Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


FELSEEFE ÜZERİNE YAZILAR -2

Günümüz seküler temelli Batı felsefesinde hikmet sevgisine yer var mı; diye düşündüğümüzde; kendi kanaatimizden ziyade, onun vermiş olduğu görüntüye bakıldığında, hikmet sevgisine yer olmadığı görülür.


Felsefe ve hikmet sevgisi ilişkisi… Bu sevgi Batı felsefesinde var mı?

Felsefeyi, “maddi ve manevî” anlamda, ama birbirleriyle kopmaz bir ilişki içerisinde değerlendirdiğimizde, aynı zamanda, dünya ve ahiret dengesine de atıf yapmış oluruz.

Bu dengenin adı, uygulana gelen kuru bir şekilde olmayıp, insanı, dolayısıyla çevresini, onu ilgilendiren hemen her alanda var olan tevhid ilkesi bütünlüğünde temellendirildiğinde, felsefenin de “kullanım alanı olarak” iki ana alan karşımıza çıkar.

Bunların ilki ve “görüneni”, felsefenin,  insanın hayatının husüle gelmesinde kurucu/temel öğe olması, ikincisinde ise, tevhid ilkesine bağlı olarak, Allah’ın, maddi çevrede ve dolayısıyla toplumsal çevrede, “bulunması, var olduğundan maada Allah’a iman edilmesi ve vukufiyetine varılması” sadedinde serpiştirilmiş bulunan hikmete yönelik sevgi işlevi olarak zahir olur.

Bu durum, aynı zamanda, hemen her şeyin din ile kaim olduğu; dinin vaz geçilmez bir olgu olduğu nice asırlara dayanan klasik dönemlerde, insan toplulukları için geçerli idi.

Batı’da carî olan Hıristiyanlığa muhalefet sadedinde başlayan ve giderek tümden din olgusuna karşı olarak konumlandırılan aydınlanma felsefesi içre, onu takip eden “modern, post  modern ve “günümüzde” belirginleşen post truht ortamda var olan seküler temelli, din karşıtı Batı felsefesinde hikmet sevgisine yer var mı; diye düşündüğümüzde; kendi kanaatimizden ziyade, onun vermiş olduğu görüntüye bakıldığında, hikmet sevgisine yer olmadığı görülür.

 

Seküler felsefede hikmet sevgisi yerine “konjonktür, ulus ve ülke çıkarları” söz konusudur

-Nazi Almanyası Hitler ve Hedegger örneği-

Hani, “hemen her şey, “aydınlanma felsefesi ile başladı” diye bir cümle kurduğumuzda, Batı’nın, 1. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, geçmiş dönemlerin belirgin bir ürünü olan imparatorlukların ellerinde tuttuğu toprak parçalarında, birbiri ardına kurulan ulus devletlerin temellendiği seküler/modern algıya uygun olarak, toplum ve devlet kurucu öğe açısından yeni bir felsefeye ve buna bağlı olarak yeni bir anlayışa, kavrayışa ihtiyaç hasıl olmuştu.

Böyle bir kurucu felsefenin en belirgin ismi, Hitler Almanya’sına “düşünsel” katkı sunmada bayağı cömert davranan Alman filozof Martin Heidegger idi.

Almanların üstün ırk olduğuna inanmış bulunan Heidegger, burada, felsefenin hikmet yönünü –kendisi öyle bir şeye inanmadığı için olsa gerek- tamamen dışlamış ve onun sadece maddi planda varlığı üzerinden hareketle, kendi felsefesini kullanarak Nazi anlayışına katkı sunmaya çalışmıştır.

Bizde, dönemin Almanya’sı akla geldiğinde, salt bir figür olan Adolf Htler’den ziyade, sahnede Heidegger’in başlı başına yer aldığı görülecektir.

Ama tersinden de düşünecek olsak, “figür olarak dahi” Hitler’in varlığı söz konusu olmamış olsaydı, belki de Heidegger, kendi felsefesini başka türlü konumlandırmış olacaktı.

Heidegger’in, “düşünsel” alemet-i farikası elbette “üstün ırk teorisi” idi.

Elbette, seküler temelli çağdaş Barı felsefesi, Heidegger’den ve onun Nazi anlayışına sunmaya çalıştığı “üstün ırk teorisi”nden ibaret değil, ama o, Alman ulusunun “geleceği adına” “kullanışlı” bir figüre katkı sunarak Batı felsefesinin mahiyetini de ele vermiş olmaktadır.

Bugün, başını ABD’nin çektiği liberal tandanslı küresel sömürü sistemi, her ne kadar Anlantikçilik yapısı üzerinden yürüyor görünse de, buna “kendi var olan konumlarını koruma dürtüsüyle- katkı sunan birçok Avrupalı filozofun, “ülke çıkarları adına” felsefe ürettikleri de bir vakıadır.

Konumuz açısından bakıldığında şunları söyleyebiliriz; ister çeşitli inanç formlarına(ateizm, deizm vs.) bağlı bulunsun; ister bunlardan daha farklı ideolojileri içerecek olsun; Allah-insan; Allah-çevre; Allah-kendi ilişkisini tamamen ıskalayacak tonda olup tevhid ilkesini içermeyen her düşünce ve anlayış, hakikati “peşinen” devre dışı bırakacağı için Batı felsefesinde ve onunla iştigal eden zevatta hikmet sevgisini aramak beyhude bir çaba olur.

Burada, hem de, sözde evrensel oldukları iddia edilen ideolojik formların selâmetini, mensubu bulunduğu ulus devletin âlî menfaati için görmezden gelip, kendi ideolojisini “geçici de olsa” kapının dışında bırakan zevat, manevi değil, maddi planda; tüm yapıp etiklerini ona feda eder.

Bazıları da bir adım öne çıkıp, kendi ulus devletinin, “sözde” geçmişte Yahudilere karşı yapmış olduğu kötülüklerden dolayı Siyonist kamptan ve hasseten de İsrail’den özür diler ve kendi felsefesini, onlara yönelik özre hasreder, durur.

Bunu, Alman Marksist filozof Jürgen Habermas ve avanesinin, 7 Ekin direnişi ve o direnişe karşı meydana gelen katliâm ve yıkım üzerinden İsrail’e verdiği krediden bilmekteyiz.

 

Hangi Habermas?

Habermas, Çok yönlü olan ve “yeni Marksist” olarak tanımlanıp “kamusal alan” kavramı ve iletişimsel eylemin pragmatizmi ile tanınan bir düşünürdür.

O, Çalışmaları ve araştırmaları ile ilgili olduğu alanlarda dünya çapında haklı” bir üne sahip bulunan Habermas, Batı’da olduğu üzere İslam dünyasında da bu ününe binaen bir tanırlılığa sahip bulunmaktadır.

Habermas, bunlara rağmen, Batıcı söylem ve sömürgeci mantık, birbirinden farklı gibi görünse de aynı seküler minval üzere baştan kurgulandığı gibi ilgilisince sürekliliğe tabi tutulmaktadır. Habermasların durum ve tutumu da, kendi alanlarından elde ettikleri ve sözde “tüm insanlığı kuşatıcı” olan düşüncelerinin aksine, birçok konuda olduğu üzere söz Araplarla/Müslümanlarla diyaloga gelince, bu insani tavrın Batı’nın kibrine yenik düşmekte/düşülmektedir.(1)

Batıl filozof olup İsrail’e karşı Filistin’in yanında duranlar olduğu gibi, hem de Marksist olup, Habermas kadar olmasa da, belli bir oranda “ne nalına, ne mıhına” misali Filistinlileri ve oradaki gerçeği de dikkate alarak İsrail’den yana tavır takınan filozoflarımızda maalesef var. Bunlara örnek olarak çağdaş Marksist Slovoj Zizek örnek verilebilir.

 

Zizek…

Habermas’ın yanında, Gazze konusunda görüş belirten bir diğer Batılı filozof  olan Marksist çağdaş batılı düşünür Slavoj Zizek, bundan önce Charlie Hebdo olayına yönelik olarak, kendine özgü bir noktada bulunarak meseleyi özetlerken şunları söylemektedir; “Doğu ve Batıyı, kader ve özgürlük diye karşı karşıya getirmek için ne kadar uğraşırsak uğraşalım, İslam bu ikili karşıtlığı çökerten üçüncü bir konuma karşılık gelir. Ne kör kadere teslim olmak ne de canının çektiğini yapmak, bunların yerine daha derin bir özgürlük: kaderimiz değiştirmek ya da seçmek.”(2)

O, sekülerizmi savunan bir Batılı olmasına ve Batı’da hayat bulduğu gözlemlenen ifade özgürlüğünü savunmasına rağmen, bir farklılık yaparak, dengeyi koruma ve gözetme adına; “liberal demokrasi hakkında eleştirel olarak konuşmayanlar dini köktencilik konusunda susmak zorundadırlar.” (3) diyerek, bunca eksiğe ve seküler bakışa rağmen var olan bir farkı tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

 

Gazze konusunda Zizek… 

Batı’nın yüzyıllardır maddi üstünlüğünü dayandırdığı, buna paralel olarak da tüm dünyaya dayattığı değer ve ahlak odaklı sözde üstünlüğü, Gazze’de yaşananlara karşı verilen reaksiyonda gerçek yüzünü gösteriyor. Zira Batılı düşünür ve entelektüellerin dünyanın gözü önünde yaşanan katliama yönelik söyleyecek pek az sözü bulunmaktadır. Bu anlamda Batı düşünce dünyasında konuyla ilgili genel bir sessizlik hakimken bu sessizliği Slavoj Žižek, Judith Butler, Jürgen Habermas ve bazı entelektüeller bozmuştur. Ancak söz konusu açıklamaların bir kısmı çekimser ve pasif bir niteliğe sahipken bir kısmı ise tamamen İsrail yanlısıdır.(4)

Burada çekimserlere ve pasif bir niteliğe Zizek vb. örnek verilebilirken, tamamen İsrail yanlılarına da Habermas örnek olarak verilebilir. 

Zizek, Charlie Hebdo olayı üzerinden doğru bir tespitle “Doğu’nun ve Batı’nın”, kader ve özgürlük diye karşı karşıya getirmenin yanlışlığına dikkat çektiği halde; İsrail’in, Gazze’ye yönelik saldırısı karşınsında, Doğu’nun mazlumiyetini ve Batı’nın zalimliğini bir an görmezden gelip Hamas ile İsrail’i bir tutmakta ve ve Hamas’ın haklı mücadelesini adeta bir heyula olan antisemizm üzerinden değersizleştirme yoluna gitmektedir; “Hamas ve İsrailli sertlik yanlıları aynı madalyonun iki yüzüdür. Tercih sertlik yanlısı bir fraksiyonla diğeri arasında değil, barış içinde bir arada yaşama olasılığına hâlâ inanan herkesle fundamentalistler arasındadır. Filistinli ve İsrailli aşırılıkçılar arasında uzlaşı olamaz; onları Filistinlilerin haklarını yüksek sesle savunurken aynı zamanda antisemitizmle kararlılıkla mücadele eden bir tutumla alt etmek gerekir.”(5)

Bunlar, böyle olmasına ve o da “konjoktör gereği desek birtakım yanlış düşünce ve oluşan kanaate rağmen, “hikmetten ziyade” doğrunun salt bir tarafta olmadığı/olamayacağı düşüncesinden hareketle “her zaman, bardağın dolu tarafına bakma şartıyla Batı’nın iyi şeyler üretmediği/dile getirmediği savı gerçekçi olmazdı.

Üstelik, bize arız olup yüzlerce yıllık geçmişi bulunan düşünsel ataletin ve o ataletin bize mal olan faturası, çöküntüsü ve var olan yıkımı söz konusu olduğunda; eğer bir, iki adım ilerleyebildiysek, bu en başta Kur’an’ın o pâk mesajına dönüş ile “kendi aydınlanmasını gerçeklik temeli üzerine oturtmaya çalışan” Batı’nın, bize kalan mirasın sonucudur.  Bu mirasta doğrularla birlikte elbette yanlışlarda var olmuştur.

En başta, Batı, kendi felsefesini kendi geleceği ve elde ettiği gelişmişliğini korumak ve sürdürmek için oluşturmuştur.

Bize düşen ise, “bardağın dolu tarafını ıskalamadan” hatta Batı’ya nazire yaparcasına düşünce ile birlikte hikmeti de ıskalamamak olmalıdır.

 

Dipnotlar:

1)https://farklibakis.net/yazarlar/sait-alioglu-yazdi-jurgen-habermas-diyalogun-terki-ve-batinin-kibrine-yenilmek/)

2) İslam Arşivleri; Slavoj Zizek/Hamid Dabashi/Alain Badiou

3) https://www.kitaphaber.com.tr/islam-arsivleri-k2545.html; Ayrıca bkz; İslam Arşivleri; Slavoj Zizek/Hamid Dabashi/Alain Badiou

Derleyen ve çeviren Sabri Gürses, 144 s. Genişletilmiş 2. Baskı, Şubat-2015 Çeviribilim Yayınları, İstanbul

4) https://www.setav.org/perspektif/perspektif-batinin-dusunce-dunyasi-ve-filistin-korlugu-zizek-butler-habermas-ve-digerleri

5) https://birikimdergisi.com/guncel/11523/israille-filistini-ayiran-asil-fay-hatti

 

Devam edecek…

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR