Geçen cuma ve cumartesi günleri, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKB) Duhok şehrinde, Duhok Amerikan Üniversitesi’nin düzenlediği ve bu yıl 5’incisi yapılan Ortadoğu Barışı ve Güvenlik Toplantısı’na katıldık.
Toplantıya, başta Irak Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Dışişleri Bakanı, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Kurucu Başkanı Mesut Barzani, şimdiki Başbakan Mesut Barzani olmak üzere, dünyanın dört bir yanından çok sayıda yazar, entelektüel, eski ve yeni politikacı katıldı.
Bunlar arasında Oxford, Cambridge, Harvard üniversitelerinden siyasal konularda uzman kişiler de konuşmalar yaptı, paneller düzenlediler.
Türkiye’den eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Gelecek Partisi’nden milletvekilleri ve Diyarbakır’dan eski ve yeni milletvekilleri Haşim Haşimi ve Galip Ensarioğlu da toplantıya katıldı.
2 gün süren toplantıda, Ortadoğu barışının geçmişi, tarihi, bugünü, yarını, ekonomisi, sosyal durumu, karşılıklı etkileşimler ve gelecek perspektifi gibi birçok konu tartışıldı.
Tabii ki, ne konuşuldu, nereye varıldı derseniz, bu tür toplantılarda genellikle hiçbir yere varılmaz.
Çok güzel sözler edilir, kendince çok iyi analizler yapılır ama karar alma ve uygulama noktasında bir fonksiyonu olmaz.
Neden olmaz?
Dünyanın siyasetini güç belirler.
Ahmet-i Hanî’nin 320-330 yıl önce söylediği gibi, dünya bir gelinse, diye bir benzetme yapar Büyükhane. Bunun başlığı, yani bizim Kürtlerin tabiriyle, altın ve silahtır.
Dünya eskiden beri aynı mihverde ilerliyor. Eğer elinizde askeri ve ekonomik güç yoksa, sözünüzü kimse dinlemez. Varsa da, ne yazık ki istediğinizi yapabilirsiniz.
İşte en son İsrail, Gazze’de 50 bin insan öldürdü. Bütün dünyada ah ah vah vah seslerinden başka bir yaptırım çıkmadı.
Peki, bunları konuşmayalım mı?
Madem hiçbir etkisi yok, genel görüşlerin hiçbir yetkisi de yok, o zaman niye bu toplantılar yapılıyor?
Her şeye rağmen, bir ufuk açma, perspektif belirleme, tabiri caizse, ileride elinde güç bulunduracak olanların önüne bir proje koyabilmek için bu toplantılar önemli.
Hani bizde çok meşhur bir laf vardı:
Yediğin içtiğin sana kalsın, gördüklerini anlat.
Tabii ki, bu tür toplantılarda ağırlama ve protokol de en üst düzeyde oluyor. Bunları bir tarafa bırakırsam, iki şey üzerinde durmak istiyorum.
Birincisi, toplantıdaki perspektif, özellikle Kürt siyasetçilerin ortaya koydukları perspektif. İkincisi de, özelinde Kürdistan Bölgesi’nin bugünkü durumu.
Bildiğiniz gibi, 6 yıl kadar bir süredir yurt dışına çıkış yasağım olduğu için, yaklaşık 7-8 yıldır Kürdistan Bölgesi’ne de gidememiştim. Bu süre zarfında oldukça farklılıklar gözlemledik.
İlk olarak şunu belirtmek gerekir:
Orada yapılan konuşmalardan en önemlilerinden birini Mesut Barzani yaptı ve şunları söyledi:
Kürtler terörle, şiddetle elde edebilecekleri bir şey yok. Üstelik şiddet ve teröre başvurmak, Kürtlerin meşru hak mücadelelerine zarar verir.
Bu çok önemli bir noktadır çünkü bu konu Türkiye’de de tartışılıyor ve söz konusu olan PKK’dır.
Ayrıca Türkiye’de yaşananlar da bu konuda önemli sorular yaratıyor: Devlet Bahçeli’nin çıkışı, Erdoğan’ın söylemleri…
Acaba bu yol nereye çıkacak, nasıl ilerleyecek? Bu konuda fazla bilgi sahibi olmasak da, genel bir yorumda bulunduk.
Ancak, Mesut Barzani’nin de ifade ettiği gibi, terörle ve şiddetle bir yere varmak mümkün değildir.
Bu, Kürtlerin yasal mücadelelerine büyük zarar veriyor. Türkiye’deki çözüme yönelik her türlü adımı destekliyoruz.
Toplantının gece sohbetlerinde de önemli kulisler yapıldı. Türkiye’den gelen gazetecilerin söyledikleri arasında doğru ve yanlış çok şey vardı.
Şahsen benim bilmediğim noktalar da var. Bunları önümüzdeki süreçte daha fazla göreceğiz.
Bazı iddialı ifadeler de vardı, örneğin Abdullah Öcalan’ın mutlaka bir rol üstleneceği ve bunun zamanlamasının yapıldığına dair. Ancak, benim bu konuda bir bilgim yok.
İkinci kısma gelirsek, Kürdistan Bölgesi’nin bugünkü durumuna… 7-8 yıl önce gidemediğim bu bölgede, yol, köprü, tünel, bina ve şehirleşme anlamında ciddi gelişmeler var. Ama hala büyük sorunlar devam ediyor.
Örneğin, Kürdistan Bölgesi’nde demir yol hattı yok. Ayrıca, Bağdat ile yaşanan petrol alım satım sorunları da büyük sıkıntılar yaratmış. Türkiye 2,5 milyar dolar cezaya çarptırıldı ve bu miktarın 5 milyar dolara kadar çıkabileceği söyleniyor.
Kürdistan, günde 500 bin varil petrol üretmekte, ancak bu üretim şu anda durdurulmuş durumda.
Türkiye’nin günlük petrol tüketimi 900 bin-1 milyon varil civarında ve Kürdistan Bölgesi, Türkiye’nin günlük ihtiyacını karşılayacak kadar petrol üretiyordu. Ancak, bu üretimin durması büyük ekonomik sıkıntılara yol açtı.
Bağdat’ta sorunlar büyük oranda çözülmüş, ancak petrol üretimine geçilemiyor. Bağdat hükümeti Kürdistan Bölgesi’ne verdiği bütçenin payını düşürmüş.
Bunlar dışında, Kürdistan’da siyasi sorunlar da devam etmekte. Yeni bir seçim yapıldı ve 100 üyelik parlamentoda KDP 39 milletvekili kazandı. Talabani’nin partisi ise 23 milletvekili çıkardı. Aralarındaki gerginlik devam etmekte.
En büyük sorun ise, Talabani ailesinin yönetimindeki İran sınırındaki Şehrezor bölgesi ile Erbil ve Duhok arasındaki kopukluk. Siyasal birliğin sağlanması, Kürtlerin daha ileriye gitmesi için şart.
Söylenecek çok şey var ama olumlu bir toplantı oldu, güzel dostluklarımız tekrar pekişti.
Orada, Sayın Ahmet Davutoğlu’nun konuşması da ilginçti ve olumluydu. Avrupalılar bir Avrupa Birliği’ni becerebildiler, biz Ortadoğu’da niye bunu yapamayalım, dedik. Yıllardır ben bunu söylüyorum.
Bu da altı çizilecek bir cümleydi. İnşallah Avrupa Birliği benzeri bir Ortadoğu Birliği yakın zamanda gerçekleşir.
Kötü niyetlilerin, çok bilmişlerin kendilerini filozof zannedenlerin neler söylediklerini buradan hissedebiliyorum:
Bunlar hala hayal kuruyorlar. Ortadoğu’da böyle bir şey olur mu? Ortadoğu bataklıktır. Buradan bizim çıkmamız lazım.
Ya kardeşim, siz tarih ve coğrafya bilmiyorsunuz. Ama biz çok iyi biliyoruz.
Avrupa, yüzlerce yıl süren savaşların ardından birleşti. İspanya’nın Hollanda’yı işgali, Fransız ve İngiliz savaşları, Napolyon’un Rusya’ya gitmesi, Ostrogotlar, Vizigotlar, Vandallar, Vikingler…
Yakın zamana gelirsek, 100 yıl içinde iki büyük dünya savaşı yaşandı. Almanya’da bir gecede Dresden bombalamasında 80 bin insan öldü.
Bizim Ortadoğu’da yaşadığımız sorunların on katı daha fazlasını yaşadılar.
Bu halklar, bu milletler bunu başarabildiler.
Bizim başaramamamız için hiçbir neden yok.
Yeter ki iman, irade ve çalışma olsun.
Kaynak: Farklı Bakış