Kıymetsiz zamanlardan geçiyor olabiliriz. İnsanın maddiyatı putlaştırdığı, insanlığını istatistiklere indirgediği, sözün yerlerde kaldığı, vicdanın insanın en karanlık yerinde gömülü kaldığı çağda olabiliriz. Selamın-kelamın değerinin düştüğü, bilginin artık sululaştığı, akla gelenin yüreğe inmeden ortaya saçıldığı, ahlakın iki kapak arasında bırakıldığı entelektüel bilginin malzemesine düştüğü bir yaşama akıp gidiyor olabiliriz. İnsanca yaşamın "insan insanın kurdudur" tezine yenildiği bir dünyada sıkışıp kalmış olabiliriz.
Hayallerimize tahammülü olmayan, farklılıklara göz açtırmayan, zenginliği tehdit olarak gören, kutsadığı alanları başlara boca eden, güç ve iktidar alanlarına daha çok alan açan açgözlü insanların içinde hala bir hayat mücadelesi içinde olabiliriz. Yüzler; aynı hırslar nedeniyle birbirine benzemiş, gözünü daha çok kazanmaya dikmiş, daha refah bir toplum adı altında kapitalizme hizmet eden gönüllü bireylerin ortasında yabancı kalmış olabiliriz.
Tüm bunlara direnmenin, betonlaşmış kalplerde anlam yetimine uğradığı, kalıplaşmış zihinsel önyargıları içerisinde bir anlam ifade etmediği, kendince kendine-kendi bakış açılarına daha çok anlam yüklediği insancıkların içerisinde ne yapacağı dair kafa karışıklı içerisinde kendini kendin olarak bulmakta zorlanıyor olabilirsin.
Hz. Peygamberin Hira'ya sığınmasını, o andaki hissettiği yalnızlığının tarifine bile herhangi bir kelamın yetmeyeceği Taif'teki halini, bazen en yüce insanın bile düşeceği Uhud’daki çaresizliğini, Hicret esnasında onca dünyanın genişliğine rağmen sığınacağı mağarayı bakıp; "Ben kimim ki" diyeceğin zamanlarda nefes alıp veriyor olabilirsin. Senin ruhunu sıkan, nefessiz bırakan, vicdanı dağlayan, aklı tarumar eden, her bir yanını parçalayan düzenlerin, ideolojilerin, hiziplerin içinde hakikati bulmakta sıkıntı yaşıyor olabilirsin.
Sen o zaman dur, bekle… Derin bir nefes çek ve ver. İşte o nefes senin ruhun derinliklerinden gelen ilahi nefesin fıtratla bezenmiş, imanla özleşmiş, ahlakla güzelleşmiş, adaletle perçinlenmiş, dürüstlük ve eminlikle dile gelmiş, “Mü'min" ile ad olmuş tüm yaşamların umut edilen nefesidir. Tüm unutulmuşların, çaresizlerin, dile gelmeyen acıların, yarım kalmış hayatların ve ertelenmiş hayallerin sarılacağı ve sığınacağı huzur ve güven mekanlarının adıdır.
Bilmek, ciltli kitaplar sahibi olmak, pek çok konuda malumat sahibi olmak marifetin adı değildir. Allah ile olmak, O'nun için yaşamak, O'nun hayat nizamı olan İslam'a yakışır bir hayat sürmek, varlıkla ilgili bağlantılar kurmak, sünnetullah çerçevesinde hayatla hemhal olmaktır asıl olan. Asıl olan benzeşmek, benzetilmek, aynileşmek de değildir. Asıl olan hak yolunda, kendi fıtratınla, kendi mizacınla, kendi karakterinle hayata imzanı atabilmendir.
İnsanı maddi olanla özdeşleştirerek, makineleştirerek, insanın varlık gayesini hiçleyerek açıklamak suretiyle kendince modern olan ama kendi cihetinde muhafazarlık cenderesinde kalan tüm yaklaşımlara hakikat tokatı çarpsın. İnsanlığı böylece, kontrol edilebilir ve sayılabilir bir hale getirerek kendine bağlayan, kendi emellerine doğru yol tutturan, kendi yarınlarına köle kılmaya çalışan tüm hizipleri adalet-vicdan-merhamet üçlemesi bölsün. Tüketim çılgınlığında kendi nefsini rehber kılan, aklı uyuşturan, gönülleri kirleten tüm bireyleri ise tevhid gücü başlarına bela olsun.
Toprağa, suya, rüzgâra, güneşin ilk ışıklarına doya doya hasret kaldığımız bu hayatta, halen hayaller kurabiliyorsak, yarınların inşasına gebedir bu coğrafya. Söze-muhabbete anlam katan ilimler, ilim ehli, gönül dostları varsa; ilahi nefesin güven iklimi yakındır demektir. İslam’ı kendin için değil de tüm insanlık için bir kurtuluş reçetesi biliyorsan; o zaman insanlık ailesinin bir üyesi olmanın tadına varacağın geleceği umut edebilirsin. Zalimler ve bu geçeklere yabancı kalanlar gündem dışıdır. Onları hiçbir söz paklamaz. Kur'an bunun şahididir. Vesselam…