İHSAN ATAMAN

Tarih: 28.12.2022 11:34

Karanlıktan Aydınlığa

Facebook Twitter Linked-in

 

Aralık ayının yazdan kalma az rastlanır günlerinden bir Pazar, Allah’ın arzını adımlamak, olmakta olanı kavramaya çalışmak için güzel bir fırsat oldu. İnsan kendini de çevresini tanıdıkça, tanıyabildikçe tanıyor. Kuşa, ağaca, taşa, toprağa değip dokunmadan yaşamak bir şeyleri eksik yapmak gibi.  İnsan bir ağaçla dertleşebilmeli, bir kuşla konuşabilmeli.

“Öyle yaptım ben de. Tuttum bir parkın yolunu, ağaçlara dokuna dokuna yürüdüm, göremediğim en tepedeki yaprakları hayal ettim. Bir banka oturdum gözlerimi yumdum ve kuşların anlattığı masalları dinlemeye başladım. Yaprakların rüzgârla konuşmalarına şahit oldum. Yuvası bozulmuş bir kuşun çığlığı duyuldu birden. Tam ona üzülecekken ilk defa açan bir çiçeğin sevinç şarkıları duyuldu. Ben gözlerimi kapadıkça başka bir dünyanın şahidi oluyordum. Gözlerim açıkken göremediklerimi hissediyor, duyuyor ve anlıyordum.

Gözlerimi açınca yanımda oturan iki gencin de gözleri kapalı parkı dinlediklerini gördüm. Yüzlerindeki aydınlık, aydınlığa kapalı gözlerinin aksine iç dünyalarını açtıkları tabiatın yansımasıydı sanki. Kendi tecrübem o yöndeydi çünkü; gözlerimi yumduğumda kulaklarıma gelen seslerin iç dünyamdaki aksi böyle huzur vericiydi.

İsimlerimizi öğrenecek kadarlık bir tanışmayla arkadaş olduğum iki gençle birlikte yürümeye başladık parkta. Önde ben gidiyordum. Benden önde giden bastonlu biri varmış gibi tık tık sesler işitiyordum bazen. En çok ben konuşuyor, çevremi nasıl algıladığımı anlatıyordum onlara. Ahşaptan; küçük, güzel bir köprüden geçtik sırayla. Fazla konuşmasak da göz ucuyla birbirimizi takip ediyor gruptan kopmamaya gayret ediyorduk. 

İsmini bilmediğim bitkilerden bir çitin etrafını dolaşınca kendimizi bir yaya geçidinde bulduk. Araç trafiği yoğun ve hızlıydı. İlk defa karşıdan karşıya geçmek korkutmuştu beni. Kaldırımı inip kazasız belasız karşıya geçip geçemeyeceğim endişesini ilk defa yaşıyordum adeta. Birlikte yürüdüğümüz gençlerin yüzünde de aynı endişe geziniyordu. Yeşil ışık yanmış olmalı ki, “karşıdan karşıya geçebilirsiniz” ikazını duyduk ve yürüdük… Uzun bir yürüyüş olmuştu veya bana öyle gelmişti. Her zaman bir çırpıda geçtiğim yaya geçitlerinden biri değildi sanki. Tık tık baston sesini işitmiştim yine.

Gözlerimizin açık olması her şeyi gördüğümüz anlamına gelmediği gibi kapalı olması da hiçbir şey görmediğimiz anlamına gelmiyor. Bunu bugün daha iyi anlıyorum. Yolu karşıya geçtiğimizde bir sinema kesti önümüzü. Göz göze geldik genç yol arkadaşlarımızla, hepimiz onayladık, girdik önceden başlamış bir filmin oynadığı salona. Hem salon karanlık hem filmin sahneleri. Arada konuşmalar olmasa neredeyse olup biteni anlamamız mümkün olmayacak gibiydi. Adeta karanlıkta anlatılan bir çocukluk masalı. Her şey biraz da hayal gücünüze bağlı. 

Film ne kadar sürdü, kısa mıydı uzun muydu…? Tek bildiğim sinemadan çıkınca kendimizi İstiklal Caddesinin gürültüsünde bulduğumuzdu. Gelenler ve gidenlerle cadde adeta tıka basa doluydu. Herkes konuşuyor, herkes gülüyor ve herkes bağırıyordu. Bir an birbirimizi kaybedeceğiz endişesi yaşadık. Caddeyi tarihi tramvayla geçmeye karar verdik. Parktan beri yaptığımız bir şey vardı; ara sıra gözlerimizi kapatıp öyle yürümeye çalışıyor, zaman zaman insanlara toslayıp azar bile işitiyorduk. Tramvaya binerken de gözlerimi kapamıştım, olmayacak iş işte, olmaması gereken belki. Zorlanarak da olsa binmiş ve oturacak bir yer de bulmuştuk. Caddenin uğultusuna tramvayın raylarda çıkardığı ses de eklenmişti. Dikkat ettim oturunca bastonun tık tık sesi susuyor yürüyünce yeniden işitiliyor.

Taksim Meydanında indik. Geçlerin öğüdüne uyarak bir kafeye gittik. Boğazımız da kurumuştu sabahtan beri.  Sıcak bir çay iyi geldi bana. Kafeyi işleten arkadaşla da güzel bir sohbetimiz oldu, farklı bakış açılarından hayata bakmak her zaman öğretici olmuştur. Kafenin koyu, loş havasının sohbet ilerledikçe ve derinleştikçe aydınlığa evrildiğini duyumsadım.” 

Yukarıda anlattığım her şeyi aynı gün ve o iki genç arkadaşla birlikte yaşadım. Aslında bu anlatıldığı gibi bir yaşamak da değildi, daha çok bir deneydi. “Karanlıkta Diyalog” isimli kapalı bir mekânda iyi kurgulanmış bir deney. Zifiri karanlık bir alanda ellerimizde bastonumuz, bu kurgusal mekânda duvarlara, çitlere dokuna tutuna gâh yürüdük gâh oturduk.

Bir parka gittik, bir köprüyü geçtik, bir yaya geçidini kullandık. İstiklal Caddesinde tarihi tramvaya bindik ve bir kafede oturup sohbet ettik. Kurgu böyleydi. 

Yaklaşık bir saatlik bu deneyimde gözleri doğuştan görmeyen bir genç kardeşimiz bize rehberlik etti. Parkta kuşların sesini birlikte dinledik. O “simsiyah” dünyada renklerin ne ifade ettiğini, rüyaları, elmanın kırmızılığını, denizin maviliğini konuştuk. Hiçbir şeyi görmediğimiz halde “görmek” fiilini kullanmanın nasıl bir şey olduğunu “hissettik.” 

“Yaşamak her şeye rağmen güzel. Yalnız görenlerin bizi dikkate almadan yaptıkları şeyler birer engel olarak hayatımızı zorlaştırıyor” diyordu rehberimiz. Kaldırımların yapısı, kaldırıma park edilen araçlar ve son günlerde sayısı hızla artan elektrikli skuturlar! 

“Dokunmak ve işitmek bizim dış dünyayı algılamamızın yolu.” 

Benim için tarifsiz bir deneyim oldu. Hele o zifiri karanlıkta yine gözleri doğuştan itibaren görmeyen bir arkadaşın sunduğu taze, sıcak çayı içmek anlatılması zor bir ruh hali yaşattı. O kapkaranlık mekânda su nerede kaynadı, bardak nereden bulundu da saniyeler içinde çay önümüze geldi.

Bakmak ve görmek üzerine kaç makale okumuş olursak olalım bakmanın ve görmenin anlamını yitirdiği bir ortamda hayata dair bazı şeyleri yeniden gözden geçirmenin kaçınılmazlığı kapımızı çalıyor.

Binlerce teşekkür ediyorum rehberliğimizi yapan, sohbet esnasında biz görenlerden çektikleri sıkıntılarını ve beklentileri zarif cümlelerle dile getiren arkadaşa, bir sihirbaz kıvraklığında karanlıklar içinden sıcak bir bardak mutluluk ikram eden kafe görevlimize.

Görebilmenin ve gördüklerimizin değerini anlamak, göremeyenlerin nasıl bir dünyada yaşadıklarını, halet-i ruhiyelerini deneyerek öğrenmek isterseniz Gayrettepe Metro İstasyonuna yolunuzu düşürün derim. 

   


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —