Hicretin onuncu yılı Miladi 632 idi. Peygamberimiz Hac kararı almış Medine’den Mekke’ye Zilkade ayı içerisinde yola çıkmıştı. Allah Resulünün ömründe yaptığı tek Hac olan Veda Haccı gerçekleşecekti. Yüz binlerce Müslüman Hacc için Mekke’ye gelmiş Allah resulü Müslümanlarla vedalaşır gibi meşhur Veda Hutbesi’ni Arafat’ta gerçekleştirmişti. Peygamberimiz bu hutbede Müslümanlara asırlarca geçerli olacak hayat ilkelerini anlatmıştı.
Hacc görevinin tamamlanmasının ardından Peygamberimiz Medine’ye doğru yola çıkmış, Mekke’den yaklaşık 160 km uzaklaştıktan sonra Hum denilen yerde 18 Zilhicce’de mola vererek on binin üzerinde Müslüman’a hitaben yeni bir Hutbe irat eylemişti.
Bu hutbede Allah Resulü Allah’a hamd etti kendisinin resul olduğuna şehadet ettikten sonra: “Ben yakında Rabbimin davetine icabet edeceğim. Ben sorumluyum, siz de sorumlusunuz. O halde siz ne düşünüyorsunuz?” dedi. Halk: Biz senin tebliğ ettiğine, nasihatte bulunduğuna, çaba sarf ettiğine tanıklık ediyoruz.” dediler
Allah Resulü: “Ben sizden önce (Kevser) havuzun başına gideceğim, siz orada benim yanıma geleceksiniz. O havuzun genişliği San’a ve Busra arası kadardır. Burada yıldızlar sayısınca gümüşten kadehler vardır. Benden sonra "Sakaleyn" hakkında nasıl davranacağınıza bakın!
Halktan birisi: Ya Resulullah, Sakaleyn nedir? dedi.
Allah Resulü: (Biri) büyük emanet olan Allah'ın kitabıdır; bir tarafı Allah'ın elinde, diğer tarafı da sizin elinizdedir. Ona sımsıkı sarılın, sapmayın. Diğeri ise küçük emanetim olan Ehlibeyt'imdir.
Yüce Allah onların, havuzun başında bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını bildirmiştir. Bunu onlar için ben Rabbimden istedim. Onlardan öne geçmeyin yoksa helak olursunuz, onlardan geri de kalmayın yoksa yine helak olursunuz.
Allah Resulü (a.s) daha sonra Hz. Ali'nin elinden tutup ikisinin de koltuk altlarının beyazlığı görülecek şekilde yukarıya kaldırdı. Herkes onu görüp tanıdı. Ardından şöyle buyurdu:
Ey İnsanlar! Müminlerin kendilerinden, onlara daha evla kimdir?
Halk: Allah ve Resulü daha iyi bilir!
Allah Resulü: Yüce Allah benim Mevla’mdır, ben de müminlerin mevlasıyım; ben onlara kendilerinden daha evlayım (onlara kendi canlarından önce gelirim). Öyleyse ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.
Allah Resulü bu cümleyi üç kez tekrar etti. (İmam Ahmed b. Hanbel'e göre, dört kez tekrar etmişti.)
Daha sonra şöyle buyurdu: “Allah'ım, onunla dost olana dost, ona düşman olana düşman ol; onu seveni sev, ona buğz edene buğz et; ona yardım edene yardım et, ondan yardımını esirgeyenden yardımını esirge; o nereye dönerse hakkı onunla döndür. Bu sözleri burada hazır olanlar hazır olmayanlara bildirsinler!”
Halk henüz dağılmadan yüce Allah şu ayeti indirdi: "Bugün dininizi kemale erdirdim, nimetimi size tamamladım…"
Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: “Allahu Ekber! Din kemale erdi, nimet tamamlandı, Allah benim risaletime ve benden sonra Ali'nin velayetine razı oldu.”
Daha sonra orada bulunanlar Hz. Ali’yi tebrik etmeye ve kutlamaya başladılar. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, onu ilk kutlayan kimselerdendi. Birer birer öne çıkıp "Bu makam sana kutlu olsun ey Ebu Talib'in oğlu! Sen, benim ve kadın-erkek her müminin mevlası oldun!" dediler.[1]
Ehlibeyt kaynaklarında bu şekilde geçen Gadir-i Hum olayı Şii âlimlere göre Hz. Ali’nin peygamberimizden sonra İmam olarak atandığının ilan edildiği olaydır. Onun için Caferi Müslümanlar bu olayı Gadir-i Hum bayramı olarak kutlarlar.
Allame Tabatabai, El Mizan isimli tefsirinde “Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O’nun mesajını iletmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphe yok ki Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Maide-67) ayetini tefsir ederken bu ayetin Veda Haccı sırasında nazil olduğunu, bu ayet nazil olduktan sonra Gadir-i Hum olayının gerçekleştiğini anlatır.[2]
Gadîr-i Hum olayı Ahmed b. Hanbel, Müslim, İbn Mâce ve Hâkim en-Nîsâbûrî gibi Sünnî muhaddislerin naklettikleri hadislerde de geçmektedir.
Ahmed b. Hanbel’in naklettiği rivayete göre Hz. Peygamber bir sefer esnasında Gadir-i Hum denilen yerde konaklamış, öğle namazını kıldırdıktan sonra Hz. Ali’nin elinden tutup, “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım, ona dost olana sen de dost ol, ona düşman olana sen de düşman ol!” dedikten sonra Hz. Ömer Hz. Ali ile karşılaşmış ve: “Ey Ali! Sen her mü’minin mevlası oldun.” diyerek onu tebrik etmiştir.[3]
Sahihi Müslim’de ise Peygamberimizin, Mekke ile Medine arasındaki Hum adı verilen bir mevkide yaptığı konuşmada ölümünün yaklaştığına işaret ettiği, ashabına Allah’ın kitabını ve Ehlibeytini (sekaleyn) bıraktığını belirttikten sonra Allah’ın kitabına sarılmalarını tavsiye ettiği ve Ehlibeyti konusunda onlara Allah’ı hatırlattığı nakledilmiştir[4]
İbni Hacer’in el-Metalibu’l-âliye isimli kitabında Gadir Hum olayı şöyle anlatılır. “İshak dedi ki: Ebu Amr bana Kesir b. Ziyad’dan, o Muhammed b. Ömer’den, o babası Ömer b. Ali’den, o da Ali b. Ebu Talib’den haber verdi, dedi ki:
"Allah Resulü Gadir-i Hum’da benim elimden tuttu ve dedi ki: ‘Allah Teala’nın sizin rabbiniz olduğuna şahadet eder misiniz?’ Dediler ki : ‘Evet ey Allah’ın Resulü’ Bu defa buyurdu ki: ‘Allah ve Resulünün sizlere kendi nefislerinizden daha evla olduğuna, keza Allah ve Resulünün sizin evliyanız/velileriniz olduğuna şahadet eder misinizin?’ Dediler ki: ‘Evet, ey Allah’ın Resulü.’ Bunun üzerine buyurdu ki:
‘Allah ve Resulü kimin mevlası ise bu (Ali) de onun mevlasıdır. Ve ben size iki emanet bırakıyorum ki, onlara sarıldığınız sürece asla sapmayacaksınız; Allah’ın Kitabı ve Ehli Beytim.'”[5]
Sünni ve Şii âlimlere göre Gadir-i Hum olayı tarihi bir gerçeklikti.
Ancak Şii âlimler bu olaydan Hz. Ali’nin peygamberimizden sonra onun İmam- Halife seçildiği gibi bir sonuç çıkarmışlar ve bunu iddia etmişlerdir.
Sünni kaynaklarına göre ise Gadir-i Hum olayı: Çeşitli savaşlarda müşrik akrabalarını öldürdüğü için Müslümanlar arasında Hz. Ali’ye karşı duyulan antipatiyi gidermek için gerçekleşmişti. Veda haccından önce Yemen’e gönderilen Hz. Ali’nin Yemen seferinde ganimetlerin paylaştırılması sırasında, adaleti uygulama noktasındaki katı davranışlarından beraberindeki bazıları rahatsız olmuş ve Hz. Ali hakkında ileri geri konuşmaya başlamışlardı. Peygamberimize kadar bu şikayetler gelmişti. Peygamberimizde Müslümanlar arasında kardeşlik ve dostluğun bozulmasını önlemek amacıyla bu hutbeyi söylenmişti[6]
Sünni âlimler bu olayın gerçekliğini kabul etmişler ancak bu olayın Hz. Ali’nin faziletine büyüklüğüne bir delil olduğunu ancak ortada bir imam ve halife ataması olmadığını söylemişlerdir.
Sünni alimler Maide suresinin söz konusu 67. Ayetinin ise Gadir-i Hum olayı ile bir ilgisinin olmadığını Peygamberimizin genel olarak vahyi tebliğ görevi ile ilgili olduğunu söylüyorlar.[7]
Hangi düşünce doğru olursa olsun Müslümanlara düşen birbirlerinin farklı düşünce ve inançlarına saygı duyarak tarihi olaylardan bir düşmanlık üretmemektir.
Hz. Ali Sünni ve Şii Müslümanlar için önder ve örnek olan konuşan/ yaşayan bir Kuran’dır. Bize düşen Hz. Ali’nin yaşayışından örnek alarak İslam’ı doğru anlayıp doğru yaşamaya çalışmaktır.
Tarihi olaylardan düşmanlık üreterek diğer Müslümanlara hakaret eden, düşmanlık besleyenler ister Şii ister Sünni olsunlar Hz. Ali’nin vahdet hassasiyetini anlamamışlar demektir.
Not: Bu yazı yazarın ‘Konuşan Kuran Hz. Ali’ kitabından alıntıdır…
[1] El Gadir c. S. 9 Tefsirül Ayyaşi c.1 s332 El mizan c.5 s.68-69
[2] El Mizan C.6 s. 53-79
[3] Ahmet b. Hambel Müsnet c.4 s.281
[4] Diyanet İslam Ansiklopedisi Gadir-Hum maddesi.
[5] İbni Hacer el Metalibul Aliye 16/142 h. No: 3943
[6] İslam Ansiklopedisi Gadir-i Hum madddesi Tirmizi Menakıb 20 İbni Kuteybe s. 42
[7] Kuran Dersleri Ali Bulaç c.3 s.43-44
Kaynak: Ekran Gazetesi