sınavdır, bir sınanıştır kurban.[1]
Can ile, canan ile, mal ile deneniştir.
İmanın, itaatin, ihlâsın, takvanın tartılışıdır.
Sadakatin, fedakârlığın, vefakârlığın ölçülüşüdür.
Kaç ayarlık Müslüman olduğumuzun mihenk taşıdır.
Aklımızı, fikrimizi, gönlümüzü, zamanımızı, eşimizi, çocuklarımızı, dostlarımızı nelere kurban ettiğimizin muhasebe ve muhakeme vaktidir.
Kurban; bir ahitleşmedir. Akittir. Her yıl bunu yenilemek için çalıyor kapımızı. Sembolik olarak Allah ile ahdimizi yeniliyoruz kurban kesmekle.
Yılda bir kurbanla, Ramazanla; haftada bir Cumayla; günde beş vakit namazla yeniliyoruz Rabbimize olan ahdimizi.
Başka ilah tanımayacağımızı, kulluğumuzu, hayatımızı ve ölümümüzü yalnız Allah’a kurban edeceğimizi ahdediyoruz. Ancak bu inançla hayatın, Allah katında bir değer kazanacağına inanıyoruz. Sorumluluk şuurumuzu uyanık tutmaya çalışıyoruz kurbanla.
Bu anlamda, kulluğun bilincini kamçılayıştır kurban.
Allah’ın ihtiyacı yok; kendimizi,evladımızı, bütün varlığımızı O’na vakfetmemize. Herkes, her şey O’na muhtaç. Memnun etmek için O’nu, kulluk etmeye bizim ihtiyacımız var.
Kurban, bir yönüyle sevgiyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı da teşvik ediyor kuşkusuz. Ama kurbanı sadece bundan (et yemek ve et dağıtmaktan) ibaret sanmak; asıl amaçtan sapmak olur.
Belki yıllarca dua etti, gözyaşı döktü, bir çocuk istedi Rabbinden. Ne çok sevindi İsmail doğunca! İbrahim’in gözünde biricik oğlu İsmail’in ne kadar değerli olduğunu düşünün! Onu çöle bıraktı annesiyle, Allah istedi diye. Ve onu kurban etmek istedi Allah’ı memnun etmek için…
Biz de, en çok sevdiğimiz şeyleri (vakti, parayı, makamı, eşi, çocuğu), Allah’ı razı etmek için feda etmeyi göze alabiliyor muyuz? Alınacak ders bu işte. Kurban bir sembol. İhlasımızı, sadakatimizi, imanımızı tartıyor Rabbimiz. Neleri, nelere kurban ettiğimize bakıyor.
Kurban kesmekte asıl amaç; kan akıtmak değildir. Et yemek ve yoksullara et dağıtmak da değil. Allah’a yakın olmaya, O’nun rızasını kazanmaya, takvaya, vesiledir.
“Onların (kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat sizin takvanız O’na ulaşır. Böylece size yol(unu) gösterdiği için Allah’ı tekbir edesiniz diye onları (kurbanlıkları) bu şekilde size boyun eğdirdi. Güzel davrananları müjdele.”[2]
Bu ayette Rabbimiz, kurbanlığı keserken neler düşünmemiz, neye niyet etmemiz, ne söz vermemiz ve hayat boyu neyi, nasıl yapmamız gerektiğini hatırlatıyor bize: “Sizin takvanız O’na ulaşır.” Mesele bu işte: Takvalı olmak! Her fiilimize; takvanın, rengini vermesini sağlamak… Takva ile mayalanan fiillerimiz ancak ibadet kabul edilir.
“(Habil, kurbanı kabul edilmeyen Kabil’e:), Allah, sadece takva sahiplerinden (kurbanı) kabul eder, dedi.”[3]
Esasen takva da bu değil mi? Allah’a adanmak… Kayıtsız – şartsız O’na teslim olmak… Takva; Kur’an’ı, hayatın anayasası, kullanma kılavuzu bilmektir. Resul’ü örnek almaktır. Hayatı, vahye programlamak demektir.Kur’an ile dirilmek, hayat bulmaktır takva.Kurban ibadetini bütün benliğiyle yaşamaktır. Hayatın her noktasına kurban penceresinden bakmaktır. Bütün varlığını âlemlerin Rabbi Allah’a adamaktır. Kurban bu işte. Takvalı olmak da bu.
Kurbanlığı kesmeden önce bu bilinçle biliyoruz bıçağımızı. Bıçağımızı keskinlerken, bilincimizi keskinliyoruz aslında.
Kurbanlığı keserken söylediğimiz söz, ne güzel özetliyor anlatmak istediğimizi!
“Şüphesiz ki ben, bir hanif (muvahhid, Allah'ı bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim.”[4]“Benim “salât”ım (namazım, duam ve bütün ibadetlerim), “nusuk”um (kurbanım, bütün kulluk ve itaatlerim), hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Böyle emrolundum.’ Ve ben Müslümanların öncüsüyüm (öncüsü olmak için -hayır yarışında- ceht ve gayret içerisinde olacağım).”[5] Ey Rabbim, (bu kurbanlık, bize) sendendir ve sanadır. (senin rızan için kesiyoruz ve sana adıyoruz.) Ey Rabbim, benden ve ümmetinden bunu kabul buyur. Bismillahi, Allahu ekber.”[6]
Kurbanlığı keserken bu niyetle ve bilinçle kesiyoruz.
İbrahim gibi oğlunu; İsmail gibi kendini -Allah için- kurban etmeye amade olanlarla;[7] dinini, imanını, namusunu, şeref ve haysiyetini; mal, makam ve şehvet için harcayacak kadar alçalanların ayrıştığı bir potadır kurban.
İnsanlığın tarihiyle başlıyor kurban: “Biz, her ümmetten kurban kesmeyi bir ibadet olarak öngördük.” buyuruyor Rabbimiz.[8]“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” buyuruyor.[
Hayat rehberimiz Kur’an’da türevleriyle birlikte doksan altı ayette geçen kurban,yakınlığı ve yaklaşmayı ifade ediyor.
Allah, bize çok yakın! Şah damarımızdan daha yakın! Bize, bizden daha yakın! O, bize bizden ve herkesten daha şefkatli, daha merhametli. O’nun rızasına, sevgisine yaklaşmak istiyoruz kurban ve diğer ibadetlerle.
Kurban bir eğitimdir. Yaratan’a yaklaşmanın eğitimi… Allah’a ne denli yakın olduğumuzun sınavıdır.
Kurban, Allah’tan korkar gibi başka şeylerden korkmamamız gerektiğini bildirmek istiyor bize. Allah’ı sever gibi başka şeyleri sevmememiz gerektiğini de…
Dirilişe çağırıyor, Allah’ın bir diriliş muştusudur kurban.
Herkes ölecektir.[10] Ecel yetmişse, nereye kaçsa insan, ölüm gider, onu bulur. Ya da insan kaçtığını sanır da; gider, ölümü bulur.
Her ölüm, bir diriliş muştusudur. Kutlu ölümler, güzel ölümler; toprağa ekilen tohum gibidir. Toprağa gömülmeyince tohum; ölmeyince; yeni filizler yeşermiyor. Bazen bire yedi yüz, hatta daha fazlasını veriyor.[11]
Ölüm olmadan, diriliş olmuyor. Kurban olacak, ölecek ki bazı varlıklar; daha güzelleri dirilsin, hayat bulsun.
Kurban, bahardır. Dirilmek demektir. Yani; ölü yaşamaktan kurtulmak demektir. Diriliş suru olan vahyin soluğuyla bahar mevsimine uyanmak demektir.
Kurban, bir temsildir. Abdest temsil, namaz temsil, oruç temsil, hac temsil… Asıl olan; Allah’a yaklaşmaktır. Allah’a yaklaşmaya vesile kılmaktır ibadetleri. Vesile budur. O’na yaklaşmaya kulluğu aracı kılmaktır vesile.
Kurban; Allah’tan başkasına asla rükû ve secde etmemektir. Haksızlığa boyun eğmemektir. Allah’tan başkasına dua ederek bir şey istememektir. Allah ile kul arasına aracı koymamaktır. Sadece Mina’da değil; her yerde, şeytanı bir ömür boyu taşlamaktır.
Kurban, her yalancı ilahı, vahyin onaylamadığı her inancı, düşünceyi, kanaati, töreyi, alışkanlıkları, adetleri, Allah’a kurban etmeye söz veriştir.
Ve asıl önemli olan husus: Kurbandan sonra, verilen ahdi yerine getirmek… Allah’a adanmışlık bilincini, -ömür boyu hatırdan hiç çıkarmadan- bütün düşünce ve fiillere yansıtabilmek…
İnsanı, Rabbe yaklaştırmayan (Allah yoluna adanmayan) kurbanlıkların (canların, cananların, malların ve makamların), ne değeri var?
Kurban eylemi, İslamî şuurumuzu keskinlemiyorsa; hayatımızı değiştirmiyorsa; yanlışlarımızı, yanılgılarımızı, yönelişlerimizi düzeltmiyorsa; kafamızdaki, kalbimizdeki kirleri aklamıyorsa; yazık, kesilen kurbanlıklara; yazık, gaflete kurban ettiğimiz zamana, ömre!
Ne mutlu; ihlâs ve takva abidesi İbrahim’i ve İsmail’i izleyenlere!
Selam; kurban ile sorumluluk bilincini bileyenlere. Bütün varlığını, -emrolundukları şekilde- Allah’a kul olmaya adayanlara…
Dünyada ve ahirette sevinmek onların hakkı. Bayram, mübarek olsun onlara.
[1]Bkz. Saffat: 37/106
[2] Hac: 22/37
[3] Maide: 5/27
[4] Enam: 6/79
[5] Bkz. Enam: 6/162, 163
[6] Ebu Davud, Dahâya 4, (2795); Tirmizi, Edâhî 21, (1520); İbni Mace, Edâhî 1, (3121)
[7] Bkz. Saffat: 37/102-107
[8] Hac: 22/34
[9] Kevser: 108/2
[10] Bkz. Rahman: 55/26
[11] Bk. Bakara: 2/261