7 Ekim 2023’de Gazze’de başlatılan “Aksa Tufanı” beş ayını doldurdu. Bu süre zarfında otuz beş bine yakın cenazesine ulaşılabilen şehit, yüz bine yakın da yaralı var. Haber kuşaklarında göze çarpan görüntüler ise yerle bir edilmiş Kuzey Gazze ve bir buçuk milyona yakın insanın sığındığı ve Lanetli Siyonist Yahudiler’in saldırı tehdidi ile karşı karşıya kalan Refah bölgesi. Tüm Gazze’de doğru dürüst hizmet verebilecek ne bir hastane ne bir cami ne bir okul kalmış, neredeyse tümü enkaz yığını haline dönüştürülmüş. İki milyona yakın insan, ekmek gibi, su gibi yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu, olmazsa olmaz temel ihtiyaçlardan bile yoksun bırakılarak çaresiz “aç biilaç” adeta ölüme terkedilmiş. Yaşanmakta olan tüm bu vahşet ve barbarlık dünyanın gözünün içine baka baka gerçekleştirilmekte, insanlığını, vicdanını, merhametini yitirmiş koskoca bir dünya izlemekten öte hiçbir şey yap/a/mamakta.
Önce Ürdün Kralı Abdullah’ın bizzat kendisinin katıldığı, gözüne taktığı siyah gözlüklerle artistik pozlar eşliğinde uçak ile Gazze’de ki insanlara yardım ulaştırma görüntüleri düştü tüm medya organlarına. Daha sonra bütün bu yıkımların baş sorumlusu ve en büyük destekçisi olan ABD’nin yardım uçakları görüldü Gazze semalarında paraşütle yardım malzemeleri atıyor görüntüleriyle. Tüm bu görüntülere bu yardımları almak için o yöne koşuşturan Filistinli Müslümanların üzerine, insanlığını yitirmiş, esfele safilin/belhüm adal/hayvandan da aşağı Siyonist Yahudi katillerin vahşice, barbarca bombardıman yağdırdıkları ve çok sayıda bu masum insanları katlettikleri haber ve görüntüleri düştü yine tüm medya organlarına.
Gazze’de büyük bir dram yaşanıyor beş ayı aşkın bir süredir. Hiçbir kanun-kural, sınır tanımayan Siyonist Yahudi katiller sürüsü Gazze’yi yerle bir etmek ve o toprakları Filistinliler’den arındırmak için her yolu ve yöntemi uygulamaya koymaktan zerre kadar imtina etmiyorlar. ABD başta olmak üzere Batı mantalitesi bu topraklarında işgal topraklarının bir parçası haline dönüştürülmesi için her türlü alt yapıyı oluşturuyor. Son günlerde ABD’nin Gazze’ye liman yapma girişimi de bu planın bir parçası. Aslında liman ile kendine bir üs kurmanın gayreti içerisinde.
İslam dünyası liderlerinden halklarına varana kadar vahşeti, katliamı, soykırımı durduracak ve sonuç alınmasını sağlayacak hiçbir müeyyideyi devreye sokmadığı gibi tüm siyasi, diplomatik ve ekonomik ilişkilerini hız kesmeden devem ettirmekte. “Allah korkusunu” kalbinde, vicdanında hissetmeyen büyük büyük devlet adamları ve tüccarlar, İşgalci, katil, terör yapılanması İsrail’e büyük bir kısmı stratejik öneme sahip mal satışına “utanmadan”, “sıkılmadan” ara vermeksizin devam etmekte. İşin daha vahimi henüz vicdanını, merhametini yitirmemiş bir avuç insanın tepkisine bile tahammül edilemeyerek çok ağır ithamlarla hemen karşı saldırıya geçilmekte ve protesto gösterileri engellenmekte. Yirmi bine yakın katledilmiş o masum çocukların kanlar içerisindeki parçalanmış cesetleri de mi sizin “vicdanınız” da bir sızıya neden olmuyor ki hala “cüzdanınız”ı kirli, kanlı paralarla doldurma çabası ve gayreti içerisindesiniz. Birde gönderdiğimiz malların bir kısmı da Gazze’ye gidiyor diye sizin bile inanmadığınız bir yalanla tüm toplumun “aklıyla alay ediyorsunuz” yüzünüz dahi kızarmadan.
Altı-yedi asır dünyaya adaletin, ahlakın, erdemin, faziletin, hakkın, hukukun en güzel örneklerini vermiş, elinin ulaşabildiği arzın tüm noktalarında “masum” ve “mazlum”ların en büyük hamisi olmuş, koskoca imparatorluğun bakiyesi olan Ülkemizde ortaya konulan çifte standartlı siyaseti anlamak, anlayışla karşılamak asla mümkün değil. Meydanlarda parmaklar sallanıyor, “pembeleşmiş” ve hiçbir anlam ifade etmez tehditlere dönüşmüş “kırmızı çizgi”lerden bahsediliyor, lügatlerde ki en ağır deyimlerle kınamalar yapılıyor, hatta ve hatta “iç siyasete” bile malzeme olarak kullanılıyor, ama iş icraata geldiğinde tam tersi bir uygulama ortaya konuluyor. Modernizmin, kapitalizmin, sekülerizmin ve diğer beşeri tüm ideolojilerin kirlettiği zihinler ne acıdır ki olaylara bakarken “Müslümanca”, “Allah’ın nuruyla” bakmaktan, “ferasetten/basiretten” çok uzak bir bakış açısıyla baktırmakta, yorumlar yaptırmaktadır.
Nerede toplumun vicdanı olması gereken alimler, fakihler... Nerede her türlü konforun içine gömülmüş tarikatlar, vakıflar, dernekler, cemaatler… Bunlar toplumun vicdanı olması gereken kişi ve kurumlar değil miydi? Muktedirler sizlere susmanızı mı emreylediler ki tüm dünyanın gözünün önünde seyreden bu vahşet/barbarlık karşısında sesiniz çıkmıyor. Büyük bir soykırım, bir katliam yaşanıyor ve sizler ortaya koymanız gereken o yürekli tepkiyi bile koyamıyorsunuz. Her şeyi “devletlülerinize” mi havale ettiniz ki sizin en ufak bir söylem ve eyleminiz duyulmuyor. İktidar nimetlerinden beslenmekten ötürü çok mu “obez” oldunuz ki hareket kabiliyetinizi yitirdiniz. Özellikle iktidarın yanlış icraatlarını toplum nezdinde “mübah” ve “meşru” kılmak için her konuda ahkam kesen, fetvalar savuran alimler, fakihler, kanaat önderleri dillerini mi yuttular ki bir söz, elleri/kalemleri mi kurudu ki bir yazı yazmaktan, yanlışa yanlış demekten kaçınıyorlar.
Birde köşeleri kapmış ve her biri adeta Ortadoğu uzmanı kesilmiş(!) yalakalıkta sınır tanımayan, yalancı şahit kıraathanesinin adeta birer ferdi gibi “ne buyurdu devletlüleri” diye iktidarın ağzına bakarak söylem gerçekleştiren ve kalemini silah gibi kullanarak yazılar yazan “kalemşorlar” var. Bunlar Gazze konusunda ki çifte standarda karşı üç maymunu oynarlar çok başarılı bir şekilde. Her biri dünyanın en uzman komplo teorileri çözücüleridir(!) adeta. Bunlar kadrolu yalaklardır. Bunlar her devrin adamlarıdır. “Öldü kral yaşasın yeni kral” sözü en önemli şiarlarıdır. Kısaca bu gibilere halk arasında “şemşamer mezhepliler” denmekte.
Hiçbir toplum zulümleriyle “âbâd” olamaz. İsrail, ABD ve yandaş kafirlerin tümü de bir gün yerle yeksan olacak ve kendi zulümlerinde, akıttıkları masum, mazlum insanların kanlarında boğulacaklar. Herkes hesap yapar, ama unutulmamalıdır ki hesap yapanların en hayırlısı Allah Azze ve Celle’dir. Başta Hamas olmak üzere Gazze de ki tüm müminler Allah ile en güzel ticareti gerçekleştirme yarışına girmiş “yiğitler”dir. Onlar İslam’ın izzetini, onurunu, şerefini, haysiyetini bir zırh gibi şahıslarında kuşanmış ve kendilerini “Tanrı” zanneden, “yenilmez addedilen” zavallılara karşı, tarihin kaydedeceği şanlı bir direnişi başlatmış cesur yürekleri. Bunların her biri, Siyonist Yahudi katiller için “Talut”un ordusunda ki birer “Davut”lardır. Bunun için özellikle çocukları hedef alıyor Siyonist katiller. Bunun için Davut’lar, Musa’lar doğuran ve doğuracak anneleri hedef alıyor çağdaş Firavun’lar.
Hülasayı kelam çağımızın, asrımızın, zamanımızın Mukarrebûn’u, Sâbikûn’u olan Gazze’li yiğit/kahraman müminler “Mahkeme-i Kübra” da Allah’ın huzuruna başları dik, alınları açık, şehadetlerinin delili olan kanlarıyla çıkacaklar uğrunda ölümü göze aldıkları Allah’ın huzuruna. Ya bizler, bu vahşetin şahitleri olupta hiçbir şey yapmayan liderleri, alimleri, fakihleri, kanaat önderleri, yazarları-çizerleri, akademisyenleri, din adamları ve halkları hangi yüzle çıkacağız o “huzura”. Burada yaşamadığımız utancı acaba Rabbin huzurunda yaşayabilecek miyiz bilemiyorum vesselam.