Seçim takviminin işlemeye başladığı süreçte partiler stratejilerini, duruş ve vaatlerini her geçen gün yeni belge ve projelerle paylaşmaya devam ediyorlar. Seçmen kitlesinin kahir ekseriyetini temsil eden Ak parti-MHP bloğunun oluşturduğu cumhur ittifakı ile altılı masa olarak kurulan millet ittifakı arasındaki tercihi başta HDP olmak üzere diğer partilerin bu blokaj karşısında alacakları tavırlar şekillendirecek.
HDP bağımsız bir şekilde kendi adaylarını çıkaracaklarını duyurdu. Bu önemli adımın nasıl bir politik hesap üzere atıldığı ve etkilerinin nasıl olacağını önümüzdeki süreç gösterecek. İlk izlenim HDP’nin bu adımı altılı masa üzerindeki olumsuz polemiklerin oluşturduğu havayı etkisiz kılması bakımından millet ittifakını elinin HDP polemikleri üzerinden rahatlatacağı yönünde olacağı söylenebilir.
HDP’nin bu çıkışı seçimin 2. Tura kalma olasılığını oldukça yüksek bir düzeye çıkaracak. 2. Tura kalınması durumunda da HDP seçmeninin tercihi seçin sonucunu belirleyeceğini ön germek mümkün. Bu iklimde durumun Cumhur ittifakının aleyhine olacağını bir önceki yerel seçimlerde özellikle Ankara ve İstanbul büyükşehir seçimlerinde deneyimlendi.
Seçimin kuşkusuz en önemli dinamiklerinden birini partilerin Kürd seçmenlerine yönelik mesajları oluşturacaktır. Kürd meselesinin Türk siyasetinde hala belirleyici bir dinamik olduğunu söylemek gerekir. Ak parti-MHP bloku “Kürd sorunu bitmiştir, terör sorunu vardır.” duruşunda. Bunun karşılığının seçmen kitlesinde önemli bir travma yarattığını, sorunun güvenlik politikaları merkezli sürdürülmesinin devletin eski ideolojik reflekslerini beslediği algısı güçlenerek özellikle Ak partinin MHP kuşatılmışlığında tam bir devlet partisine dönüşerek toplumsal sorunlara bu perspektifi aşamayan bir yere hapis olmaktan kurtulamadığı şeklinde özetlenebilir.
2023 seçimlerinin en önemli çıkışlarından birini de altılı masanın üyesi olan DEVA partisi yaptı. 22 ayrı delegasyonla partinin temel politikalarını ve daha da önemlisi ilk 180 gün ve 360 günlük yol haritalarını bu belgelerde paylaştı.
22 faklı konuda açıklanan belgelerin en önemlileri genel başkan Ali Babacan’ın ifadeleri ile Temel Haklar ve Eğiti başlıkları altında yer alan belgelerdi. Temel haklar Eylem planı içerisinde Kürd meselesi ile ilgili Ak partinin geçmişte bıraktığı çıtayı bir tık daha yükselten açılımlar oldukça önemli bir çıkış olarak belirtmek gerekir.
Anadilde eğitim ile ilgili genel bir çerçeve çizildikten sonra altı başlık altında düzenlemelere yer verildi. Belgede “Anadillerinin gelişiminin devlet tarafından desteklenmesi, anadilinin öğrenilmesi için kursların açılması, anadili öğretecek kişilerin yetiştirilmesi, farklı anadillerinin geliştirilmesi için üniversitelerde enstitü ve bölümler açılması gibi anadili hakkının teminatında yaşanan sorunlar hala güncelliğini korumaktadır. Ayrıca kişinin kendi anadilinde konuşması, eğitim alması, iletişim kurması, kültürel bir hak olmanın yanında çocukluktan itibaren kişinin ruhsal gelişiminin sağlıklı bir şekilde oluşmasına da katkı sağlamaktadır. Anadilinin hayatın her alanında kullanılması, öğrenilmesi ve geliştirilmesi ile beraber anadilinde eğitim alınması temel bir haktır. Ayrıca eğitim ve öğretimde ortak ve resmi dilimiz Türkçenin yanında; anadili Türkçe olmayan çocukların anayurtlarında kendi dilleri ve kendi kimlikleriyle var olabilmeleri için kendi anadillerinde de eğitim almaları ve anadillerini rahatlıkla konuşabilmeleri şarttır. Oysa ülkemizin çok kültürlü ve çok dilli toplum yapısına rağmen, farklı anadillerin ve lehçelerin öğretilmesi, kullanılması, korunması ve geliştirilmesi etrafında yaşanan tartışmalar ve bunun yol açtığı çatışmalar uzun bir zamandır devam etmektedir. Anadilinde eğitimin bir hak olarak kabul edilmesinin yanında, farklı kimliklerin varlığının teminat altına alınması; yerleşim yerlerinin eski adlarının da yerel toplumun taleplerine uygun bir şekilde aslına döndürülmesi, yine farklı anadillerine ait isimlerin çocuklara verilebilmesini gerektirmektedir.” Deniliyor.
İfadelerde Kürd dili bir kez dahi kullanılmadığını bir kenara not ederek belgenin başka bir bölümünde nüfusun %30’nu oluşturan bir kesimin denilmesi ilk kez demografik açıdan Kürd nüfusun tescil edilmesi bağlamında önemli olduğunu vurgulamak gerekir.
Atılacak adımlar ile ilgili anayasanın 42. Maddesinin bu bağlamda değiştirileceğinin söylenmesi kuşkusuz oldukça güçlü bir çıkış. “Anayasa’nın 42. maddesini değiştirerek ortak ve resmi dilimiz olan Türkçeye ek olarak eğitim ve öğretimde anadilinin kullanılması ve geliştirilmesi hakkını anayasal güvenceye kavuşturacağız. Anadilinde eğitimin önündeki engelleri kaldıracağız.” İfadeleri ile bu değim programa alınıyor.
Bu eylem ile ilgili olarak öncelikle böyle bir anaysa değişiminin tek başına bir şey ifade etmeyeceğini belirtmek gerekir. Böyle bir değişim anayasanın diğer maddeleri ile ve diğer kanun ve mevzuatla çatışma yaratacaktır. Örneğin 1353 Türk Harflerinin Kabul Ve Tatbiki Hakkında Kanun ve ilgili diğer yasal düzenlemelere yönelik bir programa genel olarak bile hiç değinilmemiş. Bu durum Kürd seçmenin oylarını ayartmaya dönük politik kurnazlık algısını besler.
Ayrıca Ak partinin geçmişte Kürd sorunu, başörtüsü yasağının kaldırılması vb. konularla ilgili vaatleri üzerinden neredeyse etinden, sütünden her türlü rantından yararlandığı bir ertelemeci stratejiyi, tek başına anayasayı değiştiremiyoruz, ne yapalım bahanesi üzerinden meşrulaştırarak seçimler kazanma politik ustalığının toplumsal kesimlerde artık karşılık bulmasının çok zor olacağını belirtmek gerekir.
Hedefler doğrultusunda, Millî Eğitim Bakanlığı’nın kurumsal yapısında gerekli düzenlemeleri yapılacağı, üniversitelerde gerekli kurumsal altyapı oluşturacak, büyük kentler de dahil olmak üzere farklı anadili ve lehçelere ilişkin bölümler açılacağı, anadilinin geliştirilmesi amacıyla, anadilinin öğretilmesi ve geliştirilmesi için kurslar açılmasına imkân tanıyacak, talep doğrultusunda bu kursların kapasitesini artıracak ve bu kurslara destek sağlanacağı gibi hususlar ise hali hazırda belli bir düzeyde olması konuya program ve yol haritası düzeyinde tatmin edici bir hazırlığı yapılmadığını gösteriyor.
Anadilde eğitim yapılması ile neyin kastedildiği de net değil. Hali hazırda Kürtçe seçmeli ders olarak okullarda görülebiliyor. Pratikte öğretmen ataması yapılmaması, okul idarelerinin mobingi gibi hususlar anadilin seçimlikte olsa öğrenilmesini güçleştiriyor olsa da yasal olara bir engelin olmadığını belirtmek gerekir. Bu durumda uygulama nasıl olacak? Bu durum partinin belgelerinde yok.
Kürtçe zorunlu dil haline mi getirilecek? Böyle olması da anadili Kürtçe olmayanlar açısından ayrı bir sorun üretir. Konu anadil öğretimi değil de anadil eğitim olarak seçilmesi önemli bir fark oluşturuyor. Ancak uygulamaya yönelik bir eylem planının olmaması çıkışın samimiyetini zayıflatıyor.
Anadilde eğitim diğer ülke uygulamalarından ve deneyimlerinden yararlanılarak şekillendirilebilir. Bu konuda il bazında veya bölge demografik yapı ve Kürd nüfusa göre tamamen kürtçe eğitim öğretim yapan okullar belli bir oranda açılmalıdır. Bununla ilgili bir pilot bölge seçilerek orada hangi oranda ve kaç adet Kürtçe eğitim ve öğretim yapan ilkokul, ortaokul ve lise açılacağı belirlenir. Uygulamanın sonuçları tüm ülkeye yaygınlaştırılır.
Yani sadece Kürtçenin ilkokulda öğretilmesi, diğer okullarda seçmeli ders olması anadil eğitim özgürlüğü anlamına gelmez. Matematik, tarih, coğrafya, fen, felsefe vb. diğer tüm derslerin Kürd dili ile okutulan her düzeyde eğitim kurumlarının açılması anadil eğitim hakkını anlamlı kılar.
Dolayısıyla anadilde eğitim açılımı sadece milli eğitim sınırlarında kalacak bir konu olarak yaşamsallaştırılanaz. Bu konunun üniversite eğitimi, her branştan Kürtçe ders verecek öğretmen istihdamını, mahkemeler, devlet daireleri, yerel yönetimler, basın yayın, kültür çalışmaları yapan kurumlar ve diğer alanlarda da görünür kılınması çalışmaları yapılarak anlamlı hale getirilebilir.
Ayrıca özellikle Kürtçenin ikinci bir resmi dil olması konusu hiç gündeme getirilmemiştir. Anadilde eğitim hakkı ve ülkenin demografik koşulları Kürtçenin resmi dil olmasını da kaçınılmaz kılacak bir politik sahiplenmeyi gerektiriyor.
İlgili belgede ayrıca yer ve coğrafya isimlerinin aslına uygun hale getirilmesi açılımını da ayrıca önemli olduğunu belirtmek gerekir. Belgede, ”Yerel toplumun talepleri durumunda yerleşim yerlerinin adlarını aslına döndüreceğiz. Farklı anadillerine ait olan ve Türkçe alfabede bulunmayan harf barındıran isim konulmasının önündeki engelleri kaldıracağız. Farklı anadillerine ait olan yayınların basılmasının ve yayınlanmasının önündeki fiili engelleri kaldıracağız.” İfadeleri var olan psikolojik duvarları kaldırılması bakımından önemli vurgular olarak desteklenmelidir.
Bu konuda özellikle yerel yönetimler reformuna ihtiyaç olduğunun altını çizmek gerekir. Kayyum uygulamaları ile mefluç hale gelen seçmen iradesi, yaşadığı kültür ve coğrafyanın zenginlikleri ve farklılıkları üzerinden eşit vatandaşlığın ortak paydasında buluşturulabilir.
SES partisi (Türkiye’nin sesi Partisi) bu benzer konularda paralel ve dah ayakları yere basan paradigmal bir politik açılım yapasını da belirtmek gerekir. Bu ve benzer anlayış ve yaklaşımları güçlü bir ortak paydada buluşması değişimin gücünü ve kalıcılığını artıracaktır.
Herzeye rağmen SES ve DEVA gibi partilerin ülkenin hak ve özgürlükler boyutunda değişimini geliştirecek, güçlendirecek ve besleyecek adımları gelecek açısından umut verici olduğunun altını çizmek gerekir.
Kaynak: farklı Bakış