Hız çağı ile haz çağında debelenip duran biz insanoğlu garip hallere müptelayız. Ancak bu garip halimizden bi haberizdir. Ayaklarımız yerden kesilmiş fezada seyahatlere çıksak da ufuk çizgisini geçmekten başka ötelerle, göklerle hiçbir ilgi ve alakamızın olmadığı bir konumdayız neredeyse. Tarihin en üstün bütün teknolojik imkanları bizde iken musibetin ve mucizevi gücün kuvvet ve ihtişamını yabana atıyoruz. Bu baş döndürücü haz ve hızla kontrolsüz bir güç ve göç zehirlenmesini yaşıyoruz. Halbuki biri adım, adım adımızdan emin olduğumuz gibi bizi gözetliyor. Sağa sola yalpaladığımızda hizaya getirip rayına oturtuyor. Gözlerimizin feri söndüğünde bizi şoke ederek önümüzü gördürtüyor. Kulaklarımızdaki perdeleri açıp bizi varlıktan ötelerden haberdar eyliyor. Uzay ve zamanda sınırlı ve kısıtlı olan biz gene tüm mana ve muhtevayı her şeyi yüzde yüz cansız materyallere, doğaya, yüklüyoruz. Ulviyeti, kutsiyeti, musibeti, unutuveriyoruz. Halbuki o isterse bir gece ansızın gidebiliriz bizim bile bizden haberimiz olmadan. Ne derler ondan gafil olan kafirdir. Biri bizi gözetliyor ve biz bunun farkında değilizdir. Çünkü dünyaya bağlanmışız çünkü çaresizliğimize aciz kılıflar uydurmuşuz. Ruhsuz teknoloji bu kadar gelişmemişken ne kadar da rahattık başımız yastığa koyduğumuzda yarın gezegenimize devasa bir meteorun yaklaştığını ve hepimizin sonunun geldiği senaryolarıyla uyumazdık ya da delinin biri kalkar bir butona basar ve tüm insanlığın felaketi olur gerçeği ile ürpermeyi ya da hala depremlerin boyu uzunluğu kaç santimetre ağırlığı kütlesi kaç gram olduğu bilgisi karşısında aciz düşmeyi. Teknoloji bizden binalarımızı sağlamlaştırmamızı istiyor sadece ama gene de güvenliğimizin teminatını vermiyor. Ulviyet ve kutsiyet ise evet önce deveni bağla sonra tevekkül et dercesine binalarını da sağlamlaştır diyor kendini de düzelt amelini de. Çünkü binaları ne kadar sağlam yapsak da ölümün gelip bize çatacağı bizi sağlam (burucun müşeyedetün) kulelerde olsak bile bulacağı kaçınılmazdır. Ölüm haktır amel ise asıl olandır. Mülk ise Allah’ındır. Ne Suriyelinindir ne Türkiyelinin ne Iraklının ne Afganlının. Kur’anda (fesiru) yer yüzünde seyir halinde ol ve gör bak mücrimlerin akıbeti nasıl olmuştu demiyor mu (Neml 69) Hiç kimse bu dünyadan bir atom miktarınca bir materyal götüremeyecek fakat herkes zerre de olsa iyi ya da kötü elli kolu boş değil dolu dolu gidecek ya hayırdan ya da şerden nasibini alarak. Dolayısıyla önce amellerimizi düzelteceğiz çakıldan kumdan, betondan, çalmadan; ömrümüzden nefsimizden çalmadan kabrimizi binalarımızı, ayaklarımızın altında kaymaması için sağlamlaştıracağız sonra bununla yetinmeyip süsleyeceğiz güzelleştireceğiz. Ki başımızdan gelenlerden en az hasar ile hem dünyaya hem ukbaya sağ salim çıkalım. Hazırlıksız, azıksız, yakalanmayalım ad, samut, lut kavminden ibret alalım ağzı açık halde her gün her lahza bize adım adım yaklaşan kabrin karanlığına değil nuruna düşelim nasipsizlerden olmayalım inşAllah…
Yemin ederim yemin ederim göğü yükseltenin adıyla
Yemin ederim yemin ederim yemin ederim ışığı yayanın adıyla
Vatanım vefalıların ruhu ile baki kalacak (Katar)
Vatanım, vatanım sen ki aşkım ve kalbim
Halkı İslam dini üzere yaşar
Hediyesi Kuran Allah’ın ismi üzere güzelsin ey vatan
Biz Allah’ın askeri vatanın askeri
Fidaaai, fidaaaiii ey toprağım ey ataların toprağı (Filistin)
Fedailer, fedailer ey halkım ey halit (ebedi) halk
Mevdini mevdini (ırak)
Kesü’l Alem- Araplara atfen.
İçim burkuldu bu kompozisyonla çok acıklı bir sahne coşanlar ağlayanlar…
Dünya gerçekten de eski dünya değildir. Olağanüstü hallerin gün gittikçe sıklaştığı küçüğünden büyüğüne dek herkesin her gün yeni olay ve gündemlerle uyandığı bir dünyayı yaşamaktayız. Evet 2022 Katar dünya kupası bir futbol turnuvasından daha fazlasıdır. Bu organizasyonun Katara verilmesine baştan beri insan hakları ihlallerini gerekçe göstererek batının illeri gelen ülkeleri geri çekmeye çalıştılarsa da beceremediler. Arap taraftarlar İsrail basınına Filistin bayrakları ile tepki verdi. Turnuva Lgbt’ye karşı kısıtlamalarla içki yasağıyla gözleri üzerine çekerken bütün insanlığa mesaj veren ilahi mesajın okunması ila açılış yapması adeta büyüleyici idi. Açılışta dünyaca ünlü oyuncu siyahi teni ile Morgan Freeman, yarı cüsseli Ghanim Al Muftah ile Hucurat süresi 13. Ayeti paylaşıldı ‘‘ey insanlar sizi bir erkek ve dişiden yaratık ve birbirinizle tanışmanız için sizi soylara, kabilelere ayırdık Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır Allah bilendir haberdar olandır’’. Bizi birleştiren şey ayırandan daha büyüktür biz büyük bir kabileyiz. Ve dünya bizim çadırımız. Futbol insanları bir araya getirir, ifadelerine yer verildi. Misafirlere hazırlanan koltuklara kadar farklı dillerde bilgilendirici dini broşürler konuldu. Gelen turistlere isteyenlere bir kez olsun bile hicap bağlama denemeleri ile her haliyle gözleri üzerine çekmeyi başaran renkleri görüntülere sahne oluyor. Fakat olaylar bununla kalmıyor. Haçlı kostümü ile maçı izlemeye gelen iki İngiliz katar polislerince içeriye alınmadı. İran milli talkımının İngiltere karşılaşmasında futbolcuların İran’daki olayları gerekçe göstererek milli marşı okumamaları ilginç bir olay olarak tarihe geçerken. Suudi Arabistan’ın dünya futbolunun önde gelen ismi Messi’nin de aralarında bulunduğu Maradona’nın Arjantin’ini iki bir yenmesi gerçekten şoke ediciydi. Öyle ki entarili Araplar bu şokun etkisi ile hoplayıp zıpladılar demir kapılarını söküp bahçeye attılar ama ne yaptıklarını farkında değillerdi. Ve öğrendik ki ‘eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da (ayaklarınızı sabit kılıp) size yardım eder (Muhammed,7).
Kılıçdaroğlu üç Aralığı bekleyin üç Aralığı diyerek bizi heyecanlandırırken. Bişi diyim mi aklım sıkıştı Davutoğlu doktrinlerini sayarken. Türkiye, Irak, Suriye Mezopotamya projesi, Türkiye, İran, Azerbaycan, Kafkasya projesi. Türkiye, Mısır, Suriye Doğu Akdeniz projesi. İsrail-Suriye diplomasisi. He yani ne oldu da bugün distopyayı oynuyoruz. Ve birilerinin rahatsız olduğunu todays zaman tarafından hedef alındığını söylüyor. Arap baharı başladığında Türkiye’nin tüm siyasi denklemlerinin değiştiğini dile getiriyor. Davos’ta Şimon peresin kendi telefonu üzerinden Erdoğan’a özür dilettirme diplomasisi normalleşmedir. Fakat siz bugün Esad’ın ağzından Erdoğan’la görüşmek istiyorum dediğini duydunuz mu hayır Erdoğan istiyor bu da normalleşme değil burada zaaf vardır teslimiyetçi normalleşmedir. Ancak Esad isterse Erdoğan da biz isteriz bu ise normal normalleşmedir diyor. Dıbsu pekmez fark etmez. Normalleşme normalleşmedir zayıfı şişmanı mı olur. Kalk da yoğurdu pekmezden ayır. Ha bu normalleşmeler siyasi strateji ve taktik değişikliklerinden olabilir bu ayrı bir konu.
Ümit Özdağ’ın Suriye ile görüştürülmek istenen adamların Davutoğlu’nun adamları demesine tepki verdi devlet bürokrasisinde de hiç kimse kimsenin adamı değildir. Sisi konusunda atılması gereken vardı ama o atılmadı dedi.
Akşener ise sisi üzerinden Erdoğan’a çatıyordu. Çatmasının sebebi ise neymiş efendim Sayın Erdoğan bunca yıldır Mısırla küsüp menfaatlerimizi heba etmiş yoksa derdi ne Rabia’dır ne de Esma.
Buda bizim pazarcı gibidir bizim pazarcı şalları satarken bütün kadınları tezgahına çekmek için Meryem, Meryeeem diye seslenip şalları satmaktadır. Abi dedim bak batılıları sarışınları gördün mü Meryem diye seslen Arapları esmerleri gördün mü Esma diye seslen herkesi Meryem belleme. Abi bu sefer Arapları değil beni görünce Esma diye çağırıyordu. Meğerki şalları en çok ben götürmüşüm. İşte bilinç öle bir şey ki kendi menfaatine çalışır hep.
Çok pardon menfaatleriniz heba olabilmiş olur ama Mısıra karşı durmak belki bugünün pis siyaset arenasında pragmatist olmayabilir fakat Mısır diktatörlerinin hatta tabiri yerinde ise Mısır firavunlarının tarih boyunca yaptığı zulümler de yenilir yutulur cinsten değildir… Buna karşı sıfır tepki ile Geziyi meşrulaştırıp Tahrir meydanını ötelemek ise en büyük menfaatçilik en büyük ikili oynama olsa gerek.
Kaynak: farklı bakış