İnsanı diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliklerden biri tapınacağı ilahı özgür iradesi ile seçebilme yetisine sahip olması galiba.
Burada makbul olan seçimini tek ilahtan yana yapabilmesidir.
Ama insanoğlu çoğu kez seçimini doğru yapamaz.
Gizemli ruhlara, tabiat güçlerine, çeşitli hayvan ve insan heykellerine, mitolojik varlıklara ve masal kahramanlarına tapınmadan yapamaz.
Galiba Kabil'den bu yana fazlaca doğru seçim yapamıyoruz.
Bu yönümüz ile galiba çoğumuz onun; yani Kabil’in genlerini taşıyoruz.
“Taberi Tarihi”nde putçuluğun başlangıcını bir rivayetle Kabil’e dayandırır.
O kardeşi Habil'i öldürdükten sonra kaçmış; babasından uzakta geçirdiği ömrünün son demlerinde ateşi kutsal saymaya başlamış; oğullarına da ona secde etmeyi tavsiye etmişti.
İnsan soyunun “ateşperestliği” böyle başlamıştı.
Bu rivayetin doğruluğu kesin olmasa da, şunu iyi biliyoruz ki; tarih boyu nesillerimiz putları çok sevdi…
***
Semavi dinlerin bozulma süreci hurafelerle başlar.
Din deformasyona uğradığında içerisindeki tevhid kökenli güdüler zamanla kaybolur ve biz insanoğlu ruhumuzu yalancı tanrılarla doyurmaya çalışırız.
Taştan madenden putlara, heykellere tapar dururuz.
Bazen güneşi ayı tanrılaştırır, yeryüzündeki olayları güneşe, aya ve yıldızlara bağlayarak onları kutsarız.
Bazen de atalarımızdan ölenlerin ruhlarının bazı hayvanlarla bütünleştiğine inanarak, kutsiyet atfettiğimiz hayvanların hareketlerini, seslerini taklide çalışır, etlerini yemez, resimlerini evimizin duvarına asar, silahımıza ya da bedenimize nakşederiz.
Buda'nın ölümünden sonra Brahmanlar binlerce Buda heykeli yapmıştı.
İsrailoğulları buzağıyı put edindi.
İseviler elçilerini tanrı olarak gördü.
Eski Mısırlılar da firavunları…
Roma'da ise tanrı, zafer kazanan kahramanlardı.
Meleklere, cinlere taptığımız zamanlar da oldu.
Her zorlu veya sevinçli günlerimizde putlarımızın etrafında ateşler yakarak toplanıp onlara sığınıp onlara yakardık.
Mekke fethedildiğinde Kabe içinde nebi tarafından kırılan 360 putumuz vardı.
Bizler devrimler yapan, zaferler kazanan lider ve komutanları da tanrı kadar çok sevdik. Öldükten, cesetleri çürüdükten kemikleri eridikten sonra dahi onlara olan tazimimizi yüzyıllarca sürdürdük.
Ve birer vefalı putperest olarak kısmen bazı devirler tek tanrıcılığa meyletsek te tez zamanda toparlanıp putlarımıza geri döndük…
***
Bugünün dünyası da bir putlar galerisi...
O eski pagan çağları sanki yeniden yaşıyoruz.
Tek farkla ki; bugün o eski taştan ağaçtan putların yerini çağın yeni ikonları olan sanal tanrılar ve ideoloji putları aldı.
Ve maalesef etrafımız, elinde tespih dilinde esma zikirleri ile etrafta salınarak putlara tapınan ama kendini yine de tevhid üzere sanan bireylerle dolu.
Radyo dalgası gibi yayılan putçuluk, boş yürek ve zihinlere girip arada sesini cızırtılarla duyuran birer alıcı gibi.
İlahi bir temele dayanmayan seküler ideolojiler bugün Allah’a alternatif bir Rab konumunda.
Zaten put dediğin; ölümüne benimseyip, bir tutku hâline getirdiğin her şey değil mi ki?
Kutsanan, Allah’a alternatif olan...
Bugün birçoğumuz farkında olmadan Allah’a iman iddiası ile seküler tanrılara niyaz edip duruyoruz.
Bunu bazen yaşadığımız coğrafyalardaki birer yarı tanrı olan krallara, sultanlara da yapıyoruz.
Mevcut putperest düzenlerinin muhafazası adına, salya sümük el açıp dualarda bulunarak.
Kendimizi bir de çok dindar görerek...
***
Hülasa daha takvalı birer putperest olabilmek için çok çalışıp, çok ibadet edip çokça niyazlar ediyoruz...
Atalar dinine bağlı kalmak; İslam ile putçuluğu harmanlamak bize has, üstün bir meziyet doğrusu.
Bizden geriye, yeni nesillere şirk dolu bir dünya, milyonlarca putperest ihvan ve cepcedit güzel sanal putlar bırakıyoruz.
Yeni ateist/deist putperest nesillere selam olsun…
Hübel sizi korusun!
Selam ve dua ile…