“Okurum yazı bilmem / Severim nazı bilmem / Bu yıl burada kışladık / gelecek yazı bilmem.”
(Türkü)
Eski Türk geleneğinde okuma ve yazma eylemi, o toplumun,”kendi dönemi açısından” savaşçı olmaları ve en azından var olup, kendine saldıracak olan düşmanı savmak için kullanılan “ok ve yay” ile ilişkilendirilmişti.
Ok ve yay; okuma ve yazma; İlginç bir birliktelik ve mânâya uygun bir yakıştırma…
Bundan anlıyoruz ki, medeniyet çerçevesine giren; alet ve edavat kullanmakla birlikte, okumaya, yazmaya, eğitime ve hâliyle kültüre önem veren hemen her toplumun, vasfı belirtilen eylem ile bir ünsiyeti mutlaka, ama mutlaka olmuştur. Zaten, olmaması da düşünülemez.
“Okunan şey” anlamına gelen Kur’an’ın, Hz. Muhammed(s) üzerinden bize yönelik ilk emrinin “Oku!” olması ve mushafta yer alan ilk sûre olan Fatiha’nın, yine Kur’an’da “tekrarlanan yedi” olarak belirtilmesi, okuma eyleminin çok önemli ve “değerli” olduğunun kanıtıdır.
İnsanın, okuma eylemi ile birlikte, bu eylemi anlamlı kılacak olan yazma ve onun da ötesinde, onları daha da anlamlı kılacak olan “eşyayı isimlendirme/adlandırma” eylemi de zikre değer.
Okuma eylemi için, “İkra/Oku!” emrinden bahsetmiştik.
Yazma eylemi ise, henüz daha Müslüman olmamış toplumlar bazına az çok sürer iken, Kur’an’ın mesajına ilk muhatap olan Mekkeli Araplar arasında, okuma ve yazma durumu çok azdı.
Daha sonra, Kur’an’ın okunmasından dolayı, onun dünya hayatının tanziminde başat rol oynayacak olan ilmin, kendi arasında çeşitlenmesi durumu, ister istemez yazma hadisesini de ortaya koymuş oldu.
Okuma eylemine yönelik olarak “İkra!” emrinden bahsetmiştik.
Akabinde ise, yazma eylemi gelmişti.
Allah, Âdem’e(a) kalem ile yazı yazmayı öğretmişti.
Ellezi alleme bil kalem;
“Allah (kalemle öğreten)dir.”
Aynı zamanda, yazı yazmayı Allah’ın öğrettiği ‘Âdem(a), yine Allah’ın muradına istinaden, meleklere, eşyanın isimlerini söylemiş, yani eşyayı isimlendirmiştir.
Bu eylem, kuşkusuz, canlılar içerisinde irade sahibi olan insana has bir özelliği ihtiva eder, içerir.
“Allah şöyle dedi; “Ey Âdem, onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem meleklere onların isimlerini bildirince Allah; “Size göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ben bilirin, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” (Bakara; 2/33)
Mezkûr âyette, Allah’ın, Âdem’e(a) eşyanın isimlerini, meleklere yönelik söylettiği belirtilmektedir.
Şu bir gerçektir ki, isimlendirme, dışarıdan yapılır.
Bu eylem ortaya konurken, eşyayı isimlendiren kişinin, hayata bakış açısı, kavramaya çalıştığı hayatın anlamı ile onunla kurmak istediği ilişki biçimi, bu işi değerli kılmada başat bir rol oynayacaktır.
Bu arada kişinin, isimlendirdiği eşyayı, “nasıl kullanacağı, onunla neyi elde edeceği ve etmeyi düşündüğü ve nasıl bir ünsiyet peyda edeceği de, hâliyle önem kazanmış olur.
Bu eylem, bir peygamber ve özellikle de yaptığı/yapacağı işin, sadece başarılmaya yönelik prototip (ilk örnek) söz konusu ise, burada isimlendirme önemli arz eder durumdadır.
Eşyaya yönelik “isimlendirme” konusu ele alınma olayında, Kur’an’a müracaat ettiğimizde; Alak suresinin komuyla direkt ilgili son üç âyeti dikkate değer.
“Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak; 96/3, 4, 5)
Öyle ya, insan çocukken, aklı sarıp çevresini anlamaya ve anlamlandırmaya başladığında, önce konuşmaya başlar, eşyaya yönelik isimlendirmeleri dikkate alır ve ona uygun bir isim verir.
Bu sürecin sonunda ise, okuma ve yazma eylemi başlar. (hatırlayınız; Ok ve yay…)
Âdem(a), Allah’ın(c) belirtmiş olduğu minval üzere; eşyayı isimlendirmiş (2/33) ve ondan dolayı da yazmayı öğrenmiş oluyordu. (Alak; 96/3i 4, 5)
Birçok kaynakta, yazının, M.Ö. üç binlerde Sümerlerde icat edildiği bildirilmektedir.
Bu durum, maddi düzlemde var olan bir karşılığı ifade etmekle birlikte, Sümerlerle Âdem’in(a) dünya hayatına başladığı düşünülen dönem arasında çok uzun asırlar olmasına rağmen “insanî bir eylem” sayılan yazı yazmanın, günümüzden binlerce yıl öncesine dayandığı vakidir.
Bu, aynı zamanda, insanın bireyden topluma olacak biçimde, günlük hayatında ortaya koyduğu eylemselliğin, birike, birike kültüre dönüşmesi ve oradan da medeniyet hâlini alması, Âdem’den(a) başlamak üzere devam ettiğini göstermesi asçısından önem arz etmektedir.
Kısacası, Allah©, Âdem’e(a) yazı yazma, eşyayı isimlendirme kabiliyeti verdi ve bizde, tarih boyunca; bu eylemleri, ya daha da geliştirip ileriye taşıdık; insanların faydasına sunduk, ya da “yine” bu işi “usulüne uygun yapmakla birlikte” insanlığın imhasını gerektirecek boyutta ele alıp değerlendirdik.
Her ne şekilde olursa, olsun; bu tür eylemler, iradeyi ve en önemlisi de akletmeyi gerektirdiği için bize tevdi edildi.
Onları hak ettik mi, yoksa hak etmedik mi; o bahsi diğer bir konu.
Kaynak: Farklı Bakış