Seyit Ahmet UZUN

Tarih: 29.08.2023 12:23

EV KADINLIĞI ZOR MESLEK

Facebook Twitter Linked-in

 

Eşim, yetimlerle ilgili bir çalışma için birkaç günlüğüne Hatay’a gitti. Ev ortamından uzaklaşıp kendilerini farklı alanlarda da ifade edebilmek ev kadınları için oldukça önemli bir rehabilite yöntemidir. Çünkü bu şekilde aile sorumluluğunun yanında sosyal sorumlulukta da var olduklarını gösterip kendilerine olan öz güvenlerinde büyük bir gelişme sağlarlar.

Bu hususta özellikle erkeklerin eşlerinin ruhsal ve sosyal gelişimine destek vermesi kendilerinin de gelişmişlik düzeyini göstermesi açısından önemlidir. 

Sadece eve kapanık kalan kadınlar bir müddet sonra daralmaya başlamaktadır. Birçok hastalık, problem de bu daralmaların sonucu ortaya çıkar.

Ruhsal, kültürel, manevi anlamda olgun bir erkek, karısının bu tür çalışmalarına destek verir.  Bu şekilde onun da entelektüel gelişimine katkı sunarak, özgün bir birey olarak mutluluğuna kapı aralar. 

Bu kısa girişten sonra konumuza dönebiliriz. Ev kadınlığı gerçekten zor bir zanaat. Mesai saati olmayan, sabah başlayıp geceye kadar devam eden bir çalışma süreci. Belki başını yastığa koyduğunda mesaisi bitti derken bu sefer de eşini mutlu etme mesaisi başlar. 

Evde bulaşık yıkamasını seven birisi olmama rağmen eşimin sosyal sorumluluk projesi kapsamında evden uzaklaştığı zamanlarda ev kadınlığının sorumluluğu doğal olarak bana kalmaktadır. Bu yazı da bu sorumluluktan çıktı.

Sabah erkenden yanıma gelen küçük torunun “Dede karnım acıktı” demesiyle yataktan kalkma zamanı gelmiş mesai başlamıştır. Gün torunun şakımasıyla başlar. Gözlerimi ovalayıp kalktıktan sonra iki torunun kahvaltı hazırlığı ve onları kurslarına hazırlama süreciyle iş başı yapılmış olur. 

Onların karınlarını doyurduktan sonra bu süreci ikisinin de kursları için giyim maratonu takip eder. Tabi bu süreçte elbiselerini hazırla, giydir, kreşe götür gel derken epey bir vakit geçer. Eve döndükten sonra seni bekleyen bulaşıklara tebessüm ederek bakarsın. Bulaşık bittikten sonra yerlere dökülen kırıntıların temizlenmesi için elektrikli süpürgeyle işe girişirsin. Bunları yaparken aklıma Donkişot’un mızrağıyla yel değirmenleriyle yaptığı savaş aklıma gelir ve gülümserim. 

Ev kadınlığı mesaisi olmayan bir meslek demiştik. Bunu yaşamın akışı içinde çok net bir şekilde görmekteyiz.

Gün içinde çocuklar “dede karnımız acıktı” diyerek yeni bir yemek senfonisi başlar.  Derken bulaşık, temizlik… Bu arada biriken çöplerin atılması vardır. Banyoda giyilip atılan kirli çamaşırlar sinsi sinsi seni beklemekte ve içten içe kıkırdamaktadır. “Boş mu kaldın kadın!” dercesine seni çağırmaktadır. Renkliler, beyazlar ayrı kulvarın yarışmacılarıdır. Tek tek onları ayıkla ve çamaşır makinesine at. Eh bitiyor mu? Nerdeee! Çamaşırlar bitinceye kadar kahve molası. Bu kadar da hakları olsun canım. 

Çamaşır yıkandıktan sonra balkonda seni bekleyen ipe doğru paklanmış yaş çamaşırlarla uygun adım yürüyüşü başlar. Tabi güneşte ağarmasın diye terslerini çevirmeyi de unutmamak gerekiyor. Sonra bu çamaşırlar niye ağardı diye bir zılgıt gelebilir. Tabi çamaşırlar toplandıktan sonra bir de onların ütüsü var değil mi? Ütü bir de düzgün olmazsa yandı çıran! Bir yandan ağlayan çocuk, diğer yandan ütü, mutfakta biriken bulaşıklar akşam mesaisi için bekleyen işlerdir.  

Bu koşturmanın içinde farkında olmadan vaktin akşama doğru evrildiğini görür ve yeni telaşın içine girilir. Akşam için ne yapacağını düşünmeye başlarsın. Bu ev kadınları için büyük bir derttir. Çünkü ölüm yoksa gün bitmez ve her gün yeni bir yemek, farklı bir yemek isteğiyle karşılaşılır. 

Mesele yemeği yapmakta değil onu evdekilere beğendirmektedir. Bu çok daha ayrı bir derttir. Çünkü kimisi sulu sevmez, kimisi acılı, kimisi taze, kimisi fırın…

O kadar uğraşır yemeği yaparsın bir de buruşmuş yüzlerle karşılaşırsın. Bir eline sağlık, güzel olmuş kibarlığını çok görürler. 

Canım istemiyor, yine mi aynı yemek, bunu mu yiyeceğiz…

O zaman insanın içinden “Zıkkımın kökünü yiyin!” diyesi geliyor ama işte lafı yutmak zorunda kalıyorsun. O kadar hazırlık yap, o kadar işin içinde yemeği sofraya koy aldığın cevap ekşi bir surat olsun. İşi bırakma, ben yapmam deme, daha iyisini biliyorsan sen yap deme lüksü de yoktur. İstersen de 
Orjinal Köşe Yazısına Git

— KÖŞE YAZISI SONU —