Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ömer Naci YILMAZ


KAR SEVİNCİ BEYAZ HÜZÜN

Ömer Naci Yılmaz'ın "yeni" yazısı...


Kar yağışını seyretmek, bir düşü izlemek gibiydi. Gökyüzünden süzülen her bir kar tanesi, ayrı bir hikâye anlatır gibi süzülerek yeryüzüne iniyordu. Bazen iğne ucu kadar ince boncuklar gibi, bazen kristal gibi ışıldayarak, bazen de büyükçe, lapa lapa... Çocukluk günlerim geldi aklıma.

O zamanlar, mutfağın penceresinden sokak lambasına bakardık. Karın yağıp yağmadığını anlamanın en güvenilir yoluydu bu. Çünkü evlerimizde salon ya da oturma odası diye bir yer yoktu. Hayat mutfakta geçer, gecenin sonunda herkes kendi odasına çekilirdi. Mutfaktaki tahta divanda oturur, kar yağışını seyrederek hayaller kurardık. Kimi zaman içimizde tarif edilemez bir sevinç belirir, kimi zaman da sebebini bilmediğimiz bir hüzün çökerdi yüreğimize.

Ve kar yağmaya başladığında, kendimizi evimizin avlusuna atardık. Karın beyaz örtüsü üzerinde çocuk neşesiyle koşuşturur, kahkahalarla kartopu oynardık. Sadece biz değil, komşularımız da bu neşeye katılır, sokakta büyük bir şenlik havası oluşurdu. Karın içinde debelenir, üşüyene kadar oynamaktan vazgeçmezdik. Eldivenimiz yoktu. Ama bu eksiklik bize dert olmazdı. “Yeter ki kar yağsın, eldivensiz de oynarız!” derdik. O anların keyfi, soğuğun acısını unuttururdu.

Ama sabah olunca, bambaşka bir yüzüyle karşılaşırdık karın. Eğer gece ayaz olmuşsa, kar donar, bazı yerler jilet gibi keskin hale gelirdi. O zaman düşmemek, bir yerimizi acıtmadan yürüyebilmek büyük bir meseleye dönüşürdü. Okula ya da çarşıya gitmenin telaşı, içimdeki sevinci alır, yerine derin bir tedirginlik bırakırdı. Üstelik her zaman koluma girip bana eşlik edecek birini bulmak da kolay değildi. Bulsam bile, bu, kaymaya veya düşmeye engel değildi.

Yıllar geçti. Ama o tedirginlik, tam kırk yıl sonra, yeniden karşıma çıktı.

11 Şubat 2025… Üniversitedeki ofisimdeydim. Pencerenin dışında, çocukluğumdan tanıdık manzaralar vardı. Kar yağıyordu. Aynı çocukluk yıllarımdaki gibi… Ama artık karın getirdiği sevinçten çok, endişesi ağır basıyordu.

Ofisten ayrılmadan önce, UZEM’deki (Uzaktan Eğitim Merkezi) Semih’e mesaj attım:

“Birlikte çıkalım, arabaya kadar bana eşlik et.”

Sonuçta, dışarısı buz gibiydi. Kampüsün mermer sahanlığı, insanı yanıltacak kadar masum görünen ama tehlikeli bir beyaz örtüyle kaplanmıştı. Küçük bir dikkatsizlik, hiç istemediğim bir durumu yaşatmaktan başka bir şeye yaramayacaktı.

Destek personelimizin çekpasını yanıma aldım. Yürüyeceğim yerleri temizleyecek, en azından ayağımın altındaki buzları biraz olsun azaltacaktım. Sağ olsun, Semih, mermer sahanlıktaki karları temizledi. Ardından engelli rampasından inmek için koluna girdim.

Bir elim Semih’in kolunda, diğer elimde bastonum vardı. Her adımımı dikkatle atıyordum. Ama hayat, bazen en çok dikkat ettiğiniz anlarda sizi hazırlıksız yakalar.

Üçüncü adımımı attım.

Ve o an, bir anda boşluğa düştüm.

Bastonum elimden kaydı. Sağlam ayağımın kaymasıyla birlikte, sırtüstü yere çakıldım.

Düşüş, sanki saniyeler değil, dakikalar sürmüş gibiydi. Bir anlık sarsıntı, beynimin içindeki tüm anıları darmadağın etti. Karın soğukluğu, sırtımın altına yayıldı. Bir an başımı bir yere çarpıp çarpmadığımı anlamaya çalıştım. Allah’a şükür, başım yere çarpmamıştı. Ama içimde tarifsiz bir sızı vardı.

Semih hemen eğilip beni kaldırmaya çalıştı. Yüzündeki korkuyu hissettim. “İyi misiniz?” diye sordu.

O an bir şey hissedip hissetmediğimi bilmiyordum. Ama ayağımı kontrol ettim. Acı yoktu. Hareket ettim, şükür ki kırık veya çatlak da yoktu.

Ama içimde bir şeylerkırıldı.

Çok dikkatli bir şekilde arabaya kadar yürüdük. İçimde ne bir öfke vardı ne de isyan… Sadece bir kabulleniş.

Hayatımda sayısız kez kar yağışını seyretmiştim. Çocukken de gençken de yetişkinliğimde de… Ama hep aynı şey yaşanıyordu. Sevinç ve kaygı, yan yana yürüyordu.

Çocukken, kar yağışını gördüğümde içimi saran mutluluk, sabah olduğunda, düşer miyim korkusuna dönüşüyordu.

Ve bugün, bunu tekrar yaşadım.

Yıllar önce yazmıştım:

“Bizim sevinçlerimiz, gülmelerimiz yarımdır.”

İşte, tam da böyle bir şeydi. Ne tam bir sevinç ne de tam bir hüzün. Hayat, her zaman olduğu gibi, yine ikisini birlikte sunuyordu…

 

Hamdi Gül Kardeşimle, Tekkeköy Yenidoğan Mahallesi. 9 Şubat 2025

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR