Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
"Boynumuz ağrıdı batıya bakmaktan" diyor, Kudüs şairi Nuri Pakdil. Aslında bir satırlık cümle ile Müslümanların bugün içerisinde bulunduğu durumu daha tesirli bir şekilde ifade edecek bir yaklaşım bulamadım.
Neredeyse 400 yıldır batı batı deyip duruyoruz ama gerçek batıyı hala tanımıyoruz. İnsanlar nezdinde prestij elde etmeyi izzet zannederek kandırıldık aslında. İnsanlar ne der ve ne düşünür endişesi ile hareket ederek imaj oluşturmak denilen bir çeşit riya zilletinin dibine düşüverdik birer birer.
Batı dillerinde kullanılan Latince kökenli prestij kelimesinin anlamı, göz boyama, hile ile aldatma anlamlarından haberdar olmasak bile saygınlık zannedip gafleti aşan bir savrulmanın alameti içerisinde sürünüp gidiyoruz.
Batı sistemi tek bir ilke üzerinden yükselir: Nefsaniyet. Benim gözümde Batı öyle bir karanlık oda ki duvarlarından bir iğne deliği kadar bile ışık almıyor hiçbir yerinden hayır ışığı sızmıyor. Bu karanlıkta doğan, büyüyen yaşayan insanların ışık diye bir şey bilmelerine imkân var mı?
Peki, biz Müslümanlara ne oldu da izzetten riya zilletine düşüverip beyinlerimizi, değerlerimizi, kültürlerimizi beden göçüne kurban ediverdik.
Ki ecdadımıza baktığımızda Osmanlı'nın yıkılmasından sonra şeyhülislamından tutun Mehmet Akif Ersoy'a kadar birçok isim Batı dünyasına beyin göçü yapmayı değil de, doğu topraklarına hicret etmeyi tercih ettiklerini ne çabuk siliverdik hafızalarımızdan.
Peygamberimizin ve ashabının yaşadığı çağa "Asrı Saadet" yani mutlu asır diyoruz. Onların saadeti konforlu hayat, haz ve eğlence değildi. Ne garip ki şimdi saadeti mutluluğu böyle anlıyoruz.
Peygamberimiz "Kim bir kavmi taklit ederse oda onlardandır " buyurmuş. Bu hadise binaen taklitten öteye geçtiğimizin farkında mıyız acaba?
Haç sembolü Müslümana yakışmaz diyerek Türk Kızılayı'nın Hilal amblemini dünyaya kabul ettiren Kırımlı Aziz Bey, şimdi Müslüman ülkede kendi yemek yerlerinin isminin ve yiyeceklerinin fast food ve benzeri türlü yabancı isimlerle anılmasına ne derdi acaba?
Batı'yı bilmiyoruz bilmediğimiz gibi araştırmayıp bağnazlığın da ötesine geçiyoruz. Papaz Valentina isimli bir rahibin zina eden gençlere sahip çıkması sebebiyle devlet tarafından öldürüldüğü 14 Şubat'ı sevginin günü değil, zina eden gençlere sahip çıkan papazın öldüğü günü, bunu dahi bilmeyen bir toplum yetiştiriyoruz.
Artık ağlayacak halimize gülüyoruz. Emekli papaz bile isyan etti düştüğümüz duruma. Hristiyanların dini bayramı olan yılbaşı kutlamalarının Müslümanların kendilerinden daha çok sahip çıktığını belirterek "Korkarım ki yakında Müslümanlar dini bayramımızı elimizden alacaklar" diyerek duyduğu endişesini belirtti.
Ey Müslümanlar!!! Uyanın demek geçiyor içimden. Yüce Rabbimiz buyurmuyor mu? “Ey iman edenler müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin”, bizleri ikaz etmiyor mu? Kim kimi taklit eder? Seven sevdiğini taklit eder. Neden peygamberimizin ve ashabının giyiniş, oturuş ve adabı örnek alınmazken batının smokinini, yemesini, içmesini ve dilini bile örnek alınıp büyük hızla yayılmaya devam ediyor.
En büyük zihinsel ve psikolojik değişim dil ile yapılır. Dünya dili İngilizce olarak benimsenmiş, dünyanın dört bir yanında İngilizce kursları açılıp büyük heveslerle bu yolda devam eden insanlar ne diye Kur'an'ın dilini dünya dili yapmak için ufak bir çaba göstermezler. Niçin bir şirket İngilizce biliyor musunuz sorusunun yerine Arapça biliyor muşunuza? Tercih etmez. Müslüman şahsiyetler bu durumdan rahatsızlık duydu mu acaba?
Geçen sene gördüğüm bir haber beni çok derinden etkilemişti. Okula yeni başlayan lise öğrencilerini karşılamak için yapılan bir törende öğrencilerin üzerine simit fırlattıklarını ve o simide basarak geçen gençleri görünce izzetli bir milletin nasıl bir riya zilletinin içine düştüğünü anlamıştım aslında. Biraz daha modern ve farklı görünmek için özümüzü kaybedip nimete olan saygıyı bile çiğnemiş, ecdadımızın kemiklerini sızlatmıştık âdeta.
Sözlerime Arif Nihat Asya'nın ifadesi ile izzetten zillete geldiğimiz noktayı izah etmek isterim.
Bir zamanlar Allah Teâlâ’nın cemal sıfatlarına mazhar güzel müminlerdik. Çöller bizim elimizde gül bahçesine dönüyordu. İlahî takdir kerem buyurmuş, bizi âdeta çorakları yeşerten Nil Nehri yahut yeryüzünün bütün susuzlarını suya doyuran sebil eylemişti. Sonra dünyamız alt üst oldu, zamane bizleri sakatladı. Düşman; bir zamanlar aziz olan, dünyaya hükmeden biz Müslümanları zelil kıldı. Neden böyle olduğumuzu suçumuzu biliyoruz aslında ama sorgulamaya, itiraf etmeye yüzümüz yok.
Evet, sorgulamaya yüzümüz yok. "Ümmetim olmadan cennete girmem" diyen peygamberimizin "ümmetim" kelimesinin vasfına sahip miyiz acaba? Sözün sonu o ki "kişi sevdiği ile beraberdir". Unutma, kimi taklit edersen onunla haşr olunursun sonunda. Allah’ın, peygamberin ve ashabının yolunu takip edip özümüze dönüp Rasulullah ve ashabıyla haşr olabilmek umuduyla...
Selam ve dua ile.