2002 yılından beri UNESCO’nun verdiği karar çerçevesinde Kasım ayının 3’ncü perşembesi, felsefenin insan için değerinin konuşulduğu gün olarak kabul edilmektedir. Dünya ve insanlık durumunun felsefi bir perspektifle konuşulması, tartışılması ve değerlendirilmesi her zaman için acil bir gerekliliktir. Felsefenin yeşermediği ve gelişmediği yerlerde sahtekârlar, şarlatanlar ve kesin inançlılar, edebiyatı, felsefeyi, maneviyatı, bilimi, ahlakı, kısacası insana ve tabiata ait her şeyi kirletip sahte kurgular ve fanteziler üzerinden idol, lider, önder, düşünür, öncü konumlarına gelip insanları sapkın düşünceleriyle köreltmektedirler. Felsefenin olmadığı yerde diriliş değil körleşme, körelme ve yozlaşma vardır.
Felsefe aşktır, felsefenin aşkı, bilgiye, hikmete, doğruya, güzele ve iyiye yöneliktir. Felsefenin hakikat, güzellik ve iyilik aşkı sayesinde, insanlık bir yerde donmamakta, sürekli olarak daha gelişmiş hakikatlerin, güzelliklerin ve iyiliklerin peşinde koşmaktadır. Cehalet, şiddet ve fanatizm, insanlığı ve dünyayı karanlık, kirli ve kanlı bir vahşet durumuna mahkum etmek için sürekli olarak işbaşındadır. Felsefe, cehalete, şiddete ve fanatizme karşı sürekli olarak hikmetin, selametin ve aydınlanmanın yollarını göstermektedir. İlimle ve felsefeyle işi olmayanların bildikleri tek şey, ölmek ve öldürmektir.
İnsanlığın tarihsel serüveninde barbarlığı inanç, ideoloji, değer ve sistem haline getiren birçok toplum bulunmaktadır. İnsan hakları, demokrasi, insan onuru, aklın faal olarak kullanılması, insanın hayatı konusunda karar verici olması, birey olarak kendini gerçekleştirme şeklindeki değerleri idrak edecek olgun bir düzeye gelmeden sahici anlamda insan olmak mümkün değildir. Geçmiş çağlara özlem duyarak, onları idealleştirerek, geçmiş barbarlıkları mistikleştirerek günümüz insanına ideal, amaç ve ütopya olarak dayatmak, aslında insanlığın önüne karanlık, kirli ve kanlı yollar dayatmaktır. Felsefe, hiçbir barbarlık çeşidinin mistik, estetik, ahlaki, akli ve hikemi olamayacağını bize gösteren insanlığımızın en kadim kaynağıdır.
Felsefe olmadan, insanın sahiden tefekkür etmesi, yani mütefekkir olması mümkün değildir. Tefekkür etmeden sahte, sığ ve ilkel düşüncelerini tefekkür meyvesi yüce hakikatler olarak sanan sahtekârların sayısı her zaman fazla olmuştur. Felsefe tarihinde herkese filozof veya mütefekkir denilmez. Socrates, Plato, Aristo, Hypatia, Aquinas, İbni Sina, Ömer Hayyam, Lao-Tzu, Kant, Locke, Mill, Marx, Sartre, Heidegger, Jasper, Hayek, Luxemburg, Arendt, Simone de Beauvoir, Popper, Nussbaum, Spinoza filozof ve mütefekkir olarak anılmayı hak eden çok az sayıda isimden bazılarıdır. Filozofun ve mütefekkirin olmadığı yerlerde sahtekârlar ve şarlatanlar, mistisizm, maneviyat veya medeniyet adına insanlığa kesin inançlılığı dayatabilmektedirler. Kesin inançlılık, insanlığın bir gelişim ve olgunlaşma durumu değildir. Kesin inançlılık, akıl dışı bir şekilde insanın sahte mistik ve manevi kurgular uğruna insanlığını yok etmesidir. Felsefe, insanın, insanlığını yok etmesine gene insan tarafından dur deme çabasıdır.
Her insan için en yaşamsal görev, insan olmak ve insan kalmaktır. Kişiler ve toplumlar, kolaylıkla insan olmaktan çıkmakta ve insan olmaya dönmeyi ret edebilmektedirler. İnsan olmaktan çıkıp insanlığını ret edenler, akla, bilime, güzele, iyiye, hukuka, adalete, demokrasiye, özgürlüğe, barışa karşı direnmektedirler. Hürriyete, adalete ve barışa karşı direnmenin olduğu bir yerde insanlığa dair hiçbir değerin ve durumun dirilmesi imkansızdır. Özgürlüğün, hukukun ve barışın kölelikle, despotizmle ve şiddetle yok edildiği bir yer, cehennem haline gelmiş demektir. İnsan, dünyayı bir cehennem haline getirmiştir. Dünyanın her coğrafyası bir cehennem haline geldiği gibi, insanlar da birbirini yakan cehennemlere dönüşmüşlerdir. Felsefe, dünyanın ve insanlığın cehennemlere dönüştüğü konusunda hepimizi uyarmaktadır. Felsefenin uyarısını dinlemediğimiz takdirde birbirimizi yakmaya ve yeni cehennemlerle dünyayı çölleştiren, çoraklaştıran ve çökerten bir gaflet, dalalet ve hıyanet halinden çıkamayacağımızı unutmamalıyız.
Kaynak: Milat Gazetesi