Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


İran ve Ulus Devlet

Yusuf Yavuzyılmaz'ın yeni yazısı...


İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın katıldığı bir toplantıda Azeri dilinde şiir okumasına karşı gösterilen refleks birkaç bakımdan dikkate değerdir. İlk olarak, yaşananlar, İran devletinin İslam Cumhuriyeti iddialarına karşı temelde bir ulus devlet olduğu ve ulus devlet reflekslerinin son derece güçlü olduğunu göstermektedir. İkincisi, İslam ülkeleri farklı diller karşısında ikircikli davranmaktadır. Batı dilleri ile kendi içlerindeki dillere karşı aynı duyarlılığı göstermemektedirler. Hiç kuşku yok ki İran Cumhurbaşkanı İngilizce bir şiir okusaydı ona bir tepki gösterilmeyecekti, ama kendi içinde İkinci büyük etnik grubun dilini kullanması tepkiye neden olmaktadır. Üçüncüsü, kuşkusuz bütün İslam ülkeleri ulus devlet oldukları için kendi ülkelerinde farklı dillere karşı, çeşitli gerekçeler ileri sürerek, benzer tepkiler göstermektedirler. Çünkü dil farklılığının milli birlik önünde en büyük engeli oluşturduğunu düşünmektedirler. Aslında daha derindeki faktör, Osmanlı devletinin yıkılışından sonra ortaya çıkan ulus devletlerin çoğulculuğa kapalı siyasal örgütlenmeleridir. Öyle görülüyor ki, ulus devlet örgütlenmesi, İslam dünyasında var olan çoğulculuğu kucaklayacak yapıda değildir.

Ulus devletlerin en büyük korkusu, dil özgürlüğünün bölünmeyi tetikleyeceği endişelidir. Çünkü ulusu bir arada tutan en önemli unsur dil birliğidir. Dil birliği bozulduğunda ulus devlet de ortadan kalkacağı korkusu egemendir.

Ulus devletlerin kuruluşlarında en büyük önceliği dil birliğine vermeleri, yeni bir ulus yaratmak için dilin son derece önemli bir faktör olduğundan dolayıdır. Çünkü dil, ideolojinin aktarımında öne çıkan en önemli araçların başında gelir. Bu yüzden bütün ulus devletler dil politikalarını önemsemişlerdir. Türkiye modernleşmesindeki dil tartışmaları da bu gerçeği açıkça göstermektedir. Türkiye’nin modernleştirici elitleri, hem seküler ve homojen bir ulus yaratmak hem de Anadolu Türklüğünü meşrulaştırmak amacını gütmüşlerdir. Türk Dil Kurumu, 1932 yılında, Türkçenin özellikle Arapça ve Farsçadan arındırılması amaçlıyla kurulmuştur.  Batı dillerinin bu süreçte fazla öne çıkmaması devletin modernleşme yönündeki siyasal tercihi ile doğrudan ilgilidir.

İran’da Türkçeye karşı olan refleks, Türkiye’de Kürtçeye karşı vardır. Kaldı ki, İran etnik dillere karşı Türkiye’den daha özgürlükçü bir seviyededir. Bu yüzden milliyetçi ve ulusalcı kesimlerin, İran devletini eleştirmenleri ve bunun üzerinden İran karşıtlığı yapmaları ahlaki değildir. Ulusalcı, milliyetçi ve muhafazakarların kendi ülkelerinde yasağı savunurken İran’daki tavrı eleştirmeleri ahlaki ve tutarlı değildir. Tutarlı eleştiri her iki tavrı da herhangi bir şerh düşmeksizin eleştirmektir. Üstelik bir dili yasaklamak ya da görmezden gelerek engellemeye çalışmak mı, yoksan dilin öğrenilmesi ve konuşulmasını özgürleştirmek mi bölünmeye daha çok hizmet eder? Kuşkusuz bir dilin yasaklanması veya önüne engel konulması, o dili gündelik yaşamında kullanan milyonlarca kişiyi incitecektir. Bu tavrın toplumsal barışa hizmet etmeyeceği gibi gerginliği besleyeceği açıktır. Öyle görülüyor ki, kaba milliyetçiliğin sert tavrı çözümsüzlüğü daha da pekiştirmekte ve derinleştirmektedir. Kürtçe üzerinde belirginleşen yasak ve baskıların istenilen sonucu vermediği açık bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. 

İran Cumhurbaşkanının engellenmesine karşı çıkma hakkı, Kürtçenin önündeki engelleri kaldırmayı savunanlarındır. Çünkü bu ve benzeri durumlarda tek taraflı değil ilkesel davranmak gerekir.

Tüm kadim sorunlarımızda olduğu gibi bu sorun da, müzakereye dayalı yeni bir toplumsal sözleşme yaparak çözümlenebilir. Türkiye’nin acilen tüm toplum kesimlerinin temsilcilerinin katılacağı yeni bir sosyal sözleşme yapmalıdır.

 

Kaynak: farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR