Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


GELECEK PLANLAMASI BAĞLAMINDA DİNİ VE TOPLUMSAL ALGILAR ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Azizi Darıcı Yazdı;


Geleneksel İslam düşüncesinde önemli bir yer tutan ve tarihte önemli bir rol oynayan “Bir lokma, bir hırka” felsefesi çoktan geride kaldı.  Bu anlayışın devamı niteliğindeki tarikat ve tasavvuf çevreleri dahi bugün mescide adım atarken alacakları sevabı lüks araçlarına havale etmiş durumdadır. Açık büfe sofralarda edilen duaların ve dökülen gözyaşlarının bizlere ulaştıracağı akıbet, ancak hal-i pürmelalimizi yansıtır mı? Bu çerçevede, tüketim kültürüyle şekillenen duaların ve dini ritüellerin bireyin içsel dönüşümüne ne denli katkı sağladığı sorgulanmalıdır.

Tarikat ve tasavvuf erbabından sözle başlamamız, bir açıklamayı gerekli kılmaktadır. İhtiyaç halinin teminini esas alan bu kurumlar, sabır ve şükür üzerine inşa edilen, dünya malını küçümseyen bir anlayışın geldiği noktaya baktığımızda, diğer insanların dünya hayatına olan iştahlı yaklaşımlarını anlamamızı kolaylaşmaktadır. Tasavvufi öğretiler sabır, şükür ve dünyadan el-etek çekme gibi ilkelere dayanırken; günümüzde bu anlayışların uygulama biçimleri, modern yaşamın dinamikleri karşısında ciddi bir dönüşüm geçirmiştir. Dolayısıyla, maneviyatın temsilcisi olarak görülen grupların dahi dünyevi metaya yönelmesi, modern insanın “haz ve hız” merkezli yaşam anlayışını anlamada önemli bir gösterge niteliği taşımaktadır. Bu bağlamda, bireyin yaşam pratiği ile değer sistemi arasındaki gerilim, anlam üretim süreçlerini ve ruhsal dengeyi doğrudan etkilemektedir

Gelecek kaygısının insan psikolojisine etkisini ortaya koyan pek çok veri mevcuttur. Belirsizliklerin hâkim olduğu bu çağda bireyler, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde pek çok endişeyle karşı karşıya kalmakta; bu durum zihin sağlığını ve yaşam kalitesini derinden etkilemektedir. Bu kaygı, maddi ve sağlık olanaklarından mahrum kalmış insanlar için doğal sayılabilir; ancak zengin veya maddi sıkıntısı olmayan bireylerde ortaya çıkan gelecek kaygısı, aslında daha derin bir soruna işaret etmektedir.

Çocuklarımıza daha güzel bir gelecek sunmak adına gösterdiğimiz çaba ve fedakârlıklara hepimiz tanıklık etmekteyiz. Onların üzülmemesi için gösterilen hassasiyet gerçekten takdire şayandır. Bu yaklaşım, bireyselleşen ve dünyevileşen insanın kendisi için de geçerlidir. “Dünyaya bir kez geldik” anlayışı, nefsi serbest bırakmakta; ihtiyaçtan daha fazlasını ifade eden tüketim çılgınlığıyla, israfla sonuçlanmaktadır. Nefse sunulan şeylerin merakla birleşmesi, taklitçilik ve kıskançlıkla beslenmesi bireylerde yarış hissini tetiklemekte ve bu da yetersizlik duygusunu beraberinde getirmektedir.

Bu noktada sorulması gereken temel soru şudur: Bu duygular doğallığın ve fıtratın bir parçası mıdır? Batı toplumlarına özgü olduğu düşünülen bazı manevi rahatsızlıkların İslam toplumlarında da yaygınlaşması, iki dünyalı Müslüman birey için ne anlama gelmektedir?

İnsanın hem dünya hem ahiret için yaratıldığı, vahiy tarafından bildirilen bir gerçekliktir. Yalnızca bu dünya üzerine kurulu bir gelecek planı, ahireti görmezden geleceği, gündeminden uzak tutacağı aşikardır. İman ve salih amel, helal lokma ve temiz kazanç, ihlas ve takva, hikmet ve feraset ile sürdürülmesi gereken bir hayat; maddi koşullar, kapitalist sistem ve konfor tutkusu yüzünden sadece dünya hayatına indirgenmekte, bu da büyük bir plansızlık ve vizyonsuzluk örneği teşkil etmektedir.

Seküler bir dünya görüşünü, inançsız bireylerin yaptığı bazı gelecek planlamalarını anlamak mümkün olabilir; fakat inançlı bireylerde bu durumun görülmesi, bilinç ve düşünce düzeyindeki eksikliklerle açıklanabilir. Bu eksikliğin devamı olarak imandaki ve ihlastaki zaafiyet, kişiyi yalnızca dünya merkezli bir yaşam biçimine sürüklemektedir. Ahirete iman; "Allah büyüktür" veya " Hele o gün gelsin"  gibi dilsel olarak anlamlı gözüken ama hakikatte hayatın anlamını ıska geçen, ahiret hayatını kendi gündeminin dışında tutan bir anlayışı sergilemektedir.

Güç, makam, mevki ve yönetme arzusu; insanı manevi anlamda sarhoş eden beklentiler doğurmakta, bu da daha vahim sonuçlara yol açmaktadır. Kişisel gibi görünen bu dünya hırsı, zamanla toplumsallaşarak zulüm, kul hakkı, adalet ve ahlak gibi kadim değerleri zedelemektedir. Sanal hayatlar, imajlar ve algılar bu dünya pazarında alıcı bulsa da, ahiret planlamasında hiçbir karşılığı yoktur.

Velhasıl, konu uzun. Zaten kısa vadeli düşünen bir insanın uzun konuları okuması, irdelemesi de zor gibi… O zaman zor soruyu soralım: Ahirete dair bir planlamamız var mı? Kalıcı hayatla ilgili beklenti ve ihtiyaçlarımızı gündemimize alıyor muyuz? Eğer bu farkındalığa ulaştıysak ne mutlu. Ulaşamadıysak, ne derece umutlu olabiliriz? Nihayetinde, her bireyin hesabı yalnızca Allah’adır.

Vesselam.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR