Kendinizi “Ehl-i sünnet vel- cemaat” olarak tanımlar, sonra da kitaptan ve sünnetten uzaklaşarak kendinize yeni rehberler edinirseniz kendinizden başka herkesi kafirlikle itham etmeye başlarsınız.
Sonra da resmi kimliğinizin üzerinde yazan “dini İslam” ibaresinin Müslüman sayılmanız için yeterli olduğuna inanırsınız.
Kendinizden başka kimsenin Müslüman olmadığına inandıktan sonra da Irak’ın, İran’ın, Libya’nın, Suriye’nin üzerine bomba yağdıran ehl-i küffarın tayyarelerine salavat getirirsiniz.
Sizinle aynı kıbleye yönelen her Müslüman, sırf sizinle aynı mezhepten olmadığı için düşman oklarına hedef olduğunda şükür namazı kılarsınız.
Küffarın füzeleri Müslüman beldelerinde tam isabet sağlayamadığında sitem edersiniz, füzelerin sayısının azlığından yakınırsınız, bu kadarla olmaz, devamının da gelmesi lazım diyerek temennilerinizi iletir, sonra da küffarın evlatlarının yuvalarına sağ salim dönmeleri için dua edersiniz.
Bir bayram sabahında ya da bir Ramazan akşamında tam da bir ezan vaktinde küffar uçaklarının İslam beldelerinin üzerine bomba yağdırdığını öğrenir öğrenmez tekbir getirirsiniz.
Cenaze evinde halay çeker, kana boğulmuş topraklar üzerinde ganimet toplamak heyecanıyla horon tepersiniz.
Irzına geçilen, zindanlarda çürüyen, pazarlarda köle olarak satılan genç kızları ve kadınları hiç mi hiç umursamaz, daha çok bomba yağsın, daha çok füze atılsın diye alkış tutarsınız.
Acılar üzerinden sevinçler, ölümler üzerinden kahramanlıklar devşirme konusunda utanma duygusunu yitirmiş birer vicdansızsınız.
Nasıl olur da bunca acıdan, zulümden, ölümden kendinize pay çıkarmaz, çıkarmış olduğunuz yangının alevi sizi sardığında, olanlardan hiçbir dahliniz yokmuş gibi herkesi sükûnete, kendi etrafınızda kenetlenmeye davet edebilirsiniz?
Siz bir elin değil parmakları, parmaktan kesilen tırnağı bile olamazsınız.
Siz değil bir duvarın tuğlası, duvarın tuğlasından dökülen toz zerresi bile bile olamazsınız.
Siz umudu değil, göğsüne saplanan hançerlerisiniz ümmetin.
Çünkü siz sadece uydurulmuş bir dinin değil, uydurulmuş bir mezhebin de mensuplarınız.
Her an güncellenmeye hazırsınız.
Her an her yöne dönmeye hazırsınız; kıbleniz seyyar çünkü.
Her ayeti işinize geldiği gibi yorumlamakta ve çıkarınıza kullanmakta son derece mahirsiniz.
‘Zalim Allah`ın kılıcıdır, yoldan çıkmış azgınları onunla cezalandırır. Sonra o zalimden de intikam alır.` ayetini sırf işinize gelecek şekilde yorumlar, benzer bir cezayla kendiniz karşıya karşıya kaldığınızda, “Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz.” Ayet-i Kerimesine sığınırsınız.
Kabul etmek gerekir ki, hiçbir konuda değilse bile dini kendinize uydurma konusunda profesyonel bir tüccarsınız.
Sırf size hizmet etsin, sizi her türlü günahtan, pislikten, kötülükten korusun ve sizi herkesten imtiyazlı kılsın diye uydurmuş olduğunuz din ve mezhebinizin sizi kendinizden başka herkese kör, sağır ve dilsiz yaptığının farkında değilsiniz.
İnsanların adaletinizden kaçarak kendilerine yeni sığınaklar aramasını sapkınlık olarak değerlendiriyorsunuz.
Sizin cehenneminizden kaçan insanlara hayat hakkı tanımıyor, herkesi sizin gibi inanmaya ve düşünmeye zorluyorsunuz.
“Ben sizin dininizin ateistiyim” diyerek sizden kaçan herkesi, sizinle aynı yolda yürümediği için cehenneme postalayacak kadar ehliyet sahibisiniz.
Sizi hiçbir kötülükten alıkomayan, her şeyi size helal, başkalarına haram kılan, her yokuşu size düz eden şahsınıza münhasır dininiz üzerinden milleti yetmiş iki tefrikaya ayırdığınız yetmezmiş gibi şimdi de kendi ölülerine yas tutan insanlarla alay ediyor, acı çeken insanların kalbine hançer saplıyorsunuz.
Bunca acıya, haksızlığa, ayrışmaya göz yumup, başkalarının inançlarına saygılı olmayı öğrenmedikçe hangi dinden, hangi ırktan, hangi mezhepten olduğunuzun önemi yoktur.
Adaleti yitiren vicdanını, vicdanını yitiren dinini yitirmiştir.
Hangi din size bunca vicdansız, bunca acımasız olmayı öğretmişse o dinden bir an önce feragat ediniz.
Şüphesiz ki Allah, bağışlayıcıların en bağışlayıcısıdır…