Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


KUR'AN NOTLARI -4

İster ayetlerin üzerinden, ister hadislerin üzerinden hareketle farz olmayan durumların farz gibi algılanıp kabul edilmesi söz konusu olduğunda, dine bir nevi insan elinin marifetiyle müdahale edilebileceği durumu, nice tehlikelere yol açarak devam eder.


Korku Namazı diye bir namaz var mı?

Kur’an’da, namazların selâmet ve sakinlik içerisinde, ama korku durumunu izaleye yönelik âyetler bulunmaktadır.

Bu âyetler;          Bakara; 2/238. ila 239 Âyetler ve bir de Nisa (4) Suresinde ise konu ile ilgili iki âyet bulunmaktadır. Ki, bunlarda; 101. 102. Ve 103. Âyetlerdir.

Bakara Suresindeki âyetlerde, namazın kılınması varsayılıyor olup “namaz ve orta namaza” (1) devam edilmesi emri mucibince Allah’a gönülden boyun eğilerek namaza durmakla birlikte, anında oluşan korkuya binaen namazın yaya, ya da binek üzerinde kılınabileceği vurgulanıyor.

Nisa 102. Âyette ise, namaz durumu anlatıldıktan sonra; “yağmurdan zahmet çekme, hastalık durumu –o da savaş hâlinde- var olan silahı bir tarafa bırakmakta bir beise yol açmayacağı” vurgulanıyor.

Aynı surenin, bir önceki âyetinin devamı olan 103. Âyette, musalli olan kişinin “güven ortamına kavuştuğunda, namazın tamamlaması gerektiği” belirtilmektedir. Zira “namazın, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılındığı” bildirilmektedir.

Muhammed Esed, “Kur’an Meajı” adlı eserinde, Bakara 238. Âyet’e düştüğü 227. Dipnotta şu ifadelere yer veriyor; “Lafzen, orta (salatü’l-vusta) namaz. Bazı otoriteler bunun sabah (fecr) namazını ifade ettiğine inandıkları halde genel kabul gören görüş, ikindi (asr) namazını işaret ettiği şeklindedir. Ancak Muhammed Abduh, bu görüşü daha da ileri götürerek bunun ‘en mükemmel şekliyle namaz’ anlamına gelebileceğini söyler –yani tüm zihnin Allah’a yönelmiş olarak,huşu içinde ve O’nun kelâmını tefekkür ederek hulus-i kalp ile namaz Kur’an’ın tümünde geçerli olan sistematik içinde sosyal kurallar ile ilgili her bölümün ardından mutlaka Allah’a karşı sorumluluğunu idrak çağrısı gelir ve bu sorumluluğun idrakine de en eksiksiz olarak namazla ulaşıldığından b ve bundan sonraki ayet, evlilik hayatı, ve boşanma ile ilgili emirlerin arasına yerleştirilmiştir.” (2)

Kur’an Yolu adlı tefsirde “orta namaz” ile ilgili olarak; “Orta namaz” (es-salatü’l-vusta) beş vakit namazdan biri olduğu halde  -çünkü başka bir günlük farz veya vâcip namaz yoktur- ayrıca zikredilmiş,  ona daha ziyade ihtimam gösterilmesi istenmiştir.” (3)

Hz. Peygamber’in (s) yaşadığı ve sahabesinin arasında bulunduğu dönemde, orta namazın mahiyeti ile ilgili bir sorunun Ona sorulmadığı kaynaklarda geçiyor.

Öyle anlaşılıyor ki, Kur’an’a dair birçok konu ile ilgili soru ve “anlama durumu” Hz. Muhammed’in (s) irtihali sonrasında belirdiği ve buna bağlı olarak, ayetlere dair yorumlarda ve haliyle anlayışlarda farklılıklarının oluştuğu; bunun üzerinden de ekollerin ve mezheplerin kendine yer bulduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda, ayetlere yapılan yorumlara yer vererek apaçık olan bu durumun; Kur’an’da açık ve seçik belirtildiği üzere; namazın tamamlanamamasına yol açacak durumlara vurgu yapılıp, güven ortamına kavuşulduğunda tamamlanması ve namazın farz kılındığı belirtildiği halde, birçok meâlde –ayetlerde böyle bir şey “ima yoluyla dahi” geçmediği halde- o ortamlarda ve şartlarda kılınacak olan namazın “korku namazı” olarak belirtilip mezkûr başlık alında alfabetik indekslerde yer bulduğu görülmektedir. 

Bu durumun meâllerdeki indekslerde “dikte ettirildiği şekilde kabul görüp uygulanması, muhtemeldir ki, böyle bir namazın Allah© tarafından farz kılındığı; ama bunun –büyük bir ihtimalle yanlış anlaşılması sonucu (en iyisini Allah© bilir.)- fıkıh kitaplarına ve birçok meâle “korku namazı” başlığı altında girdiğini göstermektedir.

 Bu durum, Kur’an açısından böyle olmakla birlikte, internet ortamında; “Korku namazı, insanı helake sürükleme ihtimali bulunan; düşman saldırısı, yangın gibi ciddi tehlikeler karşısında bulunan bir topluluğun (cemaat) farz olan bir namazı imamla birlikte nöbetleşerek kılabilmesidir.” Kabilinden bilgiler var.

Salt, bu ifadeleri ele alırsak ve mezkûr âyetlere bakarsak dahi, burada güven ortamına kavuşulduğunda “namazın, o da farz kılındığı için tamamlanması gerektiği vurgulandığına ve ona ilaveten ekstra bir ifade dahi geçmediği hâlde, bu âyetlerden “korku namazı” gibi bir namaz türü çıkarmak nasıl mümkün olabilmektedir?

Bununla birlikte, internet ortamında, “korku namazı nasıl kılınır ve kaç rekâttır?” diye, konuyu izah sadedinde soru cümleleri de yer bulmaktadır.

Bu tür sorulara, “korku namazının var olduğuna dair” Kur’an’da hiçbir işaret yokken nasıl cevap verilebilir? Ya da, “ilgilisi bunlara nasıl cevaplar üretip vermiş?” soruları önem arz etmektedir.

Kur’an dışında, konuya dair fıkıh kitaplarında; mezkûr ayetlerin tefsirinden hareketle fakihler, kendi mezhebinin görüşleri ile yine herhangi bir imamın, kendi mezhebinin görüşü dışında görüş belirtip konuyu vüzûha kavuşturmak istediği bilinmektedir. Örneğin; ulemâ ayakta veya binek üzerinde oturarak tek başına kılabileceği hususunda fikir birliği etmişlerdir; Hanefîler dışındaki üç mezhebe ve Hanefîler’den Muhammed b. Hasan’a göre bu şekildeki namaz cemaatle de kılınabilir. (4)

Tamam, Allah© belirli durumlarda –kılınmaması asla düşünülemeyecek olan farz namazla ilgili bazı “öznel” durumları belirtmiş; peygamber(s),sahabeler ve ondan sonra gelenler bu uygulamalara riayet etmişler ve bu konu, başlı başına bir fıkıh konusu olarak literatüre girmiş olup şartlara bağlı olarak bundan böyle de uygulanacaktır. 

Konu namaz ve hem de farz namaz olunca; onunla ilgili açık ve sarih beyan söz konusu ise, bu böyle anlaşılacak ve uygulama devam edecektir.

Bizimi burada üzerinde durduğumuz şey ise, meâllerde bulunan indekslerde “korku namazı” bahsi açılırken, bunun farz olan namazlar için söz konusu olduğunu;  bundan hareketle ve hiçbir kimsenin namaz dahil hiçbir farz ibadet ortaya koyamayacağı gerçeğini görüp idrak ederek ona göre davranmasının gerekli ve elzem olduğu ile ilgili.

Yoksa ister ayetlerin üzerinden, ister hadislerin üzerinden hareketle farz olmayan durumların farz gibi algılanıp kabul edilmesi söz konusu olduğunda, dine bir nevi insan elinin marifetiyle müdahale edilebileceği durumu, nice tehlikelere yol açarak devam eder.

Yine, yoksa Müslümanlar, Hz. Muhammed’in(s) yaptığı üzere namaz başta olmak üzere birçok ibadeti –hem de Onun bize örnekliği içerinde- nafile olarak ifa edebilir,

Aynı zamanda buna, Onun(s) şahsında Sünnette denir.

Temel kaygımız farza, insan etkisinin olası müdahalesinin yanlışlığı yönünde…

Dipnotlar:

1)”namaz ve orta namaz”; büyük bir ihtimalle ikindi namazı olabilir. Cumhur-u ulemânın görüşü bu yöndedir. 

Orta namaz; “Tefsirlerde orta namaz, genellikle beş vakit namaz göz önünde bulundurularak, ikindi namazı olarak yorumlanmıştır. Bunun yanı sıra; günün ortasına nispetle öğle namazı olarak yorumlandığı da olmuştur.” (Ömer Özsoy, İlhami Güler, Konularına Göre Kur’an / Alfabetik Fihrist, S, 333, Fecr Yayınları Ankara)   

2)Muhammed Esed, Kur’an Mesajı/Meal-Tefsir, S. 72, İşaret Yayınları, İstanbul

3)Kur’an Yolu(Meal-Tefsir, 1. C. S, 377 DİB Yayınları, Ankara

4)https://islamansiklopedisi.org.tr/salatul-havf

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR