Ayar, bir iş veya davranışta gereken ölçüdür. Her şeyin faydası, o şeye uygun olan ölçüyle ilgilidir. İnsan da “ilahi ayara” muhtaç bir varlıktır. İnsanın ayarının bozulması, eşyanın ayarının bozulmasına benzemez. Eşyayı korumak için bile insanın ayarını korumak gerekir.
En basit eşyanın bile ayarının doğru olmasını isteyen insan, kendi ayarlarından da haberdar olmalıdır. İnsanın ayarlarını ancak Yaratan bilir, çünkü insan Allah'ın eseridir. Bozulan eşyayı tamir etmek için en iyi ustayı arayan insan, bozulan davranışlarını düzeltecek yegâne gücün Allah olduğunu unutmamalıdır.
İlk insanla kurulmuş ayarlar, son insanla da devam eder. Ayar, bilenin elinde kurulursa ve korunursa sonuç yüz güldürür. Asırlar boyu yaratılış ayarını bozan insana Allah merhamet edip resuller göndermiştir. Son resul ile de Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Kulun her haline tanık olan Yaratan, kuluna sorar: “Yaratan bilmez mi?” (Mülk, 67:13). O bilmezse kim bilebilir? Teslim olmuş her aklın ayarları ancak vahiy ile korunabilir.
Günümüzde birçok şeyin ayarları, ayarı bozuk akıllar eliyle değiştirilmektedir. Özellikle son çeyrekte, insanoğlu teknolojik gelişmeler aracılığıyla bu ayarları tahrip etmeye hız vermiştir. Akıllı cihazlar edinerek aklının ayarlarını bozan insana, bugünlerini de aratacak saldırılar devam etmektedir. "İnsanın en büyük düşmanı kendisidir" sözü, ne kadar da aşikâr oldu. Etken olması gerekirken edilgen duruma düşen insan, kendini toparlayıp yaratılış ayarlarına yüzünü dönmezse, yakın gelecekte büyük olumsuzluklarla karşılaşacaktır.
Aslından uzaklaşan akıl, teslim olduğu akılların emrine giriyor. Oysa Allah’ın ikram ettiği değerleri korumak, asıl olana tutunmakla mümkündür. Allah'ın belirlediği düzeni bozarak büyük bozulmalara yol açan insana, Rahman şu çağrıyı yaparak kulunu uyarır: “O halde sen, hanîf olarak bütün varlığınla dine yönel; Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona dön! Allah’ın yaratmasında bir değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum, 30:30). Bu çağrıyla kul, Rahman’ın himayesine bir an önce sığınmalıdır.
İnsan şu soruları kendine sorsa ve “ilahi cevaplara” razı olsa, ayarı bozulur mu?
İnsanın ayarı bozulunca neler olur, bir bakalım:
Yaratılış amacını unutur. Ayarlarını dünya merkezli kurar. Ara sıra ahireti hatırlasa da birinci önceliği hep dünya olur. Menfaatini merhametin önüne koyar. En yakınına bile menfaat üzerinden değer verir. Menfaatini besleyen her getiriyi onaylar. Havanın, hayvanların ve tabiatın ayarlarını bozar. İnsan ölüp gidecekken, neden böyle yapar? Oysa insan dünyanın biteceğini bilir. Rahman, bu ayarsız davranışların sebebini şöyle açıklar: “Allah’ı unutan ve Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır.” (Haşr, 59:19).
Aklın ayarı bozulunca, fikir huzur üretemez. Ayarsız yaşamlar, adaletsiz sonuçları doğurur. Ayarını vahyin emrine verenlerin ve çareyi vahiyde arayanların ne yapması gerektiği bellidir. Yaratılış ölçülerimize dönmemiz gerekir. Bana mı kaldı? Ne yapabilirim? Başkaları önlem alsın, gibi düşünceler doğru ve yeterli değildir. "Ben ne yapabilirim?" diyerek, insanlığın düştüğü karanlıkları aydınlatmak için vahyin emrinde bir adım atmak gerekir.