İsmail Hakkı Güleç

Tarih: 14.05.2024 05:58

İNSAN VE ADALET - 3

Facebook Twitter Linked-in

 

           

            1. Bireysel adalet 

            2. Toplumsal adalet 

            3. Sistemsel adalet           

            Üç bölümden oluşan "insan ve adalet" yazımın sonuna gelmiş bulunuyorum... Tabii ki, burada özellikle ve öncelikle adil'i mutlak olan Rabbim'izin (cc) ki(mutlak adalet sahibi, hiçbir zaman hiç kimseye kıl kadar haksızlık ve adaletsizlik yapmayan, tüm yarattıklarına adil davranan) Yüce Rabbimizin Adaletine vurgu yapmadan, yazımızı bitirmemiz doğru olmazdı... 

              O (cc) mutlak hüküm ve hikmet sahibi, yarattıkları üzerinde mutlak tasarruf, Egemenlik ve Hâkimiyet sahibi, yarattıklarını adilce yönetip, rızıklandıran, besleyip, barındıran, insanların dünya'da en iyi şekilde yaşaması için, gerekli tüm imkânları yoktan var eden, şanı yüce olan ve de âlemlerin Rabbi olan Allah'tır (cc)... 

            İnsanoğlu, şayet Rabbimizin bizim için hayat nizamı, tüm alanlarda başvuru kitabımız, kılavuzumuz, yasa ve anayasamız olan hüküm ve hikmetlerine (kitabına) göndermiş olduğu önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa Aleyhisselam'a göre bir kişilik, aile, toplum ve sistem kursaydık ve gerçekten hakkaniyete, adalete uygun bir şekilde bu hükümleri uygulasaydık, bugünkü bu cahil bireyler, cahiliye toplumu ve beşeri, seküler, sapık, sapkın ve zulüm sistemleri oluşur muydu..? 

             Bizler, iman eden müminler olarak, her daim bu inanç, fikir, ödev, görev, vazife, arzu ve isteklerimizden asla vazgeçmememiz gerekir... Bu, bizim için olmazsa olmaz bir ödev, görev ve kulluk vazifesidir... 

                Hz. Peygamber (as) ''Cennetlikler üç gruptur. Bunlar: Âdil ve başarılı devlet başkanı, Yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, Ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.'' Müslim, Cennet 63

               Müminler, Rabbimizin kitabına sımsıkı sarılarak, ona aykırı ve muhalif olan tüm inanç, fikir, düşünce, anlayış, sistem ve rejim ne olursa olsun, tümüyle reddedip, hakkaniyete, İslamiyet'e Rabbani ilke ve değerlere uygun bir dünya inşa etmemiz, imani, insani ve İslami bir borç, vazife ve kulluk görevidir...

              Bu, kutsal kulluk görevimizi, asla erteleyip, öteleyip, ıskalayamayız... Bundan asla vazgeçemeyiz... 

              Bu, ödev görev ve kulluk sorumluluğu, keyfi bir şey değil, imani, insani, İslami bir kulluk görevidir... Her insana Farzdır ve mutlaka yerine getirilmesi gereken, Rabbimizin yüce bir emridir...              

              Bu onur, izzet ve kutlu görev ve ödev'imizi (KULLUK) ihmal ettiğimiz, bundan vazgeçtiğimiz, erteleyip, ötelediğimiz takdirde Yüce Rabbimizin hesabı çok ağır ve çetin olur... 

              Bu noktada, hepimiz imkânımızdan, gayretimizden, niyetimizden mesul'üz ve de hesaba çekileceğiz... 

             Ayrıca, bu ödev görev ve sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizden, bu hususlarda yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan, söylememiz gerekirken söylemediklerimizden ve bilmemiz gerekirken bilmediğimiz hususlardan da Rabbimize hesap vereceğiz...

              Ya da, yapmamamız gerekirken yaptıklarımızdan, bilmememiz gerekirken bildiklerimizden ve de söylemememiz gerekenleri söylediklerimizden de Rabbimize Yine hesap vereceğiz...                  

               Allah Rasûlü (as) toplumda adaleti hâkim kılmak için mücadele etmiş, gerek Müslümanlar gerekse gayrimüslimler arasındaki muamele ve hükümlerde adaletin en güzel örneklerini vermiş, adaleti temel hakların ve özgürlüklerin korunması, toplumsal huzurun ve barışın sağlanmasının teminatı olarak görmüştür... 

               “Ey insanlar dikkat ediniz! Rabbiniz tektir. Arabın, Arab olmayana, Arab olmayanın Arab’a, siyahın kırmızıya, kırmızının siyaha, takvadan öte, hiçbir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Allah Teâlâ katında en üstününüz, Allah Teâlâ’dan en çok korkanınızdır.” Müsned-i Ahmed b. Hanbel, 5/411

 “Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah’ın kulları kardeşler olunuz.” Buhari ve Müslim; Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. cilt, çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 315

             ''Aynen iki elin parmakları gibi, insanlar da birbirine eşittir. Hiç kimse, kimse üzerinde hak iddia edemez. Siz kardeşsiniz.''

             ''Allah, insanlara karşı merhametli olmayanlara merhamet etmeyecek.''

             ''Cennetlikler üç gruptur... Bunlar: Âdil ve başarılı devlet başkanı, Yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, Ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.'' Müslim, Cennet 63

               ''Bir saat veya bir gün adaletle hükmetmek, bir sene veya altmış sene nafile ibadet'ten hayırlıdır.'' el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, II, 58, 1721

 

HAYATINDAN ÖRNEKLER:

Allah Rasûlü mübarek hayatı boyunca, toplumda adaleti hâkim kılmak için mücadele etmiş, gerek Müslümanlar, gerekse gayrimüslimler arasındaki muamele ve hükümlerde, adaletin en güzel örneklerini vermiş, adaleti temel hakların ve özgürlüklerin korunması, toplumsal huzurun ve barışın sağlanmasının teminatı olarak görmüştür.

            Bir gün, Mahzunoğulları kabilesinden Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı... O kadının cezalandırmaması için ashaptan Hz. Üsame b. Zeyd'i Peygamberimize gönderdiler... Bu duruma çok kızan ve üzülen Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah'ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyor. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur:            İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah'a yemin ederim ki;" "Muhammed'in kızı Fatıma(!) hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”

           Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, adalet konusunda aracı olmak isteyenleri çok yakını da olsa sert bir şekilde redd(!) etmiş, suçluya layık olduğu cezasını vermekte, en ufak bir tereddüt göstermemiştir... Zira adalet ortadan kalkarsa, insan hayatına değer verecek bir şey kalmaz... "Allah, insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder" (Nisa, 58) ilahi emrinin hikmeti gayet açıktır.

              Birey, adil olmadıkça aile, aile de adalet olmayınca toplum, toplum adil olmadıkça da, sistem adil olmaz... 

              Bu birbirini izleyen bir süreçtir... Öncelikle her bireyin adil ve ahlaklı olması gerekir... Adaletin olmazsa olmaz şartları; iyi niyet, vicdan, güven, dürüstlük, ahlakilik vb. Şeylerdir...

               Ahlaklı ve adil bireylerden, adil toplumlar meydana gelir… Adalet duygusuna sahip, insani duyguları, vicdanı, ahlak ve karakteri üst seviyede olan toplumlardan ise, adil bir yönetim ve sistem oluşur... 

             Günümüzdeki, beşeri, seküler, kapitalist, komünist vb. sistemler ki (vahyi esas almayan, cahiliye sistemleri)  birey ve toplumları, her konuda bozmuş, insanları bir yarış atına benzeterek, kimin olursa olsun, nereden gelirse gelsin, nasıl elde edilirse, edildiğine bakılmaksızın, emeksiz bir şekilde, kolay yoldan mal, mülk edinip, zengin olma derdine düşmüşlerdir... 

             Bozulmuş olan bu insanlar, hiçbir hak hukuk ve sınır tanımaz, herkes yek değerinin malına mülküne göz dikmiş (haset) yine herkesin gözü bir başkasının malı mülkü üzerindedir...

             Adaletin olmadığı bir dünya cehennemden farksızdır... Cennet istiyorsan adaletli ol...       

              Haset, kin ve kıskançlık, insanlardaki adalet duygusunu yok eder... İnsan, öncelikle içindeki bu tür manevi hastalıkları fark edip, tedavi etmeli ve bir başkasına yardımcı olma, insanların her türlü sorun ve sıkıntısına duyarlı olması gerektiği gerçeğini öğrenmelidir... 

              Rab'bena Atina( Ya Rabbi hepimize ver) demesi gereken insanlar, Rab'bena tek ve hep bana inanç, duygu ve düşüncesine sahip olmuş, toplumsal vicdan, ahlak ve adalet duygusu tümüyle yok olmuştur...

              Bireyselleşip, bencilleşen insanlar sayesinde, insanlar birbirine güvenmez olmuş, kimse kimsenin sorun ve sıkıntılarıyla ilgilenmez olmuş, toplum'da adalete olan güven tümüyle yok olmuştur... Adaletin yerini anarşi, sevginin yerini nefret, toplumsallığın yerini bireysellik, hak hukuk ve adaletin yerini zulüm, paylaşmanın yerini ise, mal yığıp istifleme almıştır... 

            Kendilerinin en iyi Müslüman (!)den Allah'ın en değerli kulu, ehli ilim, ehli takva ve ehl-i ahlak abidesi olarak takdim eden nice insanların, iş insan, insan hakları, insanın onur, izzet, şeref ve de adalet olunca, bu en iyi Müslüman (!) en takvalı (!) en ahlaklı (!) ve ilim ehli (!) ve en adil (!) insanların, sınıfta kaldıklarını, çark ettiklerini ve bu hususlarda hiç de iyi sınav vermediklerini, bu gibi önemli ve hayati konularda ki, sicillerinin "bu dindar(!) görünen" insanların çok kötü olduğunu müşahede ediyoruz... 

              Kendileri, hiç ihtiyaçları olmadığı halde(!) ki; (insanın ihtiyaçları belli ve sınırlıdır) ihtiyaçtan fazlası ise, insana hak değil, bu konularda acil ihtiyaç sahibi insanların hakkını gözetmeyip, gasp etmek, umursamayıp önemsememek ve vurdumduymaz davranmaktır ve de büyük zulümdür... 

            Yüzlerce ev, araba, arsa sahibi olup, çalıştırdığı yüzlerce kişiden daha fazla kazanan (!) çalıştırdığı insanlara ise, asgari (kölelik) ücretini reva gören bir insanın, sarık sarıp, cübbe giymesi, sakal bırakıp, çarşaf giymesi ya da sözde ilim ehli ve takva görüntüsü vermesinin, gece gündüz namaz kılıp oruç tutmasının hiçbir kıymeti harbiyesi söz konusu değildir ve olamaz...

           İnsan; insanlara olan rahmet, şefkat, merhamet, iyilik, ihsan, ikram ve adaleti ölçüsü kadar insandır... 

            İnsan; bir başkalarının her türlü sorun, sıkıntı ve acılarına duyarlı ve ortak olabildiği oranda gerçek bir insandır...  

            Adalet mazlumu koruyamıyor ise, o adalet değil işkencedir... 

Günümüz insanı şayet hâkim kendi lehine karar verirse ülkede adalet olduğunu ama aleyhine karar verse de ülkede adaletsizlik ve zulüm olduğunu iddia etmektedir, insanlarımız her zaman kendi çıkar ve menfaati doğrultusunda meselelere bakmaktadırlar, adaletin olduğu yerde huzur sükûnet Barış kardeşlik Güven ortamı oluşur, adaletin tecelli etmediği sadece kanunlarla yetinildiği bir yerde ise huzursuzluk, güvensizlik, sevgisizlik, samimiyetsizlik, kargaşa, kan ve acı İntikam duyguları 

              Bugünkü sözde medeni (!), ilerici(!), çağdaş(!) modern(!) insanlar özelde batı insanı genelde ise, onların uydusu ve kuyruğu olan insan, toplum ve sistemler hep tür önemli hassas, kelime ve kavramların arkasına sığınarak, bütün bu zülüm ve cürümlerini işlemektedirler...

           "İnsan ve adalet" kavramlarını, insan haklarını en çok ihlal ve işgal edip,  bu hususta karnesi (sicili) en kötü olan, bu konulara asla riayet etmeyip, itina göstermeyen, insanlık düşmanı ve insan ve toplumların hak, hukuk ve hudut'larına riayet etmeyen, bu batı ülkeleridir...

            Merhum Akif'in dediği gibi; "bunlar tek dişi kalmış canavar" bunlar, tarih boyunca böyle olduğu gibi, bugün de bu canavarlıklarına, aynı şekilde devam etmektedirler... 

           Sözde, dünya'ya insanlık ve adalet dağıtan, insan haklarını dillerine pelesenk yapan, bu sözde "gelişmiş, medeni ülkeler", örneğin Gazze'de, Suriye'de, Arakan’dan, Keşmir' de, Myanmar’dan, doğu Türkistan'dan, Afganistan'dan ya da dünyanın dört bir yar yanından, on binlerce çocuk, kadın, genç, yaşlı vb. masum ve mazlum insan'ın öldürülmesine engel olmak bir yana, zalimlere ki(en büyük zalim kendileri) olanca güç ve imkânları ile omuz verip destek olmaktadırlar... 

            Örneğin, Gazze'de zalim Siyonist Yahudi’ye, bu medeni,

(!) insan hakları savunucusu(!) ülkeler, zalim, gasıp ve mütecaviz İsrail'e tam gaz destek vermekte, insanların katledilmesine, olanca güçleriyle omuz verip, destek olmaktadırlar... 

           İşlerine geldiği gibi davranan bu zalimler, ülkeleri işgal etmekte, oraların yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmekte bir beis görmemektedirler...

            Yine, ülkeleri işgal eden bu zalimler ve insanlık düşmanı rejimler, işgal ettikleri ülkelerin dil, din ve tarihini (hafıza) yok ederek, insanları cahil bırakıp, kimliksizleştirip, fakirleştirmekte, hatta milyonlarca masum insanı, katletmekten geri (soykırım) durmamaktadırlar... 

            Yine, bu çok gelişmiş, medeni ülkeler, insan hakları ve adalet diyerek, bu zulüm ve cürümlerini gerçekleştirmektedirler... 

             Bizler, İstanbul'da bulunan "İnsan hakları ve Adalet" hususunda duyarlı bir grup arkadaş bir araya gelerek "ÖNCE DER; (Önce İnsan ve Adalet Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğini)" kurduk... 

          Bu Derneği, kurmamızdaki temel amacımız, bu konuya dikkat çekmek, gücümüz ve imkânımız muvacehesinde zulmün ve zalimlerin def edilip hak, hukuk ve adaletin yeniden ihya ve inşa edilmesini sağlamaya çalışmak, hasta, mağdur ve okuyamayan tüm ihtiyaç sahiplerine ki (örgütlü bir şekilde) hakları gasbedilen mağdur ve mazlum ve mustazaf'lara maddi ve manevi destek olmaktır... 

           Irkı, rengi, cinsiyeti, makamı, mevkii ve bölgesi ne olursa olsun, tüm hak, hukuk ve adalet aşığı, insan haklarına duyarlı kardeşlerimizi, bu hususta harekete geçmeye ve Derneğimiz ile irtibat kurarak üye olmaya bu konuya fiilen destek olup, omuz vermeye ve de adım atmaya olarak bir adım atmaya davet ediyoruz... 

            Zulüm ve Karanlıklar, sadece sloganla, bireysel tepkilerle yok olup gitmeyecekleri gerçeğinden hareketle, bizlerin de zalimler gibi, birlik ve beraberlik içerisinde, ortak hedeflere doğru el ele, omuz omuza vermemiz ve de örgütlü bir mücadele ortaya koymamız gerçeği bugün dünkünden çok daha zaruri ve elzemdir... 

            Her kesin ve her kesimin inancı, düşüncesi, Fikriyatı, yaşam tarzı, anlayışı, bölgesi, mezhebi,, meşrebi, ırkı, rengi, dili ve dini ne olursa olsun, insanlık onuru ve adalet, hak hukuk mevzu bahis olduğunda, tüm duyarlı tarafların bir araya gelmeleri, birlikte hareket etmeleri, güç birliğine gitmeleri gerekir... 

             Zulme ve her türlü adaletsizliğe karşı sessiz ve seyirci kalarak bir yere varılamayacağı gerçeğini'de biliyoruz... 

              Bu açıdan da, nasıl ki zalimler organize'li ve örgütlü bir mücadele ortaya koyuyorlarsa hak hukuk ve adalet aşığı, bu konularda duyarlı insanların da, mutlaka birlik ve beraberlik içerisinde, organizeli ve örgütlü bir güç olmaları gerekmektedir...      

             Bugün, Mü'minler olarak zulme, zalimlere ve insan haklarını gasp edenlere karşı duruşumuz, tavrımız, tepkimiz nedir..?

            Geçmişte zulme uğramış, mağduriyet ve mazlumiyet yaşamış insanlarımız, bugün hangi kulvarda ne tür bir duyarlılık ve mücadele ortaya koymaktadırlar... 

             Yine geçmişte, zalim, kafir ve tağutlara karşı, onur, izzet, haysiyet, şeref ve tevhid mücadelesi verenler, bu hususlarda ki, birçok ayet ve hadisi argüman olarak kullananlar, belli yerlere geldikten ya da belli imkanlara kavuştuktan sonra, gerek birey, gerek toplum, gerekse siyasi lider, kanaat önderi ve de Alim pozisyonunda olanlar, geçmişte kıyasıya eleştirip, kınayıp, karşı mücadele edip, hatta tekfir ettikleri, ellerinde bulunan imkanlar kendilerinin eline geçince, insanların hak ve hukukunu yok sayıyor, zalimce davranışlar içerisinde giriyorlarsa, bunu ne ile izah edebiliriz..? 

             Bu ikircikli, çelişkili tutum, tavır, duruş ve davranış  bizim İslami ve insani mücadele'de, hak, hukuk ve adalet noktasında ileriye doğru mu  gittiğimizi mi, yoksa geçmişte savunduğumuz ilke, değer, usül, üslup, prensip dava ve iddialarımızdan vaz mı geçtiğimizi gösteriyor..? 

          Dün dündür, bugün bugündür diyerek, bu çelişkiyi, kimlik krizini, ilkesizliği geçiştirebilir, ne ile izah edebiliriz..?

          Tüm bu sorulara, olumlu ve doğru cevap verebilmek, bu husustaki eksiklik, zaaf ve kusurlarımızı giderebilmek, ortaya yeniden insani ve İslami bir tavır, tutum, duruş ve davranış, yine hakkaniyete uygun bir kimlik ve kişilik ortaya koymamız gerekir... 

VE AHİRUL DA'VENA ENİL HAMDULİLLAHİ RABBİL ÂLEMİN (davamızın sonu Âlemlerin Rabbine hamt etmektir)... SELAM VE DUA İLE...

gulec4257yenice@gmail.com

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —