Sait ALİOĞLU

Tarih: 12.10.2024 22:44

KUR’AN NOTLARI -3

Facebook Twitter Linked-in

Rabbanîyûn ve Ahbar…

Mâide Suresi 63. Âyette “ilimle uğraşan” âlim sıfatı olarak tanımlanan “rabbanîyûn” ve yüksek bilgi sahibi olup bilginler sınıfından olduğu belirtilen “ahbar”dan(*) bahsedilmektedir. 

Mezkûr âyet şöyle: “Bunları, din adamları ve bilginler söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür.”

O halde “rabbanîyûn ve ahbar” ne demektir ve onlar kimlerdir?

Önce, kelimelerin sözlükteki anlamlarına bir göz atalım…

a)Rabbanîyûn: “Dinde derin bir kavrayışa sahip olanlar. Fakihler, öğreticiler. İlim ehli bilginler. Terbiyeciler. Helali ve haramı bilenler ve başkasına öğretenler. Yahudi âlimleri. … b)Ahbar: “Yahudi bilginleri.” (1)

Özetlersek eğer, Kur’an-ı Kerim’de Yahudi din âlimi ve önderleri için kullanılmakta olduğu belirtilmektedir.

“Arap dilcilerinin verdiği bilgiye göre rabbâniyyûn rabbânî kelimesinin çoğulu olup aslı rabbî kelimesine dayanır. Rabbî “Rabbe tâbi olan” demektir; rabbânî ise rab bilgisine sahip olma ve rabbe itaat etme özellikleriyle nitelenen kişiyi ifade eder. Rabbânî kelimesine ayrıca “din ve ilim konusunda derinleşen, hem ilim ve amelde hem muallimlikte kemale ermiş kişi” anlamları verilmiştir. Bu kelimenin, aslen Süryânîce veya İbrânîce olup Arapça’daki “fukaha ve ilim ehli” mânalarına karşılık geldiği belirtilmiştir.” (2) Ayrıca bk. Ragıb El-İsfahanî, El-Müfredat/Kur’an Kelimeleri Sözlüğü “r-b-b” mad.

Çok kişi, rabbanîyûn ile ahbar’ın Yahudilikle ilişkili olduğunu belirtirken, Muhammed Esed ise, “Beğavi’ye göre rabbaniyûn (din adamları) bu bağlamda Hristiyanların ruhanî liderlerini, ahbar ise Yahudi alimlerini (“rabbiler”) temsil ettiği”ni belirtiyor. (3)

Ömer Özsoy ile İlhami Güler’in Kur’an’ın içeriğine yönelik yazmış oldukları “Konularına Göre Kur’an” adlı çalışmada, müellifler, “Din Adamları” ana başlığı altında şu ifadelere yer veriyorlar; “İslam’dan önce Yahudilik ve Hırıstiyanlık’ta mabetlerde dini ibadetleri (tapınmaklar, ritüeller) yönetmek için bazı kişilerin görevlendirildiği sabittir. Kur’an böyle bir sınıfın oluşmasını eleştirmemiş, bu insanların zamanla yozlaşan davranışlarını eleştirmiştir. Bununla birlikte İslam’daki ibadetler böyle bir özel yöneticiyi gerektirmediği için daha ziyade ilim ve ilim adamlığı önemsenmiş ve uygulanmıştır. Ancak daha Hz. Peygamber zamanında, ibadetleri (özellikle namazı) yönetmek üzere bir görevli (imam) tayin etme ihtiyacı hasıl olmuştur. Hz. Peygamber ve erken dönem uygulamaları incelendiğinde geçerli ölçünün ilim olduğu görülmektedir.” (4)

Konu ile ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınlamış olduğu “Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir”de şu ifadelere yer verilmiş bulunmaktadır; “Allah Teâlâ yahudilerin yaptıkları haksızlıklar karşısında sessiz kalıp onları uyarmayan, yalan söylemelerine ve haram yemelerine rızâ gösterip bunu engellemeyen din adamlarını ve âlimleri kınamakta, bu davranışın kötülüğünü haber vermektedir. Âlimlerin ve eğitmenleri tutumu,  halkın ahlakının ve dinin bozulmasına sebep olduğu için esas sorumluluk bunların üzerindedir. Müfessirler Kur’an’da âlimleri uyaran en sert ifadelerin bu âyette olduğu kanaatindedirler. (Zemahşeri, I. 350) Elmalılı III, 1727 “Din adamları” diye tercüme edilen rabbaniyûn hakkında bilgi için bk. Âl-i İmran 3/79 Mâide 5/44 “âlimler” diye tercüme edilen ahbar hakkında bilgi için bk. Mâide 5/44” (5)

Yukarıda, Kur’an’ın böyle bir sınıfın oluşmasını eleştirmemiş olduğu ve bu insanların zamanla yozlaşan davranışlarını eleştirdiği belirtilmişti. 

Zannımızca, burada Yahudiler ve Hristiyanlar söz konusu edilerek; asl’a, yani maksada (Tevhid ilkesi) aykırı olmamak şartıyla Müslümanlarında “kendilerine tevdi edilip uymaları istenen” bir şeriatı söz konusu olacaksa; ümmetin Allah’a yönelimi (ibadeti vs.) kendilerini, kitap’ta va’zedilen bilgiler ışığında uyarıp onları doğru yola yönlendirecek ve bunu yaparken, dini, kendisi için maddi (ticarî) bir kaynak olarak görmeyen âlimlere ve yöneticilere dair önemli bir ihtiyaca vurgu yapılmaktadır.

Onlar, “tevhid ve hak çerçevesinde doğruya uymaları gereken birer ümmetiler, ama çerçeveyi dağıtıp din ile birlikte toplumsal/ahlaki bir yozlaşmaya düçar oldular ve bunun karşılığında ise, “Allah’ın insanlar içerisinde hakka ve hayra çağıran bir ümmet olma durumunu ve konumunu yitirdiler.

Bugün, İslam bağlamında din, sabit yerinde dururken ve şeriata yönelik uygulamalar büyük oranda devam ederken; gerek klasik dönemlerden kalan yanlış unsurlar ve gerekse de günümüzde var olup tevhit inancını zedeleyebileceği endişesi uyandıran modern/seküler anlayışlara prim verildiği oranda, var olan bozulma, başta âlimler olmak üzere, düşünce insanlarını, kanaat önderlerini, yöneticileri ve en nihayetinde tüm Müslümanları alabildiğine etkileyecektir.

Sorun olarak karşımıza çıkacak olan her konuda bir çözüm mutlaka vardır ve olacaktır.

Çözüm, her zaman kolay, kolay bulunup ortaya çıkarılamayabilir, ama çözümde ısrar etmek gerekir.

Bunun en belirgin yolu; ilahi bilgiyi, asl’a ters düşmeden, onun istikametinde yorumlayıp var olan derde derman olmak, ilmiyle amil âlimerin yanında bulunmak, onların ilminden faydalanmak, ama onları aşırı derecede yükseltip ilahlaştırmamak ve sırat-ı müstakimde bulunup yola devam etmek olmalı…

Öyle anlaşılıyor ki, Yahudiler ve Hrıstiyanlar, var olup her zaman idealize edilmesi ve korunması gereken bu çerçeveyi, elde tutamayıp dağıtıkları ve bir daha da o çerçeveyi toparlayamadıklarından dolayı hak yoldan sapmış oldular.

 

Dipnotlar:

*) Burada, “ahbar” olarak belirtilen kelime, aslı Arapça olan “haber” kelimesinin çoğulu olmayıp, aslı Süryanice ve İbranice olup aynı dil grubuna mensup bulunan (Sami dil grubu) Arapçada da kullanılan ve “din adamlar/ilim adamları” nı (ahbar) belirten kelime olarak değerlendirilmelidir.

 1) Ali Bulaç, Nuzul Sırasına Göre kur’an-ı Kerim’in Anlamı/Meal ve Sözlük, (Sözlük kısmı), Çıra Yayınları, İstanbul 

2) https:/islamansiklopedisi.org.tr/rabbaniyum

3) Muhammed Esed, Kur’an Mesajı/MeaTefsir, S. 305. (Maide Suresi 63. Ayete dar düşülen 80 nolu not, Eylül 2001/Cemaziye’l Ahir1422, İşaret Yayınları, İstanbul

4) Ömer Özsoy, İlhami Güler, “Konularına Göre Kur’an/Sistematik Kur’an Fihristi”, S. 350, 2009 Fecr Yayınları, Ankara

5) Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, 2. Baskı, S, 302-303 2006 DİB Yayınları, Ankara


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —