Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


EVLİLİKTE MUTSUZLUĞUN NEDENLERİ - 1

Seyit Ahmet Uzun'un yeni yazısı;


 

 

 

Eşi Değersizleştirme

Tolstoy, bir kadının ihaneti üzerinden aileyi ve toplumu sorguladığı eseri Anna Karanina’ya “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.” Cümlesiyle başlar. Biz de yazımızda ailelerin mutsuzluğunun nedenleri üzerinde durmaya çalışacağız.

“Mutlu aileler birbirine benzer.” Evet bu ailelerin ortak özelliği öz güveni yüksek, kendisiyle barışık, birbirine saygılı eşini ve çocuklarını illa kendisi gibi yaşamaya zorlamayan, niyet okumayan, üçüncü şahısları (bunlar anne, baba, kardeş, amca, dayı, hala, teyze gibi en yakınları olsa bile) aile işlerine karıştırmayan özgür bireylerden oluşuyor olmasıdır.

Mutlu ailelerde eşler özgürdür. Çünkü “Olgun bir evliliğin üzerine bina edileceği ve gerçek sevginin gelişebileceği tek temel, kendinin ve eşinin gerçek bağımsız kişilikleri ve birbirinden ayrı benlikleri olduğunu kabul etmektir.”[1] Eşinin bağımsız kişiliğinden rahatsız olan bireylerin ailede mutluluk rüzgarları estirmesi çok zordur.  Eşinin konuşmasına, fikir beyan etmesine, kendi varlığını belirtmesine tahammül edemeyenler evde köle isteyen zavallı bireylerdir.

Aileyi sürekli güç gösterisinin sergilendiği bir arena gibi gören zihniyetlerin mutlu bir aile oluşturma şansı yoktur.  Kişiliğin yok edildiği bir ailede karşılıklı mutlu olacak bireyler yoktur. Çünkü evin hâkimi sadece bir eş (kadın ve erkek fark etmez) ise diğeri köledir. Aile ise iki özgür bireyin birlikte yaşamaya söz verdikleri birlikteliktir. İşte bunun için mutlu ailelerin en önemli birinci özelliği eşlerin birbirini özgür bir kişilik olarak benimsemeleridir.

Mutsuzluğun birçok sebebi vardır.  Bunları sırasıyla ele alıp kısa değerlendirme yapacağız.

Her şeyden önce aile iki farklı bireyin varlığıyla anlam ifade eder. Eşlerden birisi diğerini kendisi gibi olmaya zorlar, kendisinin dediği gibi yaşamasını isterse burada özgür birey ortadan kalkmış, yerine köle bir kişilik getirilmiştir.

Aile olmayı kölelik kültürü olarak gören ilkel birlikteliklerde mutluluk ve mutsuzluk söz konusu olamaz. Çünkü köle ile efendi arasındaki bağ aile, sevgili, sevgi, saygı değil güç, kudret, hükümranlık bağıdır.

Eş gücüne, kudretine, parasına, kazancına dayanarak diğerinin üstünde tahakküm kuruyorsa orada birey yoktur.  Aslında bu bakış açısı kişinin kimle evli olduğunu veya evli kalmasını istediğiyle alakalıdır.

Erkek veya kadın köle mi yoksa özgür bireyle mi birlikte yaşamak istiyor?

Bu sorunun cevabı açıktır. Eşin düşüncelerine değer verip, onu dinliyor ve dikkate alıyorsa (üçüncü kişilere rağmen) özgür bireyle evli kalmak istiyordur. Böyle değil de ‘sadece benim dediğimi yapacaksın, dediğimden çıkmayacaksın, fikir beyan etmeyeceksin’ deyip eşinin duygularına kayıtsız kalıyorsa köle bireyle evli kalmak istiyordur.

O zaman da eş, kölenin karısı, kölenin kocası olacaktır.

Eşini evinin kralı ve kraliçesi yapabilenler ise kralın karısı, kraliçenin kocası olma ayrıcalığını yaşayacaktır. Ancak günümüzde daha çok köle eşler tercih edilmektedir.

Evlenirken kızına “Kocanı avucunun içine alacaksın, onu sen çekip çevireceksin” diyen anlayışla oğluna “Karına göz açtırmayacaksın, o el kızı, onu bize tercih etmeyeceksin, bir defa söz hakkı verirsen yularını ona kaptırırsın” diyen anlayış aynıdır. İkisi de evli gençleri birey olarak yok edip kendilerinin kölesi olmaya çalışmaktadırlar. Genç evliler bu tuzağa düşmeden karısına ve kocasına saygı, sevgi, sorumluluk ve adalet bilinciyle yaklaşabilirlerse aileyi mutsuzluğun büyük tuzağından kurtarmış olurlar.

Çünkü artık kendileri özgür bir birey aile ortamları da mahrem bir alandır. Mahrem alana bir başkasının girmesine izin vermek eşi değersizleştirmenin kapısıdır. Bu kapı açılırsa artık aile yol geçen hanına döner. Kimin dili kimin onurunda bilinmez.

Evlilikte mutsuzluğun en temel nedenlerinden birisi buraya kadar anlattıklarımızdan anlaşılmıştır; eşe insan olarak değer vermemek. Burada şu hususun altı çizilebilir; değer vermek para vermekle, hediye almakla alakalı değildir. Köleye de para verilir, hediye alınır.

Para kişilik ve mutluluk kazandırmaz.

Her şeyi para olarak gören zavallılar, parayla eşinin mutluluğunu, kişiliğini satın alacağını sanma cehaletini gösterir. Eşinin duygularını, düşüncelerini dikkate almayıp kendi bencil düşünce dünyasına hapsedenler eşini kendisinin esiri gören zavallılardır. Onlara göre mutluluk sadece kendilerinin algı, duygu, düşünce dünyasının tatminidir.

İnsanın eşini yargılamadan dinlemesi, anlamaya çalışması en büyük huzur ve mutluluk kaynaklarındandır. Sevmek dikkate almaktır, değer vermektir, anlamaya çalışmaktır. Eşinin duygularını yok sayarak sadece kendi istediği gibi yaşamasını beklemek köle eş edinmenin adıdır.

Köle, şahsiyeti olmayan sadece istenilenleri yapan zavallı bir varlıktır.

Seven insan, sevdiğinin gelişimi için kendinden fedakârlık yapabilendir. Dr. Scott Peck bu konuyla ilgili şunu söylemektedir. “Eğer birini gerçekten seviyorsam belli ki davranışlarımı da onun ruhsal tekamülüne en çok katkıda bulunacak şekilde ayarlarım.”[2]

Buradan anlayacağımız husus kadın veya erkek eşini sevdiğini iddia ediyorsa onun ruhsal olgunluğuna, gelişimine, huzuruna, mutluluğuna katkı sunacak bir yaklaşımın içinde olmalıdır. Bu ailede huzurun teminatıdır. Ancak eşler birbirinin başının belası oluyorsa, bencil arzularını dayatıyorsa orada bir eş yoktur. Emrine amade bir köle vardır. Kölenin görevi sadece itaattir.

Bu özellikteki eş dediğini yaptırıyorsa tatmine ulaşmış, mutlu olmuştur. Bu durum horoz, tavuk ilişkisindeki kadar hayvanidir. Üzerine çullandığı eşinden tatmin olan horoz, tavuğun duygularına, psikolojisine karşı ilgisizdir. Önemli olan kendisinin arzusunun tatmin oluşudur.

İşte ailede eşlerden birisinin değersizleştirilmesi, ötekileştirilmesi, susturulması, üçüncü kişilerin sözlerine göre yargılanıp, köleleştirilmesi mutsuzluğun en temel nedenlerinden birisidir.

Nice aileler var ki mutluymuş gibi bir yaşama çocukları için katlanmaktadır. Otuz beş yıllık evlilik, otuz bir yıllık öğretmenlik hayatımda bunun çok örneklerini gördüm. Dr. Scott Peck Ailede gerçek sevginin nasıl oluşacağının altını şöyle çizmektedir.

“İki insan birbirini ancak, her biri kendi başına yaşayacak güçte olup da birlikte yaşamayı seçtikleri zaman sevebilir.”[3] Bağımlı kişinin duyguları gerçek değildir. Gelirine, ekmeğine, parasına muhtaç olunan birisine karşı hissedilen duygu sevgiden ziyade bağımlılıktır. Köleliktir.

Eşine insan olarak değer vermeyenler, onların sevgilerini asla hak etmiyordur.

Geleneğin, atalar kültürünün etkisiyle erkek egemen anlayışın dayatmasına boyun eğenler, evde sadece kendilerinin borusunun ötmesiyle mutlu olur.


 

[1] Dr. Scott Peck- Az Seçilen Yol sf. 94 Akkaşa Yayınları

[2] Age. Sf.164

[3] Age. Sf. 100

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR