Batılı değerlerle kafaları ütüleyen eğitim sistemimiz liseli yıllarda Hümanizm’i allayıp pullayıp zihinlerimize yerleştirdi. Hümanizm, insanı ve insan sevgisini önceleyen bir değer olarak sunuldu. “Bir başka açıdan hümanizm, antikçağ felsefesinin kaynaklarına ve anlaşılmasına yöneliş ve onların yeniden bir değerlendirilmesi girişimi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak hümanizm esas ve yaygın anlamda, yeni meydana gelen modern insanın yenidünya görüşü ve yaşam anlayışı olarak anlam kazanmıştır.[1]” Her türlü iyinin ve iyiliğin merkezi olarak gösterilen Avrupa, Hümanizm’in de merkeziydi. Buram buram insanlık(!) kokuyordu. Bu kokuyu yayan isimler iseDante (1265-1321 İtalyan), Petrarca (1304-1374 İtalyan), Boccacio (1313-1375 İtalyan), Villon (1431 -1463 Fransız), Rabelais (1490-1553 Fransız), Ronsard (1524-1585 Fransız), Montaigne (1533-1592 Fransız), Cervantes (1547-1616 İspanyol), Shakespeare’di. (1564-1616 İngiliz)[2]
Bu isimlere başkalarını da eklemek mümkündür. Bunlar Edebiyat ve Felsefe derslerinde zihinlerimize çakılmıştı. İnsancılık olarak da tarif edilen Hümanizm’in asıl gayesi yaratıcı Allah düşüncesinden bizi uzaklaştırmak, Batılı anlamda insanı putlaştırmaktı. İnsan sevgisinden adeta çıldırıyorlardı. Putlaştırılan bu isimlerin yaşadığı yüzyıllar, Avrupa’nın karanlık elinin ve ellerindeki hançerin insanın ve insanlığın bağrına saplandığı yüzyıllardı.
Biz bu karanlık eli ve o eldeki hançeri, Batı’nın oyuna getirdiği iki kardeş ülke İran ve Irak savaşı’nda görmüştük.
Biz bu eli, Avrupa’nın ortasında Bosna’da Müslümanların bağrına saplanırken görmüştük. (Bosna Savaşı, Bosna-Hersek'te 1 Mart 1992'den 14 Aralık 1995'e kadar sürmüş olan bir savaş. Üç yıldan fazla süren bu savaş sırasında 100.000-110.000 kişi hayatını kaybetmiş, 2 milyon kadar insan da yaşadığı yerden göç etmek zorunda kalmıştır.)
Biz bu eli, Afganistan’da Müslümanların böğründe görmüştük.
Biz bu eli, Libya’da, Cezayir’de, Mısır’da, Tunus’ta, Mynmar’da, Türkistan’da, Filistin’de, Çeçenya’da, Somali’de ve diğer birçok mazlum ve mağdur coğrafyada görmüştük.
Biz bu kanlı eli, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk defa Avrupa’da birbirlerinin bağrında, böğründe görmüş olduk. Batı, 1841 Viyana Kongresi’nden sonra Meternik Sistemi ile şimdiye kadar İslam düşmanlığını öncelemişti. Ukrayna işgali gösterdi ki Batı sadece İslam’ın değil, insanlığında, hayvanlar âleminin de düşmanıdır. Rusların, Ukrayna’yı işgaline getiren sürecin fitilini Batı ateşlemiştir. Başrolde ABD ve piyonları olan Nato ve Avrupa Birliği’dir. Ukrayna’da gördüğümüz yürek burkan her manzaranın sorumlusu hain, alçak, ikiyüzlü ABD, Nato ve Avrupa Birliği’dir. Yaşanan zulümleri, katliamları nasıl da seyrediyorlar.
Biz bu eli, Gazze'mizde gördük. Bir avuç insanı katletmek için Avrupa ve azgın Amerika, İsrail’in emrine girmişler. Hamas’a çemkirenler, alçak ABD, alçak Faransa, alçak İngiltere, Yahudi katliamcısı alçak Almanya senin burada ne işin var diyemiyor. Yüz on iki gündür tüm imkânlarıyla İsrail’in hizmetine girdikleri halde istediklerini elde edemiyorlar. Bir Tekkeköy’lü gibi yazalım “Ula Hamas! Helal olsun sana. ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve diğerleriyle başa çıkıyorsun ya. Yerlerde sürünen ümmetin izzetini, onurunu alçak, hain ve satılmış yöneticilere rağmen ayağa kaldırdın ya, dünyanın yenilmezleri zannedilenlerin ne menem mal olduğunu tüm dünyaya gösterdin ya, Allah senden razı olsun. Her türlü dualarımızla ve imkânlarımızla yanındayız.”
Bize yıllar yılı bunları çağdaş, medeni, uygar, asri diye yutturanlar, milleti kendi değerlerine düşman ettirenler, sizler de en az onlar kadar hainsiniz ve alçaksınız. Bunu bilerek ve isteyerek yaptınız. Zira ağababalarınızın dediğinden çıkamazsınız. Reis, ilk defa hain ve alçak Batı zihniyetinin yüzüne Davos’ta düm dük Van Munit dedi diye ödünüz koptu. Reis’e Batı’dan daha düşman kesildiniz. İşte buyurun Çağdaş Batı, Medeni Avrupa, Hümanist Dünya. Bozdurup bozdurup harcayın, tepe tepe kullanın.
Zihinlerimizi iğdiş eden alçak Batı sineması ve Türkiye'mizdeki alçak medya Kızılderilileri Kafatasçı, Afrika’nın yerlilerini yamyam diye bize yutturdular. Oluşturdukları algının pazarlamasını ise okullara ve öğretmenlere yaptırdılar. Yıllarca insan yiyen diye pazarladıkları Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail zulmünü, katliamını, soykırımını Uluslararası Adalet Divanı’na götürerek yapılanları tescilletmiştir. Artık üniversitelerimizin Uluslararası İlişkiler Bölümü derslerinde, Güney Afrika Cumhuriyetinin Tarihe ve kayıtlara geçen bu başvurusu okutulacaktır. Bunu yapmak için ille de Dante, Petrarca, Boccacio, Villon, Rabelais, Ronsard, Montaigne, Cervantes, Shakespere çıkartmanıza gerek yok. İnsanlıktan nasiplenmek yeterliydi. Nobel ödülüyle uyuşturulanlar, neredesiniz, neden sesiniz çıkmıyor?
[1] www.turkedebiyati.org | Türk Dili ve Edebiyatı Dersleri Kaynak Sitesi
[2] www.turkedebiyati.org | Türk Dili ve Edebiyatı Dersleri Kaynak Sitesi