Mustafa DOĞU

Tarih: 03.08.2024 12:20

BİR YİĞİDİN ŞEHADETİ

Facebook Twitter Linked-in

İsmail Haniye, kısa bir süre önce üç yiğit evladını ve dört sevgili torununu lanetli Siyonist Yahudilerin alçakça saldırılarıyla şehit vermiş, ağarmış saçı ve sakalıyla, yüzündeki hüzünleri, kederleri, acıları örtmeye çalışan tatlı bir gülümsemesiyle, kendisine bakıldığında Allah’ın hatırlandığı Müslüman Filistin direnişinin cesur yüreklerinden biri. Bu direniş ne evlatlarını şehit verdi bu uğurda. Nice on binlerce isimsiz kahramanlarının yanında, İzzettin el-Kassam, Şeyh Ahmed Yasin, Abdulaziz el-Rantisi, Salih el-Aruri, Yahya Abdullatif Ayyaş, Muhammed ez-Zevari bunlardan ilk akla gelenleri. Bunlar Allah’a verdikleri ahidlerini yerine getirme şerefine nail olanlar, sırasını bekleyenlere ön açıp nur/ışık olanlar.

Bir ömür düşünün ki, acı, çile, işkence, hasret, hapis, sürgün, ayrılık her gününün vazgeçilmezleri olsun. Bir ömür düşünün ki, sürekli tetikte, teyakkuzda, büyük bir mücadele içinde geçsin. Bir ömür düşünün ki, en sevdikleriniz, evlatlarınız, dostlarınız, kardeşleriniz, dava arkadaşlarınız birer birer yanınızdan şehadet şerbeti içerek ayrılsın. Bütün bunlara karşı metanetinizi, vakur duruşunuzu, izzetinizi, şerefinizi, tevekkül ve teslimiyetinizi, tevazunuzu, adam gibi adamlığınızı hiç yitirmeyin. Kafirlerin kalbine sarılmış en büyük korkulardan biri olurken, mazlumların, masumların, ezilmişlerin, horlanmışların kalplerini kıpır kıpır harekete geçirecek ümitlerin, güzel geleceklerin beklentisi içine girmelerini sağlayacak şefkatli, merhametli, özü/sözü dosdoğru bir davanın son derece mütevazi bir lideri olun.

Önce halkının, sonra dava arkadaşlarının, dostlarının, sevdiklerinin, son olarak da evlatlarının şehadetine şahit olan Haniye, tüm bu yaşadıkları karşısında imanının, teslimiyetinin bir gereği olarak kalbinde, ruhunda, benliğinde en ufak bir tereddüt yaşamaksızın bu takdirlere boyun eğmiş, bir yılgınlık/yorgunluk belirtisi göstermeksizin bir an bile duraksamadan davasının adamı/lideri olarak mücadelesine devam etmiştir. O yaşamında, Allah resulünün Kur’an ahlakı olan ahlakını ahlakı kılmış ve inandığı gibi yaşayan bir yiğit olarak Allah’ın büyük bir lütuf ve ikramı olan şehadet şerbetini içmek suretiyle ikramların en güzeline layık kılınmıştır. “İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür” düsturu çerçevesinde dolu dolu, güzel bir hayat yaşayan bu yiğit Rabbinin katına, resullerine komşu kılınacak ölümlerin en güzeli ile ulaşmıştır. 

İsmail Haniye İran’da alçakça tezgahlanmış bir Siyonist saldırı neticesinde ikametine ayrılan konutta korumasıyla birlikte şehid edildi. İran’ın yeni cumhurbaşkanının yemin törenine katılmak için bu ülkedeydi. Mezhebi/meşrebi ne olduğuna bakmaksızın tüm müminleri kardeş kılmıştı kendine. İçinde en ufak bir kuşku dahi duymaksızın gelmişti bu topraklara. Zira en başta bu ülke bir İslam beldesiydi. Kadim bir devlet geleneğine sahipti. Güçlü bir ordusu vardı. Nükleer başta olmak üzere savunma sanayine büyük yatırımlar yapmıştı. Yani özetle düşmanlarına karşı caydırıcı bir pozisyonda gözüküyordu. Tabi ki muhtemelen İsmail Haniye bu gerekçeler ışığında bu ülkeye gelmiş ve düzenlenen bu törene katılmış değildi. 

Siyonist rejim yüz yıla yakın bir zamandır Ortadoğu’da gerçekleştirmiş olduğu hiçbir saldırının, katliamın bir bedelini ödemiş, ya da birileri tarafından bir bedel ödettirilmiş değildi. Yaptığı her katliam ve saldırı karşılıksız bırakıldığı için bir sonrakinin de zeminini/alt yapısını oluşturuyor, bu katiller sürüsünün iştahını kabartıp, pervasızlığını artıyordu. Her işgaline, katliamına, saldırısına göz yuman, kol kanat geren, “kendini savunma hakkı” gibi söylemlerle bu vahşetleri gölgelemeye çalışan başta ABD ve Avrupa’nın kahir ekseriyeti bu cinayetlerinde hiç tartışmasız ortaklarıdır. Gerçi “kafir/müşrik” olmak ortak inancına sahip bu insanlığını yitirmişlerden farklı bir tutum ve davranış beklemekte ayrı bir problem.

Sıradan bir katile bile uygulanan hukuk ve müeyyide caydırıcı nitelikte olmazsa onun bir caniye, seri katile dönüşmesi sağlanmış olur. Bunun zamanımızda bile binlerce örneği bulunmaktadır. Dolayısıyla bu katil, hukuku uygulayanlar tarafından katledilip ortadan kaldırılmadığı sürece sonrakilerin tamamının da ortağı pozisyonuna düşmekten maşeri vicdanda kendilerini kurtaramazlar. Allah “kısasta hayat vardır” derken bunu çok mükemmel bir şekilde bildirmektedir. Seküler kafalar, pozitivist aklı kendilerine ilah edinmiş mahluklar, öldürülenler sanki insan değilmiş de tanımsız bir varlıkmış gibi kısasa karşı çıkanlar, “insan hakları” söylemiyle canilerin, seri katillerin sayısını arttırmaktan öte hiçbir şey yapmamaktadırlar.

Peki sıradan bir katili bile dizginleyemeyen, bertaraf edemeyen Demokrasi dininin müntesipleri nasıl olacakta Siyonist rejimin bunca vahşetine, katliamına, soykırımına “dur” diyecek ve yeni vahşetlerin oluşmasını engelleyecek. Bunun asla mümkün olamayacağını “aklını” azıcıkta olsa düzgün kullanma yetisine sahip herkesin bilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu Siyonist rejime ve destek verenlere uluslararası hukuktan, angajman kurallarından… vs. bahsetmek kuru laftan öteye geçmeyecek söylemlerdir. Kınamalar, lanetlemeler, parmak sallamalar ise acizliğin, çaresizliğin, sinmişliğin, korkaklığın, maslahatçılığın dışa vurumu anlamına gelen, hiçbir anlamı ve önemi olmayan cümleleridir. Dolayısıyla her eylem misliyle karşılık bulduğunda anlamlı hale gelir. Buna “mütekabiliyet” denmektedir. 

Siyonist İsrail terör örgütünün bugün bu kadar kanun/kural, had/hudut tanımaz bir edayla azgınlaşmasını, pervasızlaşmasını sağlayan gerekçeler arka planındaki saiklerde yatmaktadır. Dünü düzgün incelenip doğru okumalar yapılamadığından dolayı, bugünü ve yarını sağlıklı tahlil edip doğru şekillendirmek imkân kabilinde olamamaktadır. Bugün bu Siyonist çeteyi bu kadar azgınlaştırıp vahşice Gazze’de insanlık tarihinin nadir şahit olabileceği bir katliamı, soykırımı, büyük bir yıkımı gerçekleştirmesindeki temel saik hiç şüphesiz ki dünden gerçekleştirdiği ve karşılıksız bırakılan eylemlerinin verdiği cesarettir. Ayrıca Mısır’da gerçekleştirilen hain darbe, Irak’ın işgali, Libya’daki kaos, Yemen’deki iç çatışma, Suriye’de oynanan oyunlar, Mavi Marmara davasının çözüme(!) kavuşturulması gerekçesiyle varılan antlaşma… gibi daha pek çok önemli hadise İsrail için bugünleri hazırlamış son derece önemli hadiselerdir.

Bu suikast için İran’ın seçilmiş olması da son derece dikkat çekici. Dünya kamuoyunda bu saldırı İran’ı aciz duruma düşürüp küçültürken, Siyonist çeteyi cesaretlendirip büyütecek, cesaretini daha da arttıracak şekilde planlandığı gözüküyor. Yani bir taşla birden fazla kuş. Siyonist çete İran’ın çok sayıda önemli adamını benzer suikastlarla öldürmüş ve her saldırı sonrası İran tarafından bilindik açıklamalar yapılarak saldırılara çok ağır karşılıklar verileceği belirtilmiştir. Sonuçlar açısından bakıldığında “dağ fare doğurmamış bile”. Mütekabiliyetin misliyle benzer şekilde karşılık anlamına geldiğini herhalde bilmeyen yoktur. Bunu bilmek için uzman/stratejist olmaya da gerek yoktur herhalde. Örneklendirmek gerekecek olursa, hunharca katledilen Kasım Süleymani’nin Siyonist çetedeki karşılık gelecek isim veya isimleri hedef seçerek benzer yöntemlerle etkisiz hale getirilmeliydi ki karşılık gerçekleşmiş olsun. Aksi durumda esip yağmanızın, gürlemenizin, beylik laflarla caka satmanızın kimseye bir faydası olmayacaktır. İlle de bir fayda oluşacağına inanılıyorsa, bu tartışmasız Siyonist çetenin çıkarına olacaktır. 

Netice itibariyle Son çeyrekte Gazze’de İslam adına, Müslümanlar adına, insanlık adına, şeref, izzet, haysiyet, onur adına “emrolundukları gibi dosdoğru olan”, “inandığı gibi yaşayan” ve “söylediklerini yapan” bir avuç yiğit muvahhid müminler, her türlü teknolojik imkanlarına, her türlü savunma sistemlerine, her türlü avenelerine rağmen kafirlerin kalbine büyük korku salmaya devam etmektedirler. Onlar bu cesaretleriyle, bu yiğitlikleriyle bu dava uğruna ödenmesi gereken tüm bedelleri ödeyenlerdir. Onlar yeni doğmuş sabi sübyanından en ileri yaştaki liderlerine varana kadar çağın önde koşan yiğitleridir. İsmail Haniye bu zincirin şimdilik son halkası. O bütün kalbiyle inandığı Allah’ına yanında götürebileceği en güzel hediyelerle gitti. O kazananlardan oldu. Kaybedenler ise bütün bu vahşete sessiz kalan, kırk türlü hesabın, çıkarın, menfaatin, maslahatın peşinde koşup da bir türlü hasbi davranamayan, beylik kınamalardan, caka satmalardan başka hiçbir şey yapmayan liderlerinden halklarına varana kadar tüm İslam dünyası olmuştur vesselam.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —