Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerine üç buçuk ay kaldı ama hala muhalefet, cumhurbaşkanı adayını belirlemedi, belirleyemedi.
Eğer bu bir taktik, bir zamanlamaysa ve bu zamanlamanın sonunda da yine şu an beklenildiği şekliyle bir sürpriz olmadan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu aday olacaksa, bence çok çok geç kalındı.
Yok, eğer farklı bir strateji; iç kimsenin bilmediği bir aday varsa hani böyle saklı, gizli işte bohçalarda tutulan ve bugüne kadar ismi telaffuz edilmemiş bir aday varsa, tabii onu bilmiyoruz.
Bugünlerde en fazla tartışılan ikinci konu da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın üçüncü sefer aday olup olamayacağı.
Tabii iktidarın ve Sayın Erdoğan'ın bu konudaki tavrı çok net. Şunu söylüyorlar;
“Birinci sefer başka bir kanunla seçildik. Ondan sonra işte anayasa değişti. Yeni şartlar belirlendi ve bu yeni şartlarla da bir sefer seçildik. Dolayısıyla ikinci sefer seçilme hakkımız var.”
Muhalefet de buna ısrarla itiraz ediyor ve kendine göre argümanlar ortaya koyuyor.
Ancak burada anlaşılamayan veya tartışmalarda üzerinde ittifak kurulamayan bir konu da şu;
Bu mevzu ne kadar büyütülmeli?
Şimdi bir sol, sosyalist, ulusalcı, "Kemalist" belli bir kesim, ısrarla bu konunun daha da büyütülmesini söylüyor.
"İtiraz edilsin. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ne karar verirse versin" deniyor.
Ki büyük ihtimalle YSK'nın da aday olabileceği noktasında bir karar vereceği bekleniyor.
Ve "bu mevzu üzerine seçim gündemi, propagandası, bina edilsin, halk sokaklara çağrılsın" isteniyor.
Bir kesim ise şunu söylüyor:
“Tamam doğrudur, yanlıştır. İtirazlar yapılır, Yüksek Seçim Kurulu bir karar verir. Buna karşı da yine ciddi bir şekilde durulur ama yola devam eder.”
Ben de böyle diyenlerdenim.
Seçimlere üç buçuk ay kaldı.
Ama hala ortada işte büyük bir ekonomik sorunu var ülkenin.
Bununla ilgili bir program gözükmüyor.
Hala eğitim sorunundan tutun Kürt meselesinden, Alevi meselesinden, dış politikadan, Suriye meselesinden, göçmenlerin durumuna kadar doğru düzgün halka umut verecek bir program henüz gözükmüyor.
Tabii bu kadar kısa zamanda, işte son iki ayda iki buçuk ayda bunlar ne kadar ortaya konulabilir, halk ne kadar ikna edilebilir; bu tabii belirsiz.
Ama ısrarla dersini çalışmayan; bu hazırlıkları yapmayan bir kesim, ısrarla halkı sokaklara davet ediyor.
İşte AKP ve mevcut iktidar zıddına çalışmalara sevk ediyor, gösteriler yapılmasını istiyor.
Ve buradan da bir şey çıkacağını ümit ediyor.
Halbuki halk başka şeyler bekliyor.
Çünkü başka sorunları var halkın.
Ve muhalefet açısından, halkın ısrarla ikna edilmesi gereken şey; daha yaşanılır, daha düzgün, daha doğru bir Türkiye'nin vadedilmesi.
Eğer halk buna ikna edilmezse;
Ekonomisinin, sağlığının, eğitiminin, adalet sisteminin, demokratikleşmenin, Kürt meselesinin, Alevi meselesinin, çevre sorunlarının daha iyi bir noktaya geleceğini eğer halk kabul etmezse, buna inanmazsa;
Öbür türlü sadece muhalefet üzerinden yani muhalefet olsun diye muhalefet üzerinden ve karşıtlık üzerinden bir propagandanın yaratacağı bir heyecan yok.
Bu tıpkı şuna benziyor.
Hani çok meşhur bir fıkra anlatılır:
Vakti zamanında çok tembel bir öğrenci varmış. Biyoloji dersinden hep sınıfta kalıyormuş.
Arkadaşları da takılmışlar ve şöyle demişler:
"Bak bu hocanın iki sorusundan birisi solucan. Sen şu solucanı bile ezberlesen işte neticede 50 puan alıp 100 üzerinden sınıfı geçeceksin."
Hocaya da "Buna bir şans daha tanı" diye rica etmişler.
Hocanın da o gün aksiliği tutmuş ve "Leyleği anlat oğlum" demiş.
E çocuk bir hocaya bakmış, bir sınıfa, bir kendine… Hiçbir bilgisi yok.
"Hocam leylek uzun gagalı, uzun bacaklı bir hayvandır. En fazla da solucanla beslenir" demiş ve solucanı anlatmaya başlamış.
Şimdi bizim muhalefete de şunu söylüyoruz;
Arkadaşlar bırakın bu solucan hikayesini, biraz leylekten bahsedin!
Ekonomiden, eğitimden, sağlıktan, Kürt meselesinden, Suriye, Irak politikasından efendim Doğu Akdeniz'den halkın beklediği çok şey var.
Gününüzü boş yere harcamayın.
Kaynak: İndependent Türkçe