F. Yılmaz ALTUNÖZ

Tarih: 24.09.2024 18:50

KERBELA SOSYOLOJİSİ

Facebook Twitter Linked-in

İlahiyat, teoloji ile eş anlamlı olup “Tanrıbilim” anlamına gelmektedir. Temelde tanrı ve din olgularının sistematik bir şekilde incelenmesine dayalı bir disiplindir. İlahiyatçı ise dinleri, inançları ve ahlak yapılarını disiplin içerisinde sistematik olarak irdeleyen kimsedir. Bu metodoloji veya disiplinden uzak kimselerin ilahiyatçı unvanını almaları en hafif deyimle üzüntü vericidir. Alanı tanrıbilim olan bir kimsenin her şeyden önce ahlaki bir disipline ve asla ideolojik olmayan objektif bakışa sahip olması gerekir. Düşünme yetkinliği olmayan toplumlarda şarlatanların hak etmedikleri unvanları aldıkları görülmektedir. 

Tarih sonradan gelenler tarafından değerlendirilen/değerlendirilecek olan insanlık sofrasıdır. Bu sofraya kimler hangi milletler oturdu kalktı. Hangi şeyleri tattı. Hangi şeyleri biriktirdi ve hangi şeyleri tüketti. Tüm bunların ahlak ve adalet sahibi ilahiyatçı/bilginler tarafından objektif olarak toplumlara sunulması beklenir. 

Ancak zaman şahitlik eder ki tüm izmler kendi çıkarlarına ve diğerlerinin aleyhine hem bilim, hem sanat, hem şiir, hem inanç, hem felsefe, hem de tarih üretmişlerdir. Hakikat her dönemde çıplak avuçta tutulan kor ateş gibi olmuştur. Ama bunu avuçlayanlarda eksik olmamıştır.

İslam toplumunun acı verici dönemleri veya olayları olmuştur. Onlardan biride Kerbela olayıdır. Birçok olayda olduğu gibi ilim ve irfan sahiplerinden daha çok şarlatanlar konuşuyor ve ses çıkarıyor. İşte Kerbela üzerine bir makale “Miladi 680 yılının 10 Ekim günü Kerbela’da büyük bir katliam gerçekleşti. Katliam, İslam toplumunu derinden sarstı. Zira İslam peygamberi Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin ve yanındaki 72 yakını, Emevi Arap İslam Devleti’nin halifesi Yezit’in ordusu tarafından Kerbela’da hunharca katledildiğinde İslam’ın doğuşunun henüz 70. yılı idi. Bir din düşünün ki, doğuşunun üzerinden henüz 70 yıl gibi kısa bir süre geçmişken o dinin peygamberinin çok sevdiği torunu, yine o peygambere iman ettiğini söyleyenler tarafından acımasızca katledilsin. İşte İslam, böyle bir facianın dinidir. İslam, Kerbela çölüne Hz. Hüseyin’le birlikte gömülen mazlum ve mahzun bir dindir. Gerçek şu ki Kerbela’da katledilen Hz. Hüseyin’in bedeni değildi. Onda simgeleşen İslam’ın ta kendisiydi. İslam, o gün orada aslında 73 kez katledildi.” 

Bu satırların bilgin/âlim/münevver bir ilahiyatçının ya da alanı tanrıbilim olan birinin kaleminden çıkması mümkün olabilir mi? Bu makalenin bilimsel bir değeri olabilir mi?

Acı ve hüzün insanlıkla yaşıttır. Avrupa’da 30 yıl savaşları katliamları, Rusya komünist ihtilal sonucu milyonların katli, Çin’de Mao’nun toplu katliamları, Yahudilerin mezhebi katliamları olduğu gibi onlar gibi asla olmayan ama acı veren olaylarda İslam dünyasında olmuştur. Tarihi sosyolojisinden, coğrafyasından, kültüründen, inançlarından ve etnik yapısından dikkate alınmadan; yapılacak tüm değerlendirmeler hatalı ve yanlış olmaktan kurtulamayacaktır. Bir olayı cımbızla çekip onun üzerine tarih yazmak ve tespitte bulunmak hiçte ahlaki değildir.

Kerbela hadisesi ve Hz. Hüseyin’in (ra) şehit edilmesi İslam toplumunun ilk ve tek olayı değildir. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Alinin şehit/katl edilmeleri; Kerbela zincirinin ilk halkalarıdır. Makalenin  “İşte İslam, böyle bir facianın dinidir.” Tespiti bilimsel ve ahlaki değildir. “Facia” oryantalist bir betimleme. İslam facia dini değil isminde görüldüğü gibi SLM kökünden türemiş selam/barış dinidir. Kötülük üretmez. Kötülüğü yasaklar. İyiliği emreder. 

“Gerçek şu ki Kerbela’da katledilen Hz. Hüseyin’in bedeni değildi. Onda simgeleşen İslam’ın ta kendisiydi. İslam, o gün orada aslında 73 kez katledildi.” İslam tarihinde başta peygamberler olmak üzere birçok dava sahibi insan şehit edilmiştir. Hz. Hüseyin’de onlardan biridir. İslam dinin sahibi Allah’tır. Hz. Hüseyin değil ki Hz. Hüseyin’in ölümü ile din ölsün. İslam, Hristiyanlıkta ve batıni tarikat ve mezheplerde olduğu gibi hululü (Tanrı'nın beden alması, insanla bütünleşmesi) kabul etmez. Hristiyanlıkta İsa Peygamber Tanrının/Allah’ın bedenleşmiş hali ve bazı sapkın Şii mezheplerinde de imam ve önderleri Allah’ın bedenleşmiş hali kabul edilir.

“İslam, Kerbela çölüne Hz. Hüseyin’le birlikte gömülen mazlum ve mahzun bir dindir.” Bir dinin mensupları öldürüle bilinir ama o din hele İslam’sa asla ölmez. Çünkü “onu biz indirdik biz koruyacağız” diyen bir sahibi rabbi var. İslam dininin ana kaynağı Kur’an ve Sünnet ümmetin elinde. Nasıl olurda Kerbela çölüne gömüle bilinir.

Hz. Hasan (ra). Hz. Hüseyin’in ağabeyi. Hasan ve Hüseyin 3. Halife Hz. Osman (ra) ve babaları Hz. Ali dönemleri ve sonrası felsefe ve sosyolojisi içerisinde bulunmuşlardır. Döneme tanıklık etmişlerdir. Hz. Hasan vefat edinceye kadar Muaviye ile barışık yaşadı.  Ümmet kendisine verdiği hilafet görevini (görev süresi 28 Ocak 661 - 29 Temmuz 661) anlaşma yoluyla Muaviye’ye bıraktı. Anlaşma şartları şöyleydi: “1. İntikam için Iraklılardan hiç kimse tutuklanmayacaktır. 2. Milliyetine bakılmaksızın herkes emniyet içinde olacaktır. 3. İşlenmiş suçların tamamı affedilecektir. 4. Ahvaz’ın haracı yıllık olarak kendisine ödenecektir. 5. Kardeşi Hüseyin’e 2 milyon dirhem verilecektir. 6. Haşimoğlularına da Abdüşemsoğulları’na (Ümeyye) gösterilen yakınlık gösterilecek ve aynı ihsanlarda bulunulacaktır.” Hz. Hüseyin bu anlaşma dolayısıyla Muaviye’nin tahsis ettiği yıllık 2 milyon dirhemi vefatına kadar alır.

Hz. Hüseyin’e ağabeyinin (Hz. Hasan) vefatı üzerine imam sıfatıyla biat edildiğine veya onun Muaviye aleyhine faaliyette bulunduğuna yahut kendi imameti için harekete geçtiğine dair ilk Sünnî ve Şiî kaynaklarında herhangi bir rivayete rastlanmaz; aksine bu husustaki birtakım kıpırdanışlara fırsat vermediği söylenir. 

Hz. Hüseyin Kerbela yolculuğunu itirazlara rağmen gerçekleştirir. Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Ömer b. Abdurrahman b. Hâris gibi şahıslar da kesinlikle Kûfe’ye gitmemesini isterler, İbn Abbas ise hiç değilse yalnız gitmesini önerir. Fakat Hz. Hüseyin, 8 Zilhicce 60 (9 Eylül 680) tarihinde umresini tamamladıktan sonra ailesi ve bazı taraftarlarıyla birlikte Kûfe’ye hareket eder. Ancak daha sonra Küfelilerin biatlarından caydığını öğrenince geri dönmek ister. Fakat Müslim’in oğulları ve kardeşlerinin ısrarı üzerine yola devam etmeye mecbur olur. Bu arada taraftarlarına isteyenlerin ayrılabileceğini söyler, onlar da ayrılırlar. Yanında sadece aile fertleriyle birlikte yaklaşık yetmiş kişi kalır. Böylece sayısı azalan kafile Ninevâ bölgesindeki Kerbelâ’ya varır (2 Muharrem 61 / 2 Ekim 680). Muhalifleriyle karşılaşır. Hüseyin (ra) savaşmak istemez. Ve onlara “İzin verin dönüp gideyim” der. Ama bırakmazlar…

Kerbela olayı “kan” davası olmaktan çıkarılmalıdır. Yezitlerin olmadığı bir dünyada yezit oluşturmanın İslam ümmetine bir faydası yoktur. Eğer Yezitten maksat zulüm ise zulüm sahipleri Ehlisünnet olduğunu iddia eden taraftarlarında var olduğu gibi Şia’nın içerisinde de varlığını sürdürmektedir. Ancak Şia’nın varlık felsefesi haline dönüştürülen Kerbela hadisesi, tarihteki yerini almıştır. Yeniden savaş alanlarına ve araçlarına dönüşmesine izin verilmemelidir. Diğer olaylarda olduğu gibi ibret alınır ve ders çıkarılır. Ama hala kanı akan bir yara olmamalıdır. 21. Yy.da İslam coğrafyasında Yezit adında bir çocuk yok. Yezit taraftarları yok. Ama Hasan ve Hüseyinler çok. İsmi dahi bulunmayan birinin tarihteki varlığı üzerinden; yezitler oluşturma gayretinin boşa çıkarılması önemlidir. 

Bu noktada Kerbela etkinlikleri siyasidir. Ve bir maksada yöneliktir. Güç devşirme ve fitne içeriklidir. Hz. Hüseyin ve Kerbela hadisesi özel kutlama günlerinden çıkarılmalıdır. Hz. Hüseyin Müslümanların canıdır. Sevgilisidir. Müslümanlar yalnızca Hz. Hüseyni değil tüm mazlumlara sahip çıkmalı ve anlamalıdır.

Hz. Peygambere (sav) ve ehlibeytine salatu selam olsun. 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —