Aziz DARICI

Tarih: 29.05.2022 13:49

DİN SİZİN NEYİNİZ OLUR?

Facebook Twitter Linked-in

Din bir değerler manzumesidir. Geçmişi anlattığı gibi günümüzü aydınlatan, geleceğe taşınan bir yaşam biçimidir. Genel sınırları yaratıcı tarafından belirlenmiş, insanlık için huzurun kaynağı olduğu gibi kurtuluş reçetesidir. Hayatın anlam kaynağına açılan kapıdır. Varoluş sancılarının dindiği, akılda dönen deli sorulara verilen cevapların kendisidir. Sadece ibadetle anlatılan klasik bir "fıkıh" çıktısı olmayan din; insanlığın aynı zamanda düşünce biçimidir. Düşünceyi sınırlayan değil düşünceye rehberlik eden, onu açan, onun ne olduğuna dair farkındalık yaratan bir gerçekliktir.     

Din geçmişten gelen ritüeller hiç değildir. Din dokunduğu yeri-yere temas eden, onu değiştirmek için söz hakkı talebinde bulunandır. Din, özgürlüğün adıdır. O özgürlüğü sorumlulukla anlatan, insanın kim olduğuna dair gerçek sözü söyleyen yegane mercidir. Diğer merciler onu referans alarak var olmaya çalışırlar. Din, kadim değerleri muhafaza ederken, geçmişin kültür, tarih tortularını muhafazakarlaştırarak savunuculuğunu yapan kural ve kaideler bütünü değildir. Din; dünyayı insana zindan eden, insanın davranış ve düşünme biçimlerine ket vuran, insanın ihtiyaçlarını görmezden gelen bir alan değildir. İnsanın soru sorarken "İndir parmağını", "Ne biçim konuşuyorsun" diyen bir tavrın içinde olan düşünme kalıbı hiç değildir. Din, kültürlerin farklılıklarını görmezden gelmediği gibi o kültürleri kuşatan üst bir değerler kültürüdür. Yani din modern tanımlamanın içinde insanın kültürün içinde saydığı bir olgu, insanın belli sınırlar içinde ibadet özgürlüğü şeklinde sunulan laikçi bir tanımlama ya da kendi nefsi zafiyetinin içindeyken dini kalbin içinde hapseden bir yapı değildir. Din bu tanımları aşan hakikatin insan üzerinden ifadesi olan kadim değerler bütünüdür. Yani hayatın kendisidir.

Aynı zamanda din, ona inan insanların kendi bakış açıları içinde sunduğu bir kalıpsal yargı, beli şablonların içinde ifade edilen bir bilgi, belli tanımlamalar içinde geçmişten günümüzü gelen bir kültür,  yerel ve milli sınırlar içinde tutulan bir konjonktürel gerçeklik, insanı tek tipleştiren bir baskı aygıtı, ortamsal kalıpların ve fikirsel bakış açılarının dayatıldığı bir davet ve tebliğ alanı, özgürlüğe-adalete sanki karşıymış gibi bir algının içinde hareket eden insanların keyfiyetine sunulan bir araçta değildir. Dahası ideolojilerin sıkıştıklarında ya sarıldıkları ya da saldırdıkları bir argüman da değildir. İnsanları terbiye etme metodu adı altında kullanılan bir yöntem, milletin sâfiyâne niyetine vurgu yapılarak oy devşirme aracı da değildir. Canı istediğinde gel denilen, canı istemediğinde sen kal olduğun yerde denilen bir keyfiyet alanı hiç değildir. Kendi dar kalıplarımızın, kendi fikirsel krizlerin, kendi ortamsal zafiyetlerin, kendi kişisel menfaatlerimizin üstünü örtmeye çalışan örtü de değildir. Ne yaparsam yapayım, canıma değsin diyerek yaptığınız kötülüklerin "fetva" kapısı hiç mi hiç değildir.

Protagoras; “İnsan her şeyin ölçüsüdür." diyerek hakikatin tümünü insan sırtına yıkan bir zalimane tavır, Descartes, "Düşünüyorum. Öyleyse varım" gibi olmadan nasıl düşüneceğin çelişkisi içinde insanı öncesiz kılan bir mantıksal tavır, Marks gibi "Din afyondur" diyerek insan aklının ürünü olan sahte dinleri eleştireyim derken bazılarının eline malzeme veren bir tavır ya da tavırlarda hiç aklın karı değildir. Din, Antik Yunan mitolojisinde sunduğu gibi Tanrı'nın evreni yarattığı ve sonra uzlete çekildiği, hayatı Tanrı-insan arasındaki bir mücadele alanı da değildir. Din; din adamlarının zenginleşirken din mensubu insanların yokluk ve yoksunluğu bir erdemmiş gibi sunduğu,  acziyeti bir marifetmiş gibi kabul gördüğü bir inanma biçimi de değildir. 

Din; anlattığımız veya anlatacağımız belki tüm tanımlamaların üzerinde bir değerler bütünüdür. Din, kültürlenme ile kendisini insanlar üzerinden ifade eden tüm kadim değerlerin ifadesidir. İnsanın bütünlüğüne saygı duyan, insanı akıl ve kalp çatışması içinde bırakmayan, her ikisine muhatap olan ve muhatap alan bir inanma biçimidir. Bu dünya ile öte dünya arasında bir köprü kuran yegane kurumdur. İnsana rahmeti, bereketi, huzuru, kurtuluşu getiren-sunan bir düşünme ve yaşam biçimidir. Dahası Allah ile olan sözleşmeye sadık kalmanın yegane adıdır. Diğer tüm sözleşmeler sizin eseriniz olabilir ama Allah ile olan sözleşme asıl ve asildir ve de bakidir. Siz isteseniz de istemeseniz de sizin karşınıza çıkan yegane hukuksal formdur. Akılla imzaladığınız, kalple bağlı kaldığınız, amelle de desteklediğiniz hakikatin özlü ifadesi olan "İslam" ile olan akidenizdir-akit'inizdir. Ben hatırlamıyorum, ben öyle bir sözleşme yapmadım diyorsanız...Yaşadığınızı nasıl inkar ederseniz. Yaşıyorsanız dinli ve bir şeklide herhangi bir şeyle de imanla da bağlısınız. İnsan izzet ve şeref sahibidir. Eşref-i mahlukattır. Doğrusu insana yakışan bu sözleşmeye sadık kalmasıdır. Yaşadığı hayatı anlamlı kılmasıdır. Hakikat işte bu anlam arayışında insana din üzerinden "Merhaba" demektedir. Gerisi sizin dinle olan muhabbete kalmıştır. Benim muhabbetim aşağıdadır. Vesselam... 

Kâh cem olur, kâh semah…

Her daim gönülden akar olmuşuz

Aktıkça içimize, içimiz içimize sığmaz

Varlığa gelmişiz, biz olmuşuz.

Biz hakikate, hakikat bize

Her daim muhabbetle dolmuşuz.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —