İslam kelimesi, kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, teslim etmek, vermek, barış yapmak, anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiştir.
İslam, Hz. Muhammed’in temel öğreti ve esaslarını vahiy yoluyla Allah’tan aldığı ve ilk uygulamalarını bizzat kendisinin gerçekleştirdiği inanç ve yaşam biçimidir.
İslam, inanç esasını tevhid’ten alan, Allah’a iman, ibadet ve güzel ahlakı, hayatın merkezine koyan, Allah’a itaatın; bireysel yaşamdan aile hayatına, kamu düzeninden toplum hayatına kadar, bütün yaşama hakim kılınmasını isteyen bir dindir.
İslam dininin, inanç biçiminin esasını tevhid, yaşam biçimin esasını ise adalet ve güzel ahlak oluşturur. Vahyi yani Kitabı Kerimi okuduğumuzda bu üç kavramın Tevhid-Adalet ve Güzel Ahlakın ana omurgayı oluşturduğunu görürüz. Diğer bütün emirler, mesajlar, kıssalar bu üç temel kavramın kişinin bireysel ve toplumsal hayatında belirleyici olması için anlatılmıştır.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed, Hira dağında vahiyle tanıştıktan sonra, peygamberlikle görevlendirilerek, insanları Allah’ın dinine iman ve itaat etmeye davet etti. 13 yıllık Mekke’deki tevhid mücadelesi, Medine’de, toplum hayatında çok hukuklu, özgürlükçü bir adalet devletine dönüştü. Allah Resulünden sonra raşit halifelerin zamanında geniş bir coğrafyaya yayılan İslam Devleti Hz. Ömer ve Hz. Ali yönetiminde insanlık tarihinin en adil yönetim örneklerini sundu.
Hz. Ali’den sonra Muaviye’nin elinde zalim bir saltanat rejimine dönüşen İslam devletleri adalet özelliğini kaybetseler de Osmanlının yıkılışına kadar tarihteki yerlerini aldılar ve isimleri değişse de İslam devletleri olarak var oldular.
Osmanlının gerileme sürecinde dünya batı merkezli emperyalist devletlerin hakimiyetine girdi. İslam Dünyasına da hakim olan emperyalist ülkelerin en önemli özelliklerinden biride, sekülerizmi /laikliği ve demokrasiyi bayraklaştırmaları idi. Din, toplum hayatından dışlanmış bireysel inanç ve yaşam biçimine indirgenmişti.
İslamcılık kavramı Müslümanların gündemine Osmanlının son dönemlerinde girdi.
Osmanlı coğrafyası üzerinde 19. yüzyılın ikinci yarısında yeşeren İslamcılık, Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh'la birlikte, anti-emperyalist bir söylemle Müslüman alim ve aydınların düşüncelerinde söylemlerinde etkili oldu.
II. Meşrutiyet döneminde Sultan II. Abdülhamid'in panislamist siyaseti ile Osmanlı devletinin siyasetinde belirleyici olan İslamcılık Osmanlı aydınları arasında çokça tartışıldı.
Esasen İslamcılığın, batılı güçlerin İslam dünyasına, özellikle askeri ve ekonomik alanlardaki meydan okuyuşunun hatta üstünlük kazanmasının, hız kazandığı 19. ve 20. yüzyıl başlarında, Müslüman aydınların aradığı kurtuluş çarelerinden biri olarak ta ortaya çıktığı da söylenebilir. (1)
İslamcılık, İnanç, ibadet, ahlâk, felsefe, idare, siyaset, iktisat, hukuk, eğitim alanlarında İslam’ı bütün bir yaşama hayat nizamı olarak yeniden hakim kılmaktır. Müslümanları medenileştirerek, İslâm dünyasını geri kalmışlıktan, Batı hakimiyetinden, zalim idarecilerin keyfi yönetimlerden, kurtarmaktır. Dini düşünceyi taklit, hurafe ve bidatlardan arındırarak, ıslah, tecdid, ihya ederek dini, siyasi, ilmi çözüm arayışları ve bu arayışları ihtiva eden bir fikir hareketidir. (2)
İslamcılık sözlükte İslam'ın kişisel hayat dışında sosyal ve politik alanlarda da yol gösterici kılınmasını hedefleyen bir düşünce hareketi olarak tanımlanmaktadır.
İslamcılık İslam’ın toplumsal hayatın sorunlarına getirdiği çözümlerin hayata hakim kılınmasıdır. Toplumsal sorunlara vahiy merkezli olarak çözüm üretilmesidir.
İslam, emperyalizmin/sömürünün insanlığı açlığa mahkum ettiği bu dünyada, savaşların çocukları ve kadınları rezil rüsva ettiği sadece silah tüccarlarının kazandığı bu dünyada, zulümlerin, hukuki ve sosyal adaletsizliğin hakim olduğu bu dünyada, ahlaki değerlerin yok sayıldığı ahlaksızlıkla, toplumsal yozlaşmaya mahkum edilmiş insanlığın, son ve tek umududur. İslamcılık bu umudu insalığa sunmaktır.
İslamcılık bir anlamda, XX. Yüzyılda sekülerzmin toplumlara dayatılması, dinin toplum hayatından dışlanarak, bireysel yaşama indirgenmesi karşısında, İslam’ın insanlığı emperyalizmden, sömürüden, zulümden, her türlü adaletsizlikten ve insanlığı düştüğü ahlaki yozlaşmadan, vahyi merkeze alarak kurtarma, İslam’ın özgürlük, adalet, güzel ahlak ilkeleri ile, ırkı dili rengi ne olursa olsun tüm insanları iyilikle, sevgi ile, kucaklama mücadelesidir.
1979 İran İslam Devrimi ile İslam dini, toplumların hayatında belirleyici olan, alternatiflerinden biri olma vasfını yeniden kazandı. İran İslam Devriminin, İslamcı anlayışın iddiası olan, insanlığı emperyalizmden, sömürüden, zulümden, her türlü adaletsizlikten ve insanlığı düştüğü ahlaki yozlaşmadan, vahyi merkeze alarak kurtarma mücadelesinde ne kadar başarılı yada ne kadar başarısız olduğu elbette tartışılabilir.
İran İslam Cumhuriyetinin ve diğer İslamcı olma iddiasındaki siyasal yapı ve yönetimlerin başarıları yada başarısızlıkları İslam’ın ve İslamcılığın insanlığın tek umudu olan mesajının doğruluğunu ortadan kaldırmaz.
Üstad Atasoy Müftüoğlu “Müslüman olmak demek bütün insani erdemleri temsil etmek demektir”der. İslamcılıkta bütün bu insani erdemlerin toplumların hayatına hakim olması için mücadele etmektir.
İslam her çağda ve zamanda insana ve hayata dair bütün problemlere vahiy merkezli olarak çözüm üreten bir dindir. İslamcıda İslam’ın her zaman ve çağda insana dair bütün problemlere, yani; sosyal, siyasi, ekonomik, felsefi, kültürel olarak her türlü probleme vahiy merkezli olarak cevap verebileceğine inanan ve bunun mücadelesini veren kimsedir.
İslam düşmanlarına bile adil olunmasını haksızlık yapılmamasını emreden bir dindir. Böylece insanlığa adil bir dünya ideali sunar. İslamcılık ise düşmanlarına bile adaleti mücadalesinin merkezine koyarak, adil bir dünya kurulması için mücadele etmektir.
İslam Kerim Kitabın ifadesi ile şeytana insanları saptırma özgürlüğünü verecek kadar düşünce ve inanç özgürlüğünü genişleten bir dindir. İslamcılık ise insanların özgürce istedikleri inanç ve düşünceyi seçebilmeleri için mücadele etmektir.
İslam ırkı mezhebi rengi ne olursa olsun ben Müslümanlardanım diyen herkesi kardeş kılan bir dindir. İslamcılık ise islam birliği idealini mücadelesinin merkezine koyarak "İnsanlar ya soyda eşin yada dinde kardeşindir" buyruğunu temel ilke edinerek bütün insanları sevgi ile kuçaklarken, İslam kardeşliğine özel bir önem vermektir.
Aliya, "Ben bir Müslüman'ım ve öyle kalacağım. Çünkü İslam, benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adıdır" demişti. İslacılıkta güzel, asil olan her şeyin insanlığın hayatında var olması için mücadele etmektir.
İslamcılık mücadelesinin metodu, çoğrafyaya göre, İslamcı alim, aydın, aktivist ve eylem adamlarına göre farklılık gösterebilir. İran'da İmam Humeyni ile devrimci bir metotla, Cezayir'de Abbas Medeni, Mısır'da İhvanı Müslimin ve Türkiye'de Necmettin Erbakan ile siyasal partili metotla, Hamas'la Filistin'de, Hizbullah ile Lübnan'da silahlı direnişle, Mısır'da Hasan el Benna ile Pakistan'da Mevdudi ile, Türkiye'de Bediüzzaman ile tebliğ ve irşad metodu olarak karşımıza çıkabilir. Tüm bu İslamcılarda metot farklılaşsada amaç aynıdır. İslam'ın tevhid, özgürlük, adalet ve güzel ahlak ilkelerinin insanlığının hayatına hakim olması ve yön vermesidir.
Elbette her düşüncenin, her inancın, her dinin bağlıları arasında iyi ahlaklı erdemli insanlar olabileceği gibi, kötü, ahlaksız inandığı dinin ilkelerine uymadığı halde kendini Müslüman olarak nitelendiren insanlar olacaktır, olmuştur ve olur. Nasıl ki kötü ahlaksız Müslümanların varlığından dolayı İslam suçlanamazsa, kötü, ahlaksız islamcıların varlığından dolayı İslamcılık suçlanamaz ve suçlanmamalı.
Bu gerçelik önümüzde dururken bugün kendini hiçbir dönemde İslamcı olarak nitelendirmeyen her zaman muhafazakar demeokrat olduğunu söyleyen siyasal bir iktidarın yanlışlarından dolayı islamcılığı suçlamak çok büyük bir haksızlıktır.
Siayasal iktidarı savunabilir yada eleştirebilirsiniz ancak hiçbir şekilde İslamcı olarak nitelendiremezsiniz. Çünkü bu siyasal iktidarın bağlı olduğu Ak Parti İslamcı bir düşünce olan Milli Görüş kimliğini çıkartarak siyesete başlamış muhafazakar demokrat kimliğini tercih etmiştir. Elbette Türkiye'deki diğer siyasi partiler gibi Ak Parti'nin yöneticileride Müslümandır. Ve bu yöneticiler içerisinde İslam'ın kimi emirlerini yaşama noktasında hassas olanlar vardır. Bu siyasal partinin yöneticileri kimi uygulamalarında bazı İslami ilkelere vurgu yapsalarda bu onları İslamcı yapmaz. Nintekim bu partinin iktidar kadrosu İslamcı olduklarını hiç bir zaman söylememişlerdir. Ve bu siyasal kadro izledikleri siyasal poltikalarla özgürlük, adalet ve İslam birliği gibi islamcılığın temel hedeflerinden uzak olduklarını göstermişlerdir. Bugünkü iktidarın poltikalarında belirleyici olan, güvenlik merkezli devletçi, millliyetçi bir bakıştır, tavırdır. Böyle bir durumda bu siyasal iktidarın yanlışlarından dolayı kesinlikle islamcılık sorumlu olamaz...
Bu gerçeklik karşısında siyasal iktidarın yanlışlarını söyleyerek, islamcılığı suçlamak, geçmişte İslamcı olduğum için, İslamcılıktan tövbe ettim demek doğru bir tavır değildir. Bir düşünce olarak İslamcılıktan vazgeçebilirsiniz, buna kimsenin bir itirazı olmaz. Siz İslamcı olarak işlediğiniz günah varsa ondanda tövbe edebilirsiniz ancak İslamcı olmadığını söyleyen bir siyasal iktidarın yaptıklarından dolayı islamcılığı suçlayamazsınız. Suçlarsanız bu haksızlık olur.
Ak Parti İktidarının yanlışlarına bakarak İslamcılığı suçlamak İslam'ı denedik olmadı demek, İslamcılar bu işi yapamadılar, İslamcıların ne olduğu ortaya çıktı demek doğru değildir. Bu ülkede yönetime gelen tek İslamcı 54. Hükümetin Başbakanı Rahmetli Erbakan'dır. Onunda başarılarını ve başarısızlıklarını içinde yaşadığı şartlara göre değerlendirmek gerekir.
İslam'ın mesajını insanlığa ulaştırmak gibi bir derdi olanın, Kuran'ın evrensel ilkelerinin insanlık için kurtuluş olduğuna inanan ve bu inancı için çabaladığı iddiasındaki herkes bize göre İslamcıdır. Kavram olarak İslamcılıktan rahatsız olup kendilerine başka isim arama çabası içinde olmak bize göre gereksizdir. Bununla birlikte isteyen istediği kavramı kullanır yada kullanmaz bize düşen herkesin tercihine saygı duymaktır.
İslamcı bir duruş için önemli olan İslam'ın ilkelerini yaşamak ve insanlık için tek kurtuluş reçetesi olan o ilkeler için mücadele etmektir.
İslamcının ideali Kudüs'ün özgür olduğu, denizden nehire bütün Filistin'in kurtulduğu, İslam birliğinin sağlandığı, emperyalizmin ve sömürünün olmadığı, barışın, sevginin, adaletin ve tevhid inancının etkin olduğu, zulmün olmadığı, adil ve özgürlükçü bir dünyanın kurulmasıdır.
Vesselam....
1. Wikipedia
2. İslam Ansiklopedisi Diyanet
Kaynak: Ekran Gazetesi