Ramazan DEVECİ

Tarih: 16.12.2024 17:10

Kudüs’ün Özgürlüğü, Müslümanların Vahdeti Gibi Bir Hayalim Vardı…

Facebook Twitter Linked-in

Kudüs ile ilgili daha önce yazmış olduğum bir yazıda “İslami düşüncemiz yüreğimizde bir Kudüs sevdası büyütürken bizim için tabiri caizse imanın yedinci şartı gibi olmuştu Kudüs sevdası. Nasıl olmasın ki; Kudüs’ün esareti Müslümanların esareti ile özdeştir. Kudüs’ün özgürlüğü dünya Müslümanlarının özgürlüğü olacaktır. Kudüs mihenk taşı gibidir, pusula gibidir. Kıblenizin doğru yöne mi yoksa yanlış yöne mi yöneldiğini Kudüs’le anlarsınız. Onun için belki de Müslümanlara ilk kıblesi olarak seçilmiştir Kudüs.

Şimdi Kudüs’e dair hayallerim var. Kudüs’ün özgürleştiğini görmek, özgür Kudüs’te Mescidi Aksa’da  bir sabah namazı kılmak istiyorum. Bunun için dualar ediyorum rabbime” demiştim.

Vahdet ile ilgili bir yazımda ise “Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın……” (Al-i İmran 103) Allah’ın ipine ister Kuran diyelim, İster İslam diyelim sonuçta bu ayet açık bir şekilde Müslümanlara vahdeti emretmekte dağılıp ayrılmayı yasaklamaktadır. Bu ayete rağmen hiç kimse bir başka Müslüman’ı dışlayamaz, vahdet çağrılarına muhalefet edemez.

Rabbimiz Müslümanlara bir ve beraber olmalarını emretmiş, ve dağılıp ayrılmayı yasaklamıştır. Hangi mezhepten, hangi cemaatten olursa olsun, ben Müslümanlardanım diyen herkes bizim kardeşimizdir ve onlarla nasıl bir ve beraber oluruz diye gayret göstermemiz gerekir.

Evet benim Müslümanların vahdeti gibi bir hayalim var ben diyorum ki; Dünyadaki bütün Şiiler, Sünni düşmanı olsa, dünyadaki, Bütün Sünniler Şii düşmanı olsa ben yine de Şii- Sünni kardeşliğini savunmaya devam edeceğim. Al-i imran 103 Kuran’da olduğu sürece de böyle demeye devam edeceğim. Çünkü bunun ilahi bir emir olduğuna inanıyorum” demiştim.

7 Ekim 2023’te Hamas Gazze liderliği işgalci İsrail’e karşı Aksa Tufanı adını verdiği bir operasyon gerçekleştirdi. Operasyonu ilk öğrendiğimde çok heyecanlanmıştım. Hep birlikte Filistin özgürlük mücadelesinin yeni bir döneme geçişine şahit oluyorduk. Filistin Özgürlük mücadelesi tarihinde belki de direniş ilk defa böylesine kapsamlı bir saldırı gerçekleştiriyordu.

Aksa Tufanı sonrasında işgalci İsrail’in buna cevabının çok sert olaçağı ve sınırsız bir saldırı başlatacağı kesindi. Ancak benim merak ettiğim İsrail’in bu ölçüsüz saldırılarına dünyanın, özelliklede İslam ülkelerinin tepkisi ne olacaktı ve direniş cephesi nasıl bir tavır alacaktı.

Filistin sorunun çözümü için İslam dünyasında iki yaklaşım var.

Biri ‘Direniş Cephesi’ ki, İsrail’i devlet olarak tanımadığını ve denizden nehire bütün Filistin’in kurtuluşu için İsrail’e karşı direnişi esas alan bir mücadeleyi dillendiriyor. Hamas, İslami Cihad, Ensarullah ve Hizbullah direniş cephesinin ilk akla gelen temsilcileri.  Direniş cephesinin devlet olarak en büyük destekçisi ise İran İslam Cumhuriyeti. Direniş Cephesinin Türkiye’de en büyük destekçisi ise Rahmetli Erbakan’dı. Rahmetli Erbakan ‘İşgalci İsrail sadece güçten anlar’ diyerek Siyonizm ve İsrail ile mücadelede tek yolun direniş olduğunu her zaman dile getirirdi.

Diğeri ise İsrail’i devlet olarak tanıyan, işgal edilmiş Filistin toraklarında iki devletli bir çözüm isteyen, işgalci rejimle müzakere ve anlaşmalarla Filistin sorununa çözüm arayan, FKÖ, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi ülkelerin ileri sürdüğü yaklaşımdır ki bu yaklaşımda olanlar İsrail ile normalleşerek, işgalci rejimle ticaret dahil her türlü ilişkiyi meşru görüyorlar. Bu kesime ise ‘Normalleşme Cephesi’ diyoruz.

Hamas direniş cephesinin bir bileşeni olduğu halde 7 Ekim Aksa Tufanı saldırısını yaparken, direniş cephesine iştişare etmeyi bırak haber bile vermedi. Dolayısıyla da 7 Ekim sadece İsrail rejimi ve müttefikleri için değil Direniş Ekseni için de tam bir sürpriz oldu. Direniş cephesinin bileşenleri kendilerinden habersiz yapılan bu operasyona tam destek vererek Gazze ile destek cephesini oluşturdular.

İşgalci İsrail için tam bir şok etkisi yaratan Aksa Tufanı sonrasında başta Amerika olmak üzere tüm batı, İsrail’in kendini savunma hakkı var diyerek işgalci İsrail’e sınırsız bir destek verdiler.Siyonist İsrail’in Gazze’de soykırıma varan katliamları, hiçbir sınır tanımayan saldırıları dünya halkları nezdinde tepki görse de devletler düzeyinde kınama dışında hiçbir tepki ile karşılaşmadı.

Kasım 2023’te toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı işgalci İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını sadece kınamakla yetindi. Toplantıda, İran İslam Cumhuriyeti’nin en azından ateşkes olana kadar, İsrail ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi, İslam ülkelerinin hava sahalarını ve limanlarını İsrail’e kapatması, teklifi kabul görmedi.

İslam ülkeleri  bunca katliam ve soykırım karşısında siyonist rejime hiçbir yaptırım uygulamadıkları gibi  ticaretlerini  ve diplomatik ilişkilerini de kesmediler. Hatta kimileri Ürdün gibi İran’dan İsrail’e giden füzelere kalkan oldular. İslam ülkeleri İsrail’i sadece kınadılar, bir daha kınadılar yine kınadılar…. Siyonist rejimin Petrol ihtiyacının yüzde kırkı bir İslam ülkesi olan Azerbaycan ve Kazakistan tarafından karşılandı. Azerbaycan  petrolü Türkiye üzerinden İsral’e gitti gitmeye devam ediyor.

Sünni Gazze halkını somut olarak sadece direniş cephesinin bileşenleri olan Yemen’deki Zeydi Ensarullah, Lübnan’daki Şii Hizbullah ve devlet olarak ta İran İslam Cumhuriyeti destekledi. İran iki kez Siyonist İsrail’in askeri hedeflerini doğrudan füzelerle vurdu. Diğer İslam ülkelerinin destekleri ise insani yardım malzemeleri ve siyasi destekle sınırlı kaldı.

Halbuki direniş ekseni de sonuçlarının büyük bir yıkım olacağı belli olan bu savaşa girmeye bilirdi. Hamas’ın bu operasyonu direniş cephesi bileşenlerinden habersiz yaptığını söyleyerek sınırlı bir destekle yetine bilirlerdi. Savaşa direk girmek yerine insani yardım ve siyasi destekle yetine bilirlerdi. Zira tek taraflı karar alanlar, bu operasyonun sonuçlarına tek başına katlanmayı da göze almış olmalıydı.

Direniş Ekseni, kendisiyle koordine edilmeden tek taraflı olarak yapılan bu operasyondan desteğini çekmedi ve bu destekten dolayı çok büyük bedeller ödedi.

Aksa Tufanı; Hamas’ı tüm Filistin direnişini, Gazze halkını, direniş cephesini hatta tüm bölgeyi etkileyebilecek sonuçlar doğurdu.

7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı operasyonu direnişin tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Sonuçlarını zamanla daha iyi göreceğimiz kesin.

Filistin Mücadele tarihinin dönüm noktalarını kısaca ifade edersek:

15 Mayıs 1948’de İsrail devleti BM’de devlet olarak resmen ilan edildi.

Siyonist işgalci rejim 1967 savaşında Mısır'dan Sina Yarımadası'nı, Suriye'den Golan Tepelerini Ürdün’den Doğu Kudüs’ü aldı. 1967 savaşlarını kaybeden Araplar 6 Ekim 1973 tarihinde -Mısır ve Suriye- İsrail ile yeni bir savaşa giriştiler ama maalesef bu savaşı da kaybettiler.

İsrail’e 1967 ve 1973 savaşında yenilen Mısır 17 Eylül 1978’de İsrail ile Camp David Antlaşması’nı imzaladı.

13 Eylül 1993’te Oslo Antlaşması imzalandı. Oslo anlaşması ile FKÖ ve İsrail karşılıklı olarak birbirlerini tanıma konusunda anlaştılar.

26 Ekim 1994’te İsrail ve Ürdün 45 yıllık düşmanlığa son veren barış antlaşmasını imzaladı.

Buraya kadar anlattıklarımızdan görüleceği gibi 2000 yılına kadar sürekli genişleyen ve girdiği her savaşı kazanan ve süreç içerisinde İslam ülkelerinin tek tek normalleştiği bir İsrail var.

2000 yılının Mayıs ayında Lübnan’da Hizbullah’ın direnişi karşısında tutunamayan işgalci İsrail tarihinde ilk defa askeri bir yenilginin sonucunda Güney Lübnan’dan çekildi

2005 yılında artan direniş karşısında aciz düşen işgalci İsrail Gazze’yi kontrol etmekte zorlanmaya başlamıştı. Ağustos 2005’te İsrail tek taraflı olarak Gazze ve Batı Şeria’nın bir bölümünden çekildi. Bu, işgalci İsrail’in direniş karşısındaki ikinci yenilgisiydi.

2006 yılında Lübnan’da 2008 yılımda Gazze’de bir yenilgi daha yaşayan İsrail, 7 Ekim 2023’te Aksa Tufanı sonrasında girdiği savaşı var olma mücadelesi olarak nitelendirdi. Ağır kayıplar vermesine rağmen sıkı bir sansür uygulayarak kayıplarını gizledi ve hedeflerine ulaşana kadar ateşkes yapmayacağını söyledi.

İşgalci İsrail bu savaş boyunca tüm uluslar arası hukuk kurallarını yok saydı, savaş hukuku kurallarını tanımadı. Bu kuralların hiçbirine uymadı. Hastaneleri vurdu, onbinlerce sayıda kadınları ve çocukları katletti. BM temsilcilerini, basın mensuplarını öldürdü. Kısaca Gazze ve Lübnan’da tam bir soykırım uyguladı. Gazze’yi yerle bir ederken Lübnan’da Hizbullah’ın yoğun olduğu bölgeleri de aynı yıkıma uğrattı.

Hizbullah, Alanların Birliği Stratejisi çerçevesinde Gazze’yi yalnız bırakmamak için 8 Ekim 2023’de savaşa girmişti. Hizbullah, İsrail’in savaş tehditlerine ve Batılı rejimlerin baskılarına rağmen Gazze’de savaş durmadıkça kendisinin de savaşı durdurmayacağını söyledi.  Hizbullah bütün lider kadrosunu şehit vermesine ve güney Lübnan Gazze gibi yıkıma uğramasına, yüzbinlerce Lübnanlı evinden yurdundan olmasına rağmen 27 Kasım 2024’te kabul edilen ateşkese kadar Siyonist İsrail ile savaşmaya devam etti. 

Yemen’deki Ensarullah hareketi Gazze ile dayanışma adına İsrail’e sık sık füze ve insansız uçak saldırılarında bulundu. İslam Cihad Lübnan temsilcisi İhsan Ataya’nın ifadesi ile Ensarullah kendisine yapılan saldırılar karşısında bile yapmadığını yapıyor,  Babülmendep boğazını İsrail’le bağlantılı gemilere kapatarak İsrail ekonomisine ve İsrail destekçilerine ciddi ekonomik zararlar veriyordu. Ensarullah bu tavrından dolayı da birçok kez Amerika, İsrail ve İngiliz uçakları tarafından bombalandı. Yemen’in yiğit insanları Gazze ile birlikte bombalanmış olmaktan onur duyuyoruz dedi.

Birçok İslam ülkesi limanlarını Siyonist gemilere kapatmazken Ensarullah bir boğazı İsrail’e mal taşıyan tüm ülkelerin gemilerine kapatmış bundan dolayı bombalanmayı göze almıştı.

7 Ekim ‘Aksa Tufanı’ sonrasında yaşanan gelişmeler benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Hayal kırıklığım Hizbullah’ın yada Hamas verdiği kayıplardan Gazze’nin ve Güney Lübnan’ın yerle bir olmasından kaynaklanmıyordu. Bir savaşa girerseniz elbette büyük kayıplar verebilir hatta yenile de bilirsiniz. Nitekim Peygamberimiz Uhut savaşında müşrik Mekke ordusuna, İmam Hasan’da isyancı Muaviye ordusuna yenilmişti.

Benim hayal kırıklığım Gazze ve güney Lübnan yerle bir olurken, yüzbine yakın kadın çocuk soykırıma uğrarken, bunun bir soykırım olduğunu söyleyen İslam ülkelerinin, bu soykırımcı İsrail ile hala diplomatik ve ticari ilişkilerini devam ettire bilmesinden, hala limanlarını ve hava sahalarını bu soykırımcı İsrail’e kapatmamasından kaynaklanıyordu.

Benim hayal kırıklığım Sünni Gazze için gövdesini ortaya koyan Zeydi Ensarullah ve Şii Hizbullah’ın yaptığı bu fedakarlığın ve ödedikleri bedellerin görülmemesinden, çoğu Sünni Müslüman tarafından onlar Şii onlar Sünni katili diyerek mahkum edilmesinden kaynaklanıyordu.

Gazze’deki bu soykırım bile biz Müslümanları bir araya getirmemişse dünya Müslümanlarını hangi olay yada olgu bir araya getirecek doğrusu çok merak ediyorum. Oysa vahdet  konusunda rahmetli Erbakan hocanın D8 çalışması beni çok heyecanlandırmıştı. Al-i İmran 103 öyle anlaşılıyor ki biz Müslümanların hayatında somut bir gerçekliğe dönüşmeyecek bundan sonra.

27 Kasım’da Lübnan’da ateşkes ilan edildiği gün Suriye’de ilginç gelişmeler oldu.

2015’ten beri İdlib’i kontrolü altında tutan HTŞ öncülüğündeki silahlı gruplar 27 Kasım’da başlattıkları saldırının sonucunda saatler içinde Halep kırsalını, günler içinde de Halep ve Hama’da nihayet, 8 Aralık’ta Şam’a  hakim olarak Baas rejimini yıktılar.

Suriye’deki Baas rejimi halkı ile barışık olmayan zalim bir rejim olsa da, bölgede direniş cephesini destekleyen tek Arap devleti olarak Siyonist İsrail’in sıksık saldırılarına uğruyordu.

Suriye’de oluşan bu kargaşayı fırsata çeviren Siyonist İsrail bu süreçte Suriye’nin askeri hedeflerine yüzlerce saldırı gerçekleştirdi. Ancak işgalci İsrail askeri hedeflere yaptığı saldırı ile yetinmedi, karadan da Suriye’ye girerek  Şam'a 15-20 kilometre mesafeye kadar yaklaştı. Golan’dan Suriye’ye giren işgal güçleri Golan’daki tampon bölgeyi ve Suriye'nin güneyindeki Kuneytra'nın birçok köyünü ve Hermon dağını işgal etti. Bugün İsrail Suriye'de Gazze'nin üç katı büyüklüğünde bir alanı işgal etmiş durumda. Bu işgal karşısında Suriye’nin yeni hakimi HTŞ liderliği İsrail ile savaşmayacaklarını söylerken, kurulan geçici Suriye hükümeti İsrail’i BM’lere şikayet etmekle yetiniyordu.

Gazze’de ateşkesinde çokça konuşulduğu bu yazının yazıldığı bugün itibari ile işgalci İsrail’in Gazze’ye saldırıları devam ediyor.  

Bütün bu görüntüler işgalci İsrail’de zafer havası estirirken direniş cephesinde moralsizliğe yol açmış durumda.

Görünen o ki bundan sonra:

Hamas’ın Gazze’yi yeniden yönetme şansı olmayacak. İşgalci İsrail büyük ihtimalle Gazze’den tümüyle çekilmeyecek ve Gazze’ye yerleşimci dediği sivil işgalcileri yerleştirecek. 

Hizbullah ise muhtemelen 1701 sayılı BM kararına uyarak Litani nehrinin kuzeyine çekilecek ancak silahını bırakmasa da eskisi kadar rahat bir şekilde İsrail’e karşı savaşamayacak.

İslam ülkelerinin soykırımcı Siyonist İsrail ile normalleşme çabaları daha da artacak ve İslam ülkeleri İsrail ile daha çok ticaret yaparak ilişkilerini geliştirecekler.  Ve İsrail iki devletli çözümü hiçbir zaman kabul etmeyecek, işgal edilmiş Filistin topraklarında yeni yerleşim yerleri adıyla işgal devam edecek. 

Gelinen bu noktada ben rahmetli Erbakan hoca gibi İsrail’in sadece güçten anlayacağına ve işgalci soykırımcı İsrail ile normalleşerek hiçbir kazanım elde edilmeyeceğine inandığım için, Kudüs’ün özgürlüğü ve Müslümanların vahdeti birliği ile ilgili umutlarımı ve hayallerimi kaybetmiş durumdayım.

 

Kaynak: İslami Analiz


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —