Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Dem’lenmek

Faysal Mahmutoğlu, h24hbr.com’da “Dem’lenmek” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.


Orta Doğu’da hiçbir baş döndürücü gelişme sürpriz sayılmaz.

11 yılda devrilemeyen Esad rejimi 11 günde tarih oldu. Başına 10 milyon dolar ödül konulan Ahmet eş Şara, Suriye’nin yeni lideri oldu. Ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’la beraber Hz. Hüseyin’in kesik başının teşhir edildiği Emevi Camii’nde namaz kıldı.

Ekim ayında terörist başı olarak zikredilen Abdullah Öcalan, Kürt Sorununu inkâr eden Devlet Bahçeli tarafından PKK’ya silah bıraktırması karşılığında Meclis’e davet edildi.

Bu kapsamda DEM Parti mensubu bir heyet İmralı’ya giderek Öcalan’la bir araya geldi. Dönüşte kamuoyuna altı maddelik bir açıklama yapıldı. Açıklanmayan bölümün daha önemli konular içerdiği varsayılıyor. Bu konular muhataplarıyla görüşüldükten sonra açıklanabilir.

Öcalan, birilerinin beklediği doğrultuda örgütüne yönelik bir açıklama yapmadı. Ancak “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” şeklindeki ifadesi kamuoyuyla paylaşıldı.

Örgütün lağvedilmesi, örgüt mensuplarının durumu gibi konular uzun uzadıya müzakere edilecek hususlardır.

Böyle bir çağrı karşılığında kendisine “umut hakkı” tanınmasının ötesinde Kürt sorununun çözümü noktasında siyasi taleplerde bulunacağı muhakkaktır. Bunlar ileriki aşamalarda olacaktır. Eğer bir sürece evrilirse aşama aşama ilerleyecek.

Devlet tarafından konu edilen paradigmanın tek bilineni PKK’ya silah bıraktırmak, PKK kadrolarının Suriye’den çıkartılması ve SDG’nin dağıtılıp özerklik statüsüne son verilmesidir. Bunun dışında Erdoğan ve Bahçeli dışında kimsenin bilgi sahibi olmadığı görülüyor.

Tarafların bin yıllık Türk-Kürt kardeşliğine vurgu yapması önemli ancak Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını ortadan kaldıracak bir çözüm önerisi kardeşlik hukukuyla bağdaşır mı?

Öcalan ve PKK’nın ilişkilerine bakıldığında Öcalan’ın, PKK’nın görüşlerine başvurmadan stratejik kararlar almayacağı biliniyor. Öcalan’ın Rojava’daki Kürtlerin üzerinde etkisinin büyük olduğu biliniyor ancak tek belirleyici değildir.

Öcalan’ın, Kürt taleplerinin karşılanacağını garanti altına almadan bir çağrıda bulunması, Öcalan’ı etkisiz elemana dönüştürebilir. Ayrıca burada PKK’yı ve Öcalan’ı aşan bir durum var. Öncelikle SDG konusunda belirleyici aktör ABD.

 Ayrıca Suriye Kürtleri SDG’den ibaret değil. Özellikle ENKS bünyesinde bulunan Kürt partileri federatif yapıda ısrarcıdırlar.

Nasıl ki, Suriye’deki tüm aktörler dış destekle ayakta durabiliyorsa SDG de ABD desteğiyle varlığını sürdürüyor. Bu arada ABD’nin Kobani’de yeni bir üs kurduğu görüntüleri medyada yer aldı. Bu da Rojava’daki gücünü tahkim etmeye yönelik güçlü bir adımdır.

SDG’nin özerk yapı korunmadan Savunma Bakanlığına monte edilme beklentisi gerçekçi değil.

SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, Kobani’nin silahlardan arındırılmasını önermesi ve PKK kadroları dahil yabancı savaşçılarını Suriye’den çıkabileceğini söylemesi, sınır kapılarının Şam yönetimine bırakılması önerisi çözümü kolaylaştıracak bir faktördür. Kandil’den de Duran Kalkan aracılığıyla bu öneriye destek geldi.

Öcalan’ın çözümün adresi olarak TBMM’yi göstermesi,  yasal ve anayasal düzenlemelerin gerekliliğine vurgu olarak anlaşılmalı. Daha önceki sürecin TBMM ayağının eksikliğinin giderilmesi de amaçlanıyordur. Sorunun kapsamlı olarak masaya yatırılmasının gereğine vurgudur.

Anayasa değişikliği için bir pazarlık süreci olacağı ve Erdoğan’ın yeniden adaylığının da gündeme geleceği tahmin ediliyor.

Ayrıca iktidarın kendi siyasi çıkarına hizmet etmeyen bir süreci sürdürmesi de beklenemez.

DEM Parti’nin İmralı başvurusunu bir ay bekletip acilen izin verilip heyetin gönderilmesi Suriye’de sahadaki denklemin Türkiye’nin hedefine uygun gitmediğinin göstergesidir.

Öcalan’ın bunun bilincinde olarak hareket ettiği anlaşılıyor. Örgütün feshine mukabil Kürtlerin talepleri gündeme gelecektir.

ABD ve İsrail’in Kürtlere yaklaşımının devleti harekete geçirmiş olması ihtimali yüksek.

Öcalan’ın açıklamasından müzakere kapısının aralandığını anlayabiliriz. Bu açıklama barış umutlarını yeşerten, başta siyasiler olmak üzere toplumun tüm kesimlerine sorumluluk yüklemektedir.

Açıklamalardaki demokrasi vurgusu Kürt sorununun ancak demokratikleşmeyle çözülebileceğine işarettir.

Öcalan’ın bu süreci bütün siyasi çevrelerce paylaşma önerisi doğrultusunda DEM İmralı Heyeti, yanına bir süre önce terör örgütü iltisaklısı olarak yerine üçüncü kez kayyum atanan Ahmet Türk’ü de alarak siyasi partileri ziyaret etmeye başladı.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ile görüşme trafiğinin başlaması anlamlıdır. Zira sorunun çözüm yeri Meclis’tir.

İlk parti ziyareti MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yapıldı. Bu arada MHP lideri Bahçeli’nin yayınladığı yeni yıl mesajında, İmralı görüşmesini “hayırlı bir başlangıç” olarak yorumladığını da not etmemiz gerekiyor.

Bahçeli, daha önce DEM parti kapatılsın çağrıları yapmış, partiyi kapatmayan AYM’yi bile ağır sözlerle eleştirmiş, kapatılmasını istemişti.

DEM Parti ile yan yana gelen partileri özellikle de CHP’yi DEM’lenmekle suçlayan Bahçeli’nin DEM Parti heyetini kapıda karşılayıp uğurlaması, hem muhteşem bir görüntü olarak kayda geçti hem de siyasilerin söylemlerinden çok yaptıklarına odaklanmamız gereğini ortaya koydu. Bu vesileyle, Demirel’in “dün dündür bugün bugündür” veciz sözünü hatırlamamak mümkün mü?

Özellikle Ahmet Türk’e gösterdiği ihtiram, geçmiş hukuklarıyla ilgili olduğu gibi Bahçeli’nin hukuksuz kayyum uygulamasından duyduğu rahatsızlığın bir tezahürü de olabilir. Zira Türk’ün görevden alınması hukuki değil, keyfi bir kararla gerçekleştiği kanaati hâkim.

Heyet’in, siyasi partilerle görüştükten sonra tekrar İmralı’ya ve akabinde de Suriye’ye gideceği bilgisi paylaşıldı.

Önceki “çözüm süreci” Türkiye’nin iç Kürt sorununa odaklanmıştı. Şimdiki adı konulmayan sürecin ana konusu Rojava’dır. Süreç Suriye üzerinden şekillenecek.

Bu sürecin başarı şansı önceki sürece göre daha yüksek. Çünkü işaret fişeği en şahin lider tarafından yakıldı. Eski sürece şiddetle karşı çıkan, kurulan komisyona CHP ile birlikte temsilci bile göndermeyen MHP çok doğru olarak bu sürecin ana aktörüdür.

Önceki süreç iktidar süreci gibi duruyordu, bu ise devlet süreci. Önceki sürecin hatalarından ders alınarak yürütülecek.

Sürecin eksik ayağı, Selahattin Demirtaş’ın devre dışı bırakılmasıdır. Öcalan örgüt üzerinde etkin, ancak Demirtaş’ın Kürt halkındaki karşılığı daha büyük.

Eğer süreç doğru yürütülebilir, iç politik hesaplardan çok ülkenin geleceği düşünülürse ve muhalefet de destek verirse Türkiye kazanır. Türkiye’deki tüm halklar kazanır.

CHP’nin şehit aileleri rezervi umarım karşı duruşa dönüşmez.

Bir kez daha belirtmekte yarar var: İktidarın kendi siyasi çıkarına hizmet etmeyen bir süreci sürdürme beklentisi gerçekçi değil.

Son olarak Suriye’de Türkiye’nin beklentileri sahadaki gerçeklikle örtüşmeyebilir.

2025’in Orta Doğu’nun istikrara kavuştuğu, Suriye’de tüm halkların sisteme dahil edildiği ve Kürt sorunun çözüldüğü bir yıl olmasını dilerim.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR