Sait ALİOĞLU

Tarih: 10.09.2024 23:02

FELSEFE ÜZERİNE YAZILAR-1

Facebook Twitter Linked-in

Felsefe nedir, ne değildir?

Onun, ne olduğuna, ne olmadığına bakmadan önce; epey sayıda ham softa yobaz güruhun, dar, sığ ve oldukça bağnaz bir bakış açısıyla –buna aslında, bakış açısı da denmez- temelli bir düşünce yöntemi olan felsefeye karşı oluşları, düşüncenin ne denli zorluklarla karşılaştığı ve onu üretmenin ne denli zor bir iş olduğunu anlatmaya yeter de artar bile…

Hatta bir zamanlar, “felsefenin mahiyetine yönelik” bu güruh arasında popüler olan şu ibretlik cümle, konuya dair yobazlığın derecesini ele vermektedir.

O cümle şöyle idi; “Felsefe, bir körün, kapkaranlık bir odada, simsiyah bir şapkayı arayıp da bulamama eylemi!”

Felsefeye karşıydılar, ama ona olan karşıtlıklarını da, ironik bir şekilde, yine felsefeye sığınarak “felsefî bir tarzda” yapıyorlardı!

Bu karşıtlık, hâlen, kendilerini, sözde din adına uydurulan spekülasyonlar üzerinden Sünnî olarak tanımlayan, ama gel gör ki, ama yapılan tanımın içerdiği nlayışa/yapıya da pek uymayan çevrelerin, kendi kof düşüncelerine rağmen, toplumsal kesimlerin çoğunda varlığını sürdürmektedir.

O halde “felsefe nedir?” sorusuna cevap arayalım…

Felsefeyi, birbiriyle bağlantı kurulabilecek şekilde iki şıkla özetleyebiliriz; “a)var olanların varlığı, kaynağı, anlamı ve nedeni üzerine düşünme ve bilginin bilimsel olarak araştırılması, b) bir bilgi alanının ya da bilimin temelini oluşturan ilkeler bütünü.”

Bu şıklarda belirtilen bilgilerden hareketle, felsefe, maddi planda; bir düşüncenin oluşup sistematik hâle gelmesinde, bir yapının oluşmasında “temel” kurucu bir olgu ve bulgu olarak değerlendirilebilir.

Olgu, nihayetinde “var olan/var olduğu doğru, olduğu veya gerçekleştiği kabul edilen şey; Bulgu ise, var olduğu halde o zamana değin varlığı bilinmeyen bir şeyi bulup ortaya çıkarma işi, bu yolla bulunmuş şey.” olarak tanımlanabilir.

Felsefeyi de bunlar üzerinden temellendirdiğimizde, onun hikmet yönünü muhafaza ederek söylesek; olgu ve bulgu, felsefeyi kuruculuk anlamında işlevsel hâle getirir.

Onun, hikmet yönü, maddi alanda var olan ve gözlemlenen durumdan biraza farklı olarak, Allah’ın da,  vahiy içre belirttiği üzere, kitapla birlikte ver(il)diğini belirttiği bir olgu olarak, sevgi bağlamında formüle edilmiştir.

Hikmet olgusu, “düşünen” ve “düşündüren/düşündürten insan” üzerinden ele alındığında, bilgelik olarak tanımlanacak olsa dahi, onu da aşan bir öze sahip olup “bilinmeyen neden, sırrına/gizine akıl er(dirile)meyen neden” olarak tanımlanabilir.

Böyle bir tanımlama dahi, hikmetin Allah© tarafından kitapla birlikte insana verildiğini anlamış ve onu dikkate alarak da kavramış oluruz.

Felsefenin “neye yaradığı” konusuna dair şöyle bir değerlendirmede bulunabiliriz; sizin kendiniz –diyelim ki- ilk insan olarak, uzaydan dünyaya hubut ettiniz ve kendinizi bir an tabiat ortamında buldunuz.  O ortamda varlığına şahit olduğunuz ot, bitki, börtü böcek dışında bir de ya dört ayakları üzerine, ya iki ayakları üzerine ve aynı zamanda kanatları bulunan canlı varlıkları gördünüz. Otlar, bitkiler ve börtü böcekler büyük oranda kendi yerlerinde duruyor, ama hayvanların hareket ettiklerini de görüyor, gözlemliyorsunuz; onlardan da bazı hareketlerinden dolayı birazcık korkuyorsunuz.

O ortamda kendinizi bir türlü tanımlayamadınız, ama var olup da varlığından henüz haberiniz olmayan aklınız, size onlardan korkmanızı ve önlem almanızı salık veriyor.

Bu yetmiyor, biyoloji denen olguya da sahip olduğunuzdan dolayı acıktığınızı ve susadığınızı fark ediyorsunuz; bir şeyler yemenin ve su içmenin temel bir ihtiyaç olduğu, kendisini sizlere dayatıyor.

Sizin bir örneğiniz, protipiniz olmalı; yemek ve içmek için!

Allah© size örnek olsun diye –buna hikmette denebilir- bir hayvanı su içmesi için, orada var olan dışarıya kapalı bir su kütlesinin yanına yönlendiriyor ve onun su içme eylemine bakarak, onun gibi karın üzeri uzanıp ağzınızla su içmeye çalışıyorsunuz.

Tamam, ama bu ne zamana dek sürecek, karın üzere, su kenarına uzanıp su içmek?

Daha sonra omuzlarınıza bağlı iki kolunuzu ve onlara bağlı iki elinizin varlığına şahit oluyorsunuz; suyu, iki elinizi birleştirerek içmeye çalışıyorsunuz, ama bu iş de ne zamana dek sürecek?

Öyle bir ortamda, var olan, bulunan su kitlesinin, akar bir şekilde değil de, adeta bir havuz şeklinde varlığına dikkat çekiyor ve susadığınızda içeceğiniz suyun bir arada toplanacağı bir çanak yapma fikri, size  “hikmet kabilinden” ilham olduğunu ve o sorunu, o şekilde çözdüğünüzü düşünün.

İşte, felsefe, orada size ilham kaynağı olarak bir sorunu çözmenize katkı sunmuş oldu! Bir de, felsefenin, yine hikmet olgusuyla birlikte, aile, toplum ve devlet kurma aşamasında size kurucu bir öğe olarak hizmet ettiğini düşünün. Esas olanın, onun kurucu öğe olması ve öylece değerlendirilmesi olduğu izahtan varestedir.

O, hem bir düşünme yöntemi, yolu, yordamı, hem hikmeti sevme sebebi ve hem de maddi planda temel kurucu öğe.

Bu yönteme felsefe denir.

 

Devam edecek…

 



 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —