Cihat, insanca yaşamanın sırrını içinde barındıran önemli bir dini kavramdır. Kişisel veya toplumsal kötülüklerin ortadan kaldırılması, iyiliğin ve adaletin hâkim olması, diri tutulan bir cihat bilinciyle mümkündür. Cihadın her türlüsü, İslam’ın ışığında ulaştığı her yeri aydınlatır.
Nefse Karşı Cihat
Kendini İslam’a teslim etmeyen birinin başkasını İslam’a davet etmesi etkisizdir. Önce Hakk’ın hidayet çağrısına tabi olmak, sonra insanlığa çağrıda bulunmak gerekir. Cihat, Âdem (a.s.) ile başlayan ve kıyamete kadar sürecek olan bir süreçtir. Allah’ın insanı yaratmasının sebebi olan kulluk, batıla karşı direnişle anlam kazanır ve son nefese kadar sürer.
Müminin gayesi, Rabbinin rızasına uygun bir hayat sürmektir. Ancak insan, İslam dışı birtakım kabullere yönelebilir, dünyanın aldatıcı süslerine kapılabilir. Bütün bu olumsuzluklara karşı sağlıklı bir direniş, ancak cihat ruhunun hazır olmasıyla mümkündür.
"Ey iman edenler! Onlara karşı gücünüz yettiğince Allah’ın düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı caydırmak için kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda harcadığınız her şey size haksızlık yapılmadan eksiksiz ödenecektir." (8/Enfal, 60)
Küfre Karşı Cihat
Tarih boyunca, güç sahiplerinin insanları haksız tahakküm altına alma çabaları hep olagelmiştir. İnsanlığı düştüğü ifsattan kurtarmak için gönderilen resullerin hayatları, cihat mücadelesiyle geçmiştir. Cihadın önceliği, kan dökmeden hakikatin ayakta kalmasını sağlamaktır. Bu uğurda nice emek veren resuller ve onların takipçileri olmuştur. Allah Resulü (s.a.v.), ilk orduları gönderirken şöyle buyurmuştur:
"Allah’ın adıyla gidin ve Allah Resulünün sünnetine uygun hareket edin. Yaşlıları öldürmeyin. Çocukları öldürmeyin. Kadınları öldürmeyin. Aşırılığa gitmeyin. Islah ve ihsandan yana olun. Zira Allah muhsinleri sever." (Ebû Dâvûd, Kitâbü’l-Cihâd, 90)
Ancak, fitnede ve fesatta ısrar edenlere karşı Allah’ın has kulları, canlarını ortaya koyarak cihadın kıtal boyutuna da tereddütsüz talip olmuşlardır.
"Allah, kendi yolunda çarpışan ve öldüren, öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da yer alan gerçek bir vaattir. Kim Allah’tan daha fazla sözünü yerine getirebilir! O halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin. İşte en büyük bahtiyarlık budur." (9/Tevbe, 111)
Bir İbadet Olarak Cihat
"Her kim cihad ederse, ancak nefsi için cihad eder." (29/Ankebût, 6)
Vahiy ile müminlere birçok ibadet farz kılınmıştır. Cihat da gerektiğinde yerine getirilmesi gereken farzlardandır. Nasıl ki namazın vakti geldiğinde kılınması gerekiyorsa, cihadın şartları oluştuğunda da yerine getirilmesi imanın gereğidir.
Hayatın her alanı, Allah yolunda gayret göstermeyi kapsayan bir cihat alanıdır. Kur’an-ı Kerim, cihadın en büyük aracının kendisi olduğunu şu ayetle bildirir:
"Kâfirlere itaat etme ve onlarla Kur’an’la büyük cihad et." (Furkân, 52)
Vahyin sınırları dışına çıkan, taassuba dayalı cihat anlayışları ifsada yol açmıştır. Allah’ın ibadet olarak emrettiği cihadın olmazsa olmazını Yüce Allah şöyle tembihler:
"Allah’a ve Elçisine itaat edin; birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız ve gücünüz gider. Sabredin! Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." (8/Enfal, 46)
Cihada Hazır Olmak
Cihada hazır olmak, konfor ve alışkanlıklardan vazgeçmeyi de gerektirebilir. Allah’ın emrine her daim hazır olan müminler, "işittik ve itaat ettik" diyerek beklerler. Kur’an-ı Kerim’de hem Mekke dönemi ayetlerinde hem de Medine dönemi surelerinde, insanın nefsini ıslahı ve toplumsal mücadele anlatılır.
Mekke döneminde müminlerin manevi inşası ve birlik ruhunun ihyası için inen ayetler, imanın sarsılmaz temellerini oluşturmuştur:
"Bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz ki Allah, muhsinlerle beraberdir." (29/Ankebût, 69)
Medine döneminde ise, düşman saldırılarına karşı silahlı savaşlar farz kılınmıştır. En büyük iman imtihanları bu savaşlarda verilmiş, nice canlar şehadete yürümüştür. Yüce Allah, bu kahramanları şu ayetler ile över:
"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklanmaktadırlar. Arkalarından kendilerine katılmayanlara hiçbir korku olmayacağına ve üzülmeyeceklerine sevinirler." (3/Âl-i İmrân, 169-170)
Unutmayalım!
Cihat ruhunu kaybeden Müslümanların düştüğü hâl, günümüzde açıkça görülmektedir. Ancak, "Gazze Aksa Tufanı" direnişi, bu şuuru yeniden canlandırmalıdır. İslam’ın izzetine uzanan ellerin kırılması için hazır olmak gerekir. Canımızı, malımızı ve tüm varlığımızı Allah yolunda cihada hazırlamalıyız.
Nefsimizden, evimizden başlayarak Kur’an’ın çağırdığı yerde vazifelerimizin başında olmalıyız. Tıpkı dün nöbetlerinin başında şehit düşen Hamzalar, Musablar, Yasirler, Sümeyyeler gibi… Tıpkı, ilâ-yı kelimetullah uğruna seferden sefere koşan ecdadımız gibi…
Unutmayalım, üzerinde yaşadığımız bu topraklar, cihada hazır gönüllerin fethettiği beldelerdir. Şimdi görev bizimdir!