İnsanı en iyi bilen onu yaratandır. Yaracımız olan Allah, insanı dünyasına ve ahiretine hazırladı. Ana rahminde atık sudan, asil varlığa çevrilen insanın hizmetine annesi ve babası verildi. El verdi, ayak verdi, göz verdi, ağız verdi, kalp verdi, akıl verdi, sayısız nimetler verdi. İnsan bunca nimetin kendisine neden ikram edildiğini bilemezdi. “Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi analarınızın karnından dışarı çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, kalpler verdi.” (16/Nahl, 78)
İnsan için dünyayı, dünya için insanı hazırlayan Allah ne yücedir. İnsan, maddi olan yanı kadar, manevi yanının da korumaya muhtaç olduğunu öğrendi. Midesi için helal gıdaya, aklı için doğru bilgiye ulaşmalıydı. Gıdasını kaybeden dünyasından, bilgiyi kaybeden cennetinden olurdu.
İnsanoğlu korumak ve korunmak için Rabbinin emrine sığınmalıdır. “İç dünyası iyiliğe ve kötülüğe yatkın olan insanın iradesi onu ya temiz tutar ya da kirletir.” (91/Şems, 7-10) İnsan kendine adil de olabilir zalimde. Yanlışa yönelen insan, doğrusuna zulmeder. Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki: “Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” (Hadislerle İslam, DİB)
İnsan aklı çeşitli düşünceler üretebilir. Gönül kapısını iyilikte, kötülükte çalabilir. İnsan denenmediği bir olgunun ne masumudur ne de suçlusudur. Hayat akıp giderken yolları hayra çıkaracak olan ibadetlerdir. İbadet iman eden kulun nişanesidir. İnsanlar da meleklerde onu tanırlar. İmtihan iyilik ile kötülük arasında seçim yapmaktır. İrade, isyan ve itaat fidanlarının hangisini sürekli beslerse o yeşerir. Rahman: “Şeytan seni bir kötülüğe yönlendirirse, hemen Allah’a sığın.” (41/Fussilet, 36) buyurmaktadır
Doğru yoldan uzaklaştırıcı bütün unsurlara karşı, ilahi emirler, el-Müheymin olan Allah'ın kulunu koruma iradesidir. Yüce Allah, vahyini tanıtırken öne çıkardığı sevindiren haberi, muhataplarını karanlıklardan aydınlığa çıkarmaktır. Bunun için ömrün her anına koruma sağlayacak ibadetleri kullarına öğretmiştir. Sımsıkı tutunun buyurduğu İslam'ın çağrısına koşanları, güvenle cennetine taşıyacak kulluk bilgisini öğretti. Başta şeytan olmak üzere küfrün önderlerini ve dostlarını öğretti. Bir adı da Furkan olan ilahi hükümler ile kalp gözünden bakmayı öğretti. Yüce Allah, şeytanın ayartmasına karşı özüne sahip çıkan iman erlerine cennetini vaat etmiştir.
Yüz on dört surenin her bir ayeti, ihtiyaca göre insanı korur, kollar. Maddi ve manevi ibadetler kötülükten koruyan sığınaklardır. Onlara olan ihtiyacımız sudan da ekmekten de ötedir. Vahyin insan yönümüze yaptığı rehberlik, karanlıkta kalana güneş, yolunu arayana yıldız, yurdunu sorana adrestir. İnsan gözleri kapatınca hiçbir yeri, göremez. Vahye kapalı olursa akıl karanlıktan aydınlığa çıkamaz.
İbadetler mü‘minin imanına tanıklık eden dostlarıdır. Sahiplenen kalpleri dünya ve ahirette korur. İbadetler insanların susacağı, eylemlerin konuşacağı, herkesin kendi derdine düşeceği mahşer meydanında gülen ve güldürecek eylemlerdir. Mizanın cennet tarafındaki ağırlığı ile sahiplerini sevindirecek olan ilahi emanetlerdir. Emanetin her türlüsü gibi ibadetler de kendisine sahip çıkanlara, semaya yükselen fayda dolu söz, sıratta yol, karanlıkta nur olur. İbadetler, Rabbimizin inanan kullarına, aralarındaki iletişimi kesmemek için verdiği özel ikramdır.
Müslüman ibadetlerin imanı için zırh olduğunu bilir. Küfrün, şirkin, nifakın, fıskın önderliğini yapan veya teşvik eden her türlü düşmana karşı kendisini koruma altına alır. Bu zırh, Hz. İbrahim üzerinde ateşin yakmadığı imana, Sevr mağarasında Peygamberimiz ile arkadaşını koruyan perdeye dönüşür. İbadetler insana, sahibin Allah olduğu bilincini yükler. Aynı zamanda isyanın değil, itaatin eyleme dönüşmesidir. Kulun elinden tutar, son nefesine kadar selametle taşır. Sonra onu mahşer meydanında bekler. Cennet olup bekler, rahmet olur bekler. Ellerin, ayakların söze gelip şahitlik edeceği günde, yanımızda götürebileceğimiz tek dostumuz ibadetler olacaktır. İbadetlerden uzaklaşmak Allah'ın kitabından yüz çevirmektir. İbadetlerden uzaklaşan karanlığa yaklaşmıştır. Karanlıkta kalmayı ahlaka dönüştürenler azap ile uyarılmıştır. Nefsine zulmeden her irade, ilahi korumanın dışına çıkmıştır. Rabbimiz bunun ilk örneğini iblis üzerinden öğretir. Yüce Allah, asiliğini savunan iblise şöyle sordu:
“Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (7/A’raf, 12)
Secde Allah'ın emrine boyun eğmektir. Alınan emri vaktinde yerine getirmektir. İblise sorulan bu soru, bütün çağlarda kendisini secdeden uzak tutanlara sorulmuştur. Her nimetin secdesi kendi cinsindendir. Malın secdesi zekât, sadaka, infaktır. Bedenin secdesi hac, oruç, iyilikte yarışmak, gücü kuvveti Allah yolunda kullanmaktır. Zamanın secdesi vaktinde huzurda olmaktır. Aklın secdesi doğru bilgidir. Sözün secdesi, hakikati söylemek, kötülükten alıkoymaktır. Davranışın secdesi güzel ahlak sahibi olmaktır. Kalbin secdesi, bütün duyguları Allah'ın emriyle terbiye etmektir. Liste uzar gider. Bütün bu ibadetlerin koruyuculuğunu zaten yaşayanlar yakinen görürüler.
Doğruluğu seçen yalandan korunur. Helali seçen haramdan korunur. Tevhidi seçen şirkten korunur. Namazı seçen kötülükten, azgınlıktan ve iffetsizlikten korunur. Orucu seçen şımarıklıktan korunur. Bütün ibadetler seslenir:
“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizlersiniz. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir ve mutlak kemaliyle hep övgüye lâyık olan O’dur.” (35/ Fatır, 15)
İbadetlerin sağlayacağı korumayı hak etmemiz. İbadetleri korumamızla doğru orantılıdır.
Düşmana karşı savunulacak kalenin her türlü tahkimatının yapılmasının zorunluluğu gibi, ibadetlerimizin bizleri koruyabilmesi için imanı tahkimatın yapılması da zorunludur. Sadaka başa kakılınca, namaz şekle dönünce, ramazanı açlık susuzluk zannedince, haccı gezi gibi görünce, cihadı kahramanlık bilince, iman gösterişe çevrilirse, ibadetlerin koruma etkisi kaybolur gider.
Sahiplenilen her ilahi emir, kulluğun yüz akıdır. Terk edilen her emir ise kalbe düşen kara lekedir. ”Kul bir hata işlerse kalbine siyah bir nokta konulur. Şayet o günahtan el çeker, bağışlanma diler, tevbe edip Allah’a dönerse kalbi cilalanır. Eğer tekrar aynı hatayı işlerse siyah nokta artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar.” (Hadislerle İslam, DİB) İnsan hatadan beri değildir. Ancak hata vazgeçilince önemsizleşir. Ben kendime zulmettim diyerek Allah'ın adaletine, rahmetine sığınmak gerekir.
İnsan kendi kendine zulmeder. Bir insanı namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, infak etmekten birileri zorla alıkoysa zulmetmiş olmaz mı? İnsan kendi iradesiyle kendini ibadetlerden alıkoyarsa nefsine zulmetmiş olmaz mı? Büyük bir uçurumun kenarından giderken tutunacağı dalı kıran insan, dalı koruyup ona sarılana benzer mi? Bütün insanlığa dostluk eden ilahi emirlere kulluk şuuruyla tutunanlar, ancak imanla hayatı tamamlayabilir. İbadetler, Allah'ın kuluna gönderdiği iletişim kanallarıdır. Hediyelerle gelirler, şahitlik ederek dönerler.
“Her kim elinden gelen çabayı gösterirse yalnız kendi iyiliği için çabalamış olur; çünkü Allah’ın, hiç kimsenin hiçbir şeyine ihtiyacı yoktur.” (29/Ankebut, 6)