Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ramazan KAYAN


Kanıksanan Kötülük

Ramazan Kayan'ın "yeni" yazısı...


Kötülüğün kendi içinde katmanları vardır… Belki de bunlardan en tehlikeli olanı kötülüğe alışmak ve kötülüğü normalleştirmektir…

Kötülük kanıksandıktan sonra bireyin ve toplumun kılcal damarlarına kadar nasıl sızdığını şaşkınlıkla fark edersiniz…

Normalleştirilen kötülük süreç içinde kurumsallaşır, kitleselleşir, yasallaşır… Sonuç itibari ile eleştirilmez ve engellenemez bir boyut kazanır…

Kötülüğün sıradanlığı, kötülükte sınır tanımazlığa doğru seyrediyor… Seyirci kalma psikolojisi kötülüğün ömrünü uzatıyor…

Estetize edilen kötülüğün estirdiği rüzgâr, kötülüğün ne kadar bulaşıcı ve öldürücü olduğunu gözler önüne seriyor… Sonrasında kötülüğü herkes yapıyorsa sanki artık o kötülük olmaktan çıkıyor mübahlaşmaya başlıyor…

Doğal karşılıyoruz…

Kötülüğe göz yumanların zamanla nasıl köreldiklerine tanık oluyoruz…

Kötülüğün normalleşmesi, bizim anormalleşmemiz anlamına geliyor…

Şimdilerde kötülük kuşatmasında kuşaklar kör ve kötürüm…

Popülize, pratize olan kötülük oldukça profesyonel… Kötülük perverler ise alabildiğine pervasız…

Kötülük her gün daha aktif... İyilik ise pasif…

Kötülük küresel ölçekte örgütlü, organize ve dinamik…

İyilik durağan, donuk ve dağınık… Neden? Çünkü iyiliğin genetiği ile oynandı…

Kötülük aramızda hümanizma maskesi ile dolaşıyor… Kötülük özgür, iyilik vicdanlarda tutsak…

Küresel kötülüğün kuşatmasında yaşamak bir kader midir? Hayır… Kötülüğü kanıksamak ve kabullenmek en büyük kusurdur…

Kötülüğe ve karanlığa bu kadar alışan bir ümmet hâlâ ümmet vasfını koruyor olabilir mi?

Esasta işin can alıcı sorusu şudur: Kötülük nasıl normalleşiyor?

1. Kötülük zemini oluşurken, kendine ortam hazırlarken seyirci kalıyoruz…

Karışmamak… ‘’kimsenin iyisine, kötüsüne karışma yeter ki sen iyi ol” mantığı…

Seyir kültüründen, sefer bilincine geçiş yapmıyoruz…

2. Kötülüğün ucu bize dokunamayınca izliyoruz... Bu emperyal kötülüğün bir gün bizi de vuracağını unutuyoruz…

3. Kötülüğü bizden olanlar yapınca susuyoruz… Bizim gruptan, bizim aileden, bizim damardan geliyorsa mutlaka bir kılıf buluyoruz… Tevil ediyoruz… Yakınımızsa kesin bir açıklaması vardır, diye düşünüyoruz…

4. Kötülük işimize yarayınca; örtülü veya açıktan destek veriyoruz… Arka çıkıyoruz, nemalanmanın yollarını arıyoruz…

5. Kötülüğü itiraz eden olunca yalnız bırakıyoruz…

Yapanı fevri davranmakla hatta şov yapmakla bile suçluyoruz…

6. Kötülüğün kendiliğinden yok olmasını, durumların düzelmesini istiyoruz…

7. Dahası kötülükle mücadele sorumluluğunu ya siyasi iktidara ihale ediyoruz ya da bir kurtarıcı gelmesini bekliyoruz…

Hülasa kötülüğe toleranslı bir toplum olduk… Zaten ciddi tehlikede burada başlıyor…

Kötülüğün kendiliğinden durmayacağını unuttuk… Kötülüğün doğurgan ve üretken olduğunu hesaba katmadık…

Sonuçta kötülüğe müdahale etmiyoruz…

Gereği gibi muhalefette bulunmuyoruz…

Boynumuzun borcu, imanımızın gereği olan mukavemeti göstermiyoruz…

Bu durumda yaşamanın anlamı nedir?

Mutlak kötülüğün kuluçkası olan İsrail yeryüzüne kin ve kötülük kusuyor…

Kötülüğün döl yatağı olan ABD, sürekli kötülükte inovasyon çalışmaları yapıyor…

Bu durumda hâlâ kötülüğe “Dur” demeyecek miyiz? Münkerin üstüne yürümeyecek miyiz? Şerrin kökünü kurutmak için elimizden geleni yapmayacak mıyız?

Ne kadar acı!

Kötülükle savaşmadan savaşı kaybetmiş gibiyiz…

 

Kaynak: Milat Gazetesi

 

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR