Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Göçmen Sosyolojisi

Yusuf Yavuzyılmaz'ın yeni yazısı...


Göçmenlerin siyasal eğilimleri sosyolojinin önemli konuları arasında yer almaktadır. Göçmenler arasında aşırı milliyetçiliğin yükselmesi sık rastlanan bir sosyolojik olgudur. Nitekim Türkiye siyasetinde de, özellikle Suriyeli göçmen karşıtlığı temelinde aşırı milliyetçilik yapanların önemli bir bölümü, daha önce Türkiye’ye gelen göçmendir. Kemal Karpat’a göre ” Göçmen, bilhassa, göçmen çocukları, ‘dışlanmış’ ‘ muhacir’ olmaktan kurtulmak için, toplum içinde yükselme, mal-mülk mevki sahibi olmaya ve böylece toplum içinde saygınlık kazanmaya çalışırlar. Aynı zamanda eğitim görmeye gayret ederek toplum içinde yükselen yeni ülkelerinde genelde büyük bağlılık gösterirler ve bazen aşırı milliyetçi olabilirler. ” ( Kemal Karpat, Etnik Yapılanma ve Göçler, Timaş yayınladı, s:21) Kuşkusuz tüm göçmenler aşırı milliyetçidir genellemesi yapılamaz. Ancak göçmenlere yönelik aşırı dışlayıcı tutum gösterenler arasında göçmenlerin olduğu da bir gerçektir. Göçmenlerin aşırı milliyetçiliğe yönelmesinin altında yatan en önemli etken kendini kabul ettirmesi olarak görülebilir.

Modern dönemin ürünü olan ulus devletlerde ana sorun, geleneksel çoğulcu toplumsal yapılardan milliyetçilik ideolojisine geçişte yaşanan ideolojik kopuştur. Bu durum yeni bir tanımlamayı beraberinde getirmiştir. Böylece milliyetçilik temelinde yeni ve özellikle dini geleneği dışlayan kimlik, kültür ve tarih anlayışı inşa edilmeye çalışılır. Başlangıçta, ağırlıklı olarak edebiyat çevrelerinde yürütülen millileştirme idealini, daha sonra devlete hakim olan elitler yürütmüştür. Türkiye modernleşmesi örneğinde de görüleceği gibi, etnisiteler arasında hiyerarşik bir sıralamayı kabul eden ve devletin resmi anlayışı haline gelen Türk milliyetçiliği, özellikle Tek Parti Döneminde yoğunluklu olarak görülen uygulamalar, diğer etnisiteler için sorun oluşturmuştur.

Osmanlı Devleti’nde III. Selim ile başlayan modernleşme çabaları, II. Mahmut ile birlikte hızlı bir gelişme kaydeden, İslamcı siyaseti politik olarak uygulamaya koyan II. Abdülhamid ve daha sonra Abdülhamid’e karşı bir siyasal çizgi izleyerek iktidara gelen İttihat ve Terakki dönemi ile birlikte kurumsallaşmaya başlayan merkeziyetçi yapı, Cumhuriyet döneminde zirveye ulaşmıştır. Bu durum, toplumsal çeşitliliği tehdit olarak algılamış ve Türklük etrafında yeni bir siyasal birlik yaratma çabasını öne çıkarmıştır. Ancak bu politik tercih, farklı etnisitelerden oluşan Anadolu coğrafyasında yeni gerilimlere zemin hazırlamıştır. Esasen Kürt sorunu dediğimiz olgunun temelinde devletin modernleşme sürecine paralel olarak uygulamaya koyduğu Türkleştirme siyaseti önemli ve belirleyici bir yol oynamıştır.

Cumhuriyet döneminde uygulanan radikal modernleşme döneminin en önemli ayağı ilk olarak Anadolu’da Müslüman nüfusunun artırılması, sonra, millileşme siyasetinin öne çıkması, en sonunda da Türkleştirme politikasının uygulanmasıdır. Son tahlilde Türkleştirme politikasının öne çıkması, özellikle etnik kökeni Türk olmayan göçmenlere menfi bakılmasının en önemli nedenidir. Ayrıca Cumhuriyet modernleşmesinin başından beri, Arapların Türkleri arkadan vurduğu temelinde oluşturulan tarih anlatısının etkisi altında büyüyen kuşaklar, özellikle Arap göçmenlere karşıt bir siyasal tavır içine girmişlerdir.

Azerbaycanlı Hüseyinzade Ali, Ahmet Ağaoğlu, Kazanlı Yusuf Akçura gibi Türkiye dışından gelen ve Sovyetler Birliği devriminin olumsuzlukları yaşamış aktörler, bir siyasal ideoloji olarak Türk milliyetçiliğinin temelini atmıştır. Öte yandan Türk milliyetçiliğinin temelini oluşturan Türkoloji çalışmaları yapanlar arasında Türk olmayanların varlığı da bilinmektedir.

Türkiye’de Türkçülüğün bir ideolojik kimlik olarak ortaya, çıkmasında İttihat ve Terakki’nin özel bir yeri olmuştur. İmparatorluğun zayıflayıp gerilemesi sürecinde İslamcılık, Yeni Osmanlıcılık ve Batıcılık ideolojilerine karşı, özellikle İttihat ve Terakki’nin ideolojik kimlik arayışının ürünü Türkçülük olmuştur. Bu ideolojik tercih, özellikle Türk olmayan Arap göçmenlere karşı bir negatif tutum öne çıkarmıştır.

Türkiye’de sadece dış göçler değil, köyden kente göç şeklinde ortaya çıkan iç göçler de daha sonraki siyasal gelişme ve değişimlerin motoru olmuştur. 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda kalan Ak partinin sınıfsal kökenlerini büyük ölçüde köyden kente göç eden muhafazakar dindarlar oluşturmuştur.

Göç, mutlaka sorun teşkil eden bir olgu değildir. Göçler toplumsal değişim ve gelişmenin motoru da olabilir. Bu yüzden göç olgusuna salt bir sorun alanı olarak bakmak doğru bir yaklaşım değildir.

 

Kaynak: farklıbakis.net

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR