Diyanet devlet tarafından kurulmuştur ve devletin diyanetidir, dinin değil.
Diyanet için aslolan devlettir, din değil.
Diyanet'in görevi dinin kullardan ne istediğinden çok, devletin vatandaşlardan devletine karşı nasıl davranmaları gerektiğini anlatmaktır.
Dolayısıyla Diyanet’in dini devletin dinidir, devletin dini de Diyanet’in.
Devlet açısından Diyanet'in diğer kurumlardan herhangi bir farkı yoktur.
Diyanet’in diğer bütün kurumlardan, -buna TSK ve emniyet güçleri de dahil- en büyük farkı devleti ayakta tutan en güçlü kuruluş olmasıdır. Bu, kurulduğu günden beri böyledir.
Diyanet'in diğer kurumlardan farkı olmadığı gibi Diyanet kurumunda çalışanların da diğer kurumlarda çalışanlardan herhangi farkı yoktur.
Devlet açısından böyledir. Böyle olmadığı düşüncesi onu sık sık tartışan vatandaşlara aittir.
Diyanet'in devletin çıkarlarına hizmet etmeyecek bir dini argüman geliştirmesi düşünülemez.
Dolayısıyla Diyanet'in din üzerinden eleştirilmesini gerçekten doğru bulmuyorum.
Diyanet'in görevi dinin ne olduğunu anlatmaktan çok devletin işine yarayacak bir dini anlatmaktan ibarettir.
Kurucusu devlettir çünkü...
Devlet tarafından kurulmuş, başkanından çaycısına kadar devlet tarafından atanmış bir Diyanet’in devleti zor durumda bırakacak, ya da vatandaşların devletin yaptıklarına muhalif olacakları bir dini söylem geliştirmesini beklemek Diyanet'in hangi amaçla kurulduğunu bilmemektir.
Dinin bu topraklar üzerinde bunca önemli olmasının nedeni, bu ülkenin her karış toprağının İslam’la karılmış olmasıdır.
Unutmayın ki, Kurtuluş Savaşı laiklik gelsin diye değil, ‘din elden gitmesin’ diye verilmiştir.
Kuruluş anayasasında “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslam’dır” maddesi de buna istinaden konulmuştur.
Sonrasında kaldırılan bu maddenin yerini, devlet elden gitmesin ama İslam’la da haşır neşir olmasın amacıyla Diyanet kurumu almıştır.
Diyanet kurumu devlet açısından bir ihtiyaç değil bekası açısından bir zorunluluktur.
Diyanet’in amacı din adına devletine asi olacak vatandaşları yine din üzerinden ehlileştirmektir.
Devlet, vatandaşlar dini hizmetlerini eksiksiz yerine getirsinler diye değil, kendisine her koşulda itaat etsinler diye kurdu Diyanet’i.
Diyanet’in dininin en temel felsefesi, vatandaşların devletine karşı sadık kullar olmasını sağlamaktır.
Din adına yüksek sesle konuşanlara tahammülü olmayan bir devletin, dinin ne olduğunu anlatacak bir Diyanet’e de haliyle tahammülü olmayacaktır.
Mesela Diyanet Milli Piyango ve benzeri şans oyunlarının haram olduğunu söyler ama şans oyunlarından alınan vergilerle açılan İmam-Hatip okulları ya da İslam Enstitüleri hakkında bir şey söyleyemez.
Rüşvetin haram olduğunu söyler ama rüşvet alanlarla aynı yoldan yürüyenlerin akıbeti hakkında bir şey söyleyemez.
Diyanet’in dini soyuttur ve devlet her türlü hatadan, günahtan aridir. Dolayısıyla Diyanet arı kovanına çomak sokmamayı (devletin gayri İslami işlerine karışmamayı hatta onları maruz gösterecek beyanatlarda bulunmayı) herkesten iyi bilir ve denebilir ki bu ülkede görevini en iyi yapan kurumların başında Diyanet gelmektedir.
Dilerseniz buraya 1987 yılında Acemler semtinde kalmış olduğum evde çıkarmış olduğum duvar gazetesine düşmüş olduğum bir notu iliştireyim;
“Türkiye'de gerçek anlamda bir İslami cemaat olamaz; içinde İslami düşünceyi benimseyenlerin bulunduğu cemaatler olur. Çünkü hiçbir cemaat, devletin gayri İslami uygulamalarına karşı toplu bir duruş sergileyemez. Türkiye'de cemaatlerin dini devletin dinidir, devletin dini ise Süleyman Demirel'in din anlayışından bir milim öteye gitmemiştir. Din devletin emrindedir, dışına çıkarsa kargaşa başlar...”
Diyanet, devletin resmî dinidir, dolayısıyla resmî hizmete mahsustur.
Devletin bir dini varsa ve eğer o din adaletse, bugün Diyanet’in ve cemaatlerin adaletin neresinde durduğu ortadadır.