Engin GÜLTEKİN

Tarih: 07.04.2025 11:57

BİLİNÇSİZLİK ÇAĞINDA BİLGİÇLİK: FİKRİ DERİNLİKTEN YOKSUN BİR İLMİ YIĞILMANIN ELEŞTİRİSİ

Facebook Twitter Linked-in

Modern çağ, bilgiye erişimin en kolay olduğu bir dönem olmasına rağmen bilinçsizlik ve fikri çoraklıkla anılan bir zaman dilimi haline gelmiştir.

Özellikle Müslüman toplumlar içinde bu durum daha da trajik bir hâl almıştır. Zira ilim sahibi olmakla bilinçli olmak arasındaki farkın silikleştiği; okumuş insan tipinin bilge insanla karıştırıldığı, ancak amelî ve ahlakî bakımdan toplumun ıslahına değil ifsadına neden olduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu yazı, “bilinç” ve “bilgiçlik” kavramlarını karşılaştırarak günümüzün entelektüel krizine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.

Bilgi, insana niceliksel bir birikim kazandırır; bilinç ise bu bilginin ahlakî, sosyal ve metafizik boyutunu fark ederek davranışa dönüştürülmesini sağlar. Bilgi, zekâ ile; bilinç ise idrak, hikmet ve sorumluluk duygusu ile ilgilidir. 

Kur’an-ı Kerim’de “Bilenle bilmeyen bir olur mu?”  (Zümer 9) sorusu, sadece bilgi düzeyini değil, o bilginin insanın hayatını dönüştürme gücünü de ima eder. 

Ancak bu bilginin bilince dönüşmemesi, kişiyi “cahillerin en zararlısı” haline getirebilir.

Bilgiçlik, sahip olunan bilginin kişinin nefsini yüceltmek, başkalarına üstünlük taslamak ve topluma tepeden bakmak için kullanılması halidir. Bu tavır, kişinin hem kendi içinde çürümeye başlamasına hem de toplumda bilgiye karşı bir antipati doğmasına neden olur. 

Bilgiç, çok konuşur ama az düşünür; çok bilir ama az anlar; çok öğretir ama az yaşar. 

Kur’an’da bu tür kişiler için şu uyarı yapılır: 

> “Kitap yüklü eşekler gibidirler.” (Cuma 5)

Bu ayet, bilginin sadece zihinde taşınan bir yük olmaktan öteye geçmediğinde ne kadar anlamsız ve hatta tehlikeli olabileceğini gösterir.

Bilinçli insan, bilgiyi hikmetle birleştirerek sorumluluk bilinci geliştirir. Bu kimseler için bilgi bir meziyet değil, bir emanettir. 

Kur’an’ın ifadesiyle:

> “İçinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenleri Allah derecelerle yükseltir.” (Mücadele 11)

Bu ayet, ilmin derecesinin bilinçli kullanımına bağlı olduğunu ifade eder.

İlmi olan ama imanı ve ahlakı olmayanlar bu derecelerden istifade edemezler.

Batı medeniyetinin teknik ve bilimsel üstünlüğü, ahlaki ve insani değerlerden yoksun kaldığında, insanlığı refaha değil felakete sürüklemiştir. 

Bilgisini bilinçle yoğuramayan medeniyet, insana huzur değil hezimet getirir. Yeryüzünün kaynaklarını sömüren, mazlumları köleleştiren ve insanlığı mankurtlaştıran bu sistem, “fikirsiz bilginin” ne denli yıkıcı olabileceğini açıkça göstermektedir.

Modernleşme adına geleneğin tümden reddedilmesi, Müslüman toplumlarda köksüzlük ve kimliksizlik problemini doğurmuştur.

Gelenekten gelen hikmet ve fikri miras, “moda” düşüncelerle yer değiştirmiş; bu da nesillerin duygu, düşünce ve ahlak bakımından çökmesine neden olmuştur. İbn Haldun’un deyimiyle, “mağlup, galibe benzemeye çalışır” ilkesi gereği, batının fikir fahişeleri, Müslüman şehirlerde fikir önderi gibi dolaşmaktadır.

Toplumun ihtiyaç duyduğu insan tipi; konuştuğu ile yaşantısı örtüşen, bilgiye sahip olduğu kadar bilinçle hareket eden, ahlaki sorumluluk taşıyan bireylerdir. 

Kur’an bu kişileri “ulü’l-elbâb” (aklını kullananlar) olarak tanımlar. 

Bilgi ancak amelle, amel ancak bilinçle değer kazanır. Bilinçsiz bilgi, insanı Firavunlaştırır; şuurlu bilgi ise insanı peygamber ahlakına taşır.

Çağımız, bilgi yığınının içinde boğulan ama fikir susuzluğuyla kavrulan nesillerle doludur. İslam dünyası, bilgiçlikten sıyrılıp bilinçli bir tefekkürle yeniden kendi varoluşuna dönmelidir. Bu dönüş, sadece bireysel değil, toplumsal ve medeniyet ölçeğinde bir dirilişi de beraberinde getirecektir. Bilginin egemen olduğu değil, hikmetin ve adaletin hâkim olduğu bir dünya inşa etmek, bilincin önderliğinde mümkündür.

> “Allah, bir toplumu, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez.” (Ra’d 11)

 

Engin GÜLTEKİN

Eğitimci-Yazar-Sosyolog


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —