Sene 1985 gibi… Eniştemle İstanbul Sultanahmet’te bir otelde kalmakta olan babası Hacı M. Beyi görmeye gitmiştik. Hacı M. Bey, oğlu A.’nın ticaret dışı ilişkileri ve girişimlerine (fikri ve farklı sosyal münasebetlerine) öteden beri karşıydı. Hacı M. Bey için hayat paraya bağlı ve dayalı bir değerdi.
Beraber geçip oturduğumuz otelin lobisinde, oğluna hitaben, ‘Bak oğlum A’ dedi, ‘Bir insana cebindeki parası kadar değer vereceksin. Cebinde 10 lira mı var, o insanın değeri on liralıktır.’
Öyle ya, birinde çıkarın yok ise, bu, o kimse ile bir ilişkinin olmasıyla, onun sana bir harcama yaptırması, cebinden bir şekilde bir para çıkması demek, olarak alınabilir. Ortaya koyduğu mantığa göre, kazancını birileriyle (bir çıkarın olmaksızın) neden paylaşasın!
Ardından yemeğe geçmiştik. Ben ve enişte A. güzel birer balık yemeği almıştık, ancak Hacı M. Bey yemek almamış, bize bakmakla yetinmiş, canı çekince de oğlunun yemeğinden biraz yemişti. Bu onun iştahının ve açlığının olmamasından değil, parasını (yaşı ve durumu gereği zorunlu olarak) ödemek zorunda kalacağı yemek hesabını şişirmeme endişesindendi. Onun da doğal olarak yeme iştahı vardı, ancak (maddi durumunun elvermesine karşılık) içten yaptığı hesapla bu isteğini gemleme yoluna gidiyordu.
Her hayat gerçeği, doğru okunması halinde, hayatı anlamada-anlamlandırmada kesinkes yardımcı olucudur. Hayattan kesitler hayatın kendisidir. Ait olduğu zaman dilimdeki kesit ve kesimi tasvir eder. Bir kısmı ise tüm hayat için geçerli okumalardır…
Materyalizm sadece iyilik ve paylaşımdan alıkoymuyor, bizzat insanın kendisine zulüm ve haksızlık etmesine de sebeptir. Niceleri yaşamlarını paranın kulluğuna adamış ancak ondan bir fayda da görmemişlerdir.
İnsanın paraya (mala) sahipliği ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçekte insana sahip olan paranın (malın) kendisidir. İnsanın ne kadar malı varsa, bir yerde o kadar da o mala bağımlıdır. Mal insanın peşi sıra gelmez, insan malın peşi sıra gider-koşturur. Terbiye olmamış bir nefis, sahip olduğunu sandığı malın etkisi altında hareket eder. Bu etki anlayış ve davranışları yönlendirir ve giderek o insanın inancını (dünya görüşünü) oluşturur. Hayata sahip olduğu (!) malın kazandırdığı konumdan bakar. Böylece herkesin değeri onun sahip olduğu (!) mal kadarınca olmuş olur.
Davranışlar dikkate alındığında, bu davranışları yönlendiren veya biçimlendiren etkenleri fark etmek-anlamak mümkündür. Davranışlara etki eden temel neden aynı zamanda o davranış sahibinin inanç ve dünya görüşünü yansıtmaktadır.
Bu yüzden ‘ahlak’ 1 kelimesi çok önemli ve anlamlı bir kelimedir. Çünkü insanın ne kadar insan olarak kalıp kalmadığını bu kavramın temel içeriğiyle belirlemek mümkündür.
İnsaniyetin bir değer olarak ifadesi ne anlama gelmektedir?
Kainatta her şey insan eksenli anlam ve önem kazanmaktadır. İnsanın içinde yer almadığı bir evren, görünen bir anlam ve öneme de sahip değildir. En azından insan merkezli olarak durum budur. Bu durumdan da açıkça anlaşılabileceği gibi, görünen evrende değer insanın kendisidir. İnsan ise bu değerini ancak yaratılış amacından almaktadır. Şayet insan yaratılış amacından sapmaktaysa, bu şekliyle anlam ve önemini de kaybetmektedir. Bu, sadece insan için değil, her şey için genel-geçer bir kuraldır. Bir şey anlam ve değerini, varediliş amacından alır.2 Varediliş amacından uzaklaşmış veya bozulmuşsa, artık onun bir öneminden bahsedilemez.
İşte bu yüzden ‘ahlak’ kavramı önemlidir. İnsanın insan olarak kaldığı veya sadece şeklen (biyolojik olarak) mi insan kaldığı, bu kavramın içerdiği anlamda belirginlik kazanır. İnsan ahlaki değerleri kaybetmişse, o artık gerçekte sadece şeklen bir insan(beşer)dır ve onun insaniyetinden bahsedilemez. Dünya bu tiplere her zaman için çokça şahitlik etmiş, bugün ise hızlı iletişim araçları nedeniyle olmalı, buna daha fazla şahitlik edilebilinmektedir. İnsaniyetini (ahlakını) yitirmiş yaratıklar gittikçe biteviye çoğalıyor…
İnsanın fıtri yapısını koruyan temel değer sadece İslam’da vardır. Bu nedenle İslam eşittir insaniyet demek mümkündür:
İslam (insaniyet) insanı temiz ve günahsız kabul eder.
Cahiliye ise insanı kirletir ve onu azgınlığa sevkeder.3
İslam (insaniyet) insanı hayra ve iyiliğe (birr’)e4 teşvik (emr)eder.
Cahiliye tüm her şeyde bir karşılık-çıkar arar.
İslam (insaniyet) insana aklı ile hareket edip karar vermeyi önerir.
Cahiliye insanı hevasına (arzularına) tabi olmaya iter.
İslam (insaniyet) insana sadece insan (bir canlı) olduğu için değer verir.
Cahiliye insana salt çıkar temelinde bakar. Cebindeki para ve konumu kadar değer verir.
Gerçek kazanç; bu dünyaya dayalı (salih amel) olarak yapılanların öbür dünyadaki karşılığıdır. İnsan günaha eğilimli bir yaratık olmakla birlikte özünde temizdir.
Bozulmak özden bir kopuş ve farklılaşmadır.
Konu bağlamında nice açıklanmaya, üzerinde durulmaya gerekli sorular var:
İnsanın değeri ne?
İnsan bir değere sahip mi?
Bir değeri olmalı mı?
İnsanın bir değeri varsa/olacaksa, bu değer neye göre belirlenmeli?
Gerçekte ortamı biçimlendirmesi gereken insanken, insanın ortamca biçimlendirilmesinin etkenleri nelerdir?
Biyolojik insan artık daha çok bir programlanmış bir robot mu?
İnsanın (giydiği) kürküne göre değer bulması doğru bir yargı mıdır, yanlışsa, böylesi anlayışların etkili ve belirleyici olmasına karşın ne yapılmalı?
Sorun ne ve nerede!
Bir şey insana norm(al) olarak kabul ettirilmişse, insanın artık o şeye karşı farklı bir bakış açısı ve reaksiyonu gelişmez. Dünyasında o şeyi, kabul ettirilmiş norm(al)un dışında düşünmek gibi bir sorunsallık oluşmaz. Sorun olmayan yerde de elbette çözüm veya sorun niteliği söz konusu olamaz. Soru(lar) yoksa sorun ve soruna ilişkin çözümleme(ler) de yoktur. Bunun için bir nedensellik oluşmamaktadır. Buna bir yerde düz bakış da denebilir. Hayata ve olaylara tekdüze bakmak… Hayatı ve olayları tekdüze okumak veya gerçekte hiç okuyamamak, ümmi olmak…
Kimi tersliklerin farkındalığına rağmen görmemek, görmeyi istememek.
Rahatı bozulacak, kendine sorun edindiklerinde sıralama değişecek.
Belki başı ağrıyacak.
Yok yok, gerek yok.
Böylesi iyi…
Neyine lazım…
İnsanın kim olduğu, gerçekte bir kimliğinin (fıtri ahlakın) olup olmadığı netliği gerekli önce.
Bu netlik kalkış veya çıkış noktası olarak tanınmazsa, sorun olarak ortaya konacaklar havada kalacaktır. Sorunu görmek/görebilmek, insana ait bir kimliğin net olarak ortaya konulmuş olmasıyla alakalıdır.
Böylece insanın bugün onu kuşatmış materyalist (cahili) koşullarca nasıl eritildiği gereğince ve yeterince anlaşılabilinsin.
Mehmet Ali Bilici
2- Bir şey bozulduğunda bir önemi de kalmaz. İnsanın da bozulmuşu önemini kaybeder.
3- Hıristiyanlık insanı doğuştan günahlı (kökelgünah), ve ancak İsa’ya (onun kendisini insanlık için kurban ettiğine) inanmakla günahlarından kurtulabileceğini kabul eder.
4- Kuran; 2/177 Birr kavramını iyilik olarak çevirmek son derece yetersizdir ve ben burada iyiliği Birr’in karşılığı olarak değil, kastedileni bir şekilde ifade etmiş olmak için kullandım.