İnsan, batan geminin yolcusu olmayı istemez. Sahip olduğu gemiyi batırana da zarar verene de rıza göstermez. Ortak kullanılan gemiyi zarar vereceklerden de davranışlardan da korumak ister; batacak gemiyi terk eder. Ancak, kendi elleriyle geleceklerini batıran birçok insan vardır. Cennet dururken cehenneme koşan nice vicdan da mevcuttur.
Sorunların girdabından insanlığı kurtarmak için meleklerin kanatlarında, nebilerin lisanında bir çağrı yayılarak: “Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takva sahipleri için hazırlanmış, gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın!” (3/Al-i İmran, 133) denir.
İnsanlığı taşıyan yaşam döngüsü, bir geminin içindeki yolcular ve yolculuklar gibidir. Doğumla başlayan hedef, ölümle yeni mekânlara demir atar. Geminin dümeninde vahiy varsa, yolcular bekleyen rahmeti bulur; aksi halde azap bekler. Yanlış yönde yol alan gemi için buz dağlarına çarpması kaçınılmazdır. Bir geminin donanımları ne kadar güvenli olursa olsun, yönü ve içindekilerin tavırları da önemlidir.
Deniz fenerleri, kıyıya yaklaşan gemileri tehlikelerden korumak için kurulmuştur. İnsanın feneri de imanın beslediği aydınlıktır. İman ışığını söndüren, nerede karaya oturacağını bilemez; çünkü gemi kontrolden çıkmıştır. Ya kaptan yönünü düzeltecek ya da gemi batacaktır. Bazen gemiler, istenmeyen doğal koşullara maruz kalabilir. Dalgalar arasında kaybolmamak için yeni tedbirler almalı ve gereken yardımları çağırmalıdır. İmanı savrulmaya müsait insanlar her zaman iyi insanlarla karşılaşmayabilir. Kötülüğün iyiliğe zarar verdiği ortamları anlamak ve “iyilik gemisini” batırmamak gerekir.
Kur'an-ı Kerim’de Nuh (as) üzerinden öğretilen, bulunduğun yerde sığınacağın gemiyi yap ki küfrün dalgalarından korunabilesin. Nuh (as), gemisini yaparken dalga geçenler, dalgaların içinde yok olup gittiler. Tarih boyunca dünyasını İslam edip ahiretini cennet kılmak için iman gemisini inşa edenler, çoğunluğun dilinde alay konusu olmuşlardır. Bugün de bu durum farksızdır. Ancak, ansızın gelecek son saatin dalgası, dalgaların nerede olduğunu öğretir.
Yaşamın akışında birçok çeşidi olan gemilerin hangisinde ve nasıl yol almak gerektiğini bilmek önemlidir. Vahiy ile donatılmış gemilerin yolcuları, Allah'ın yolunda ömürlerini tamamlar. İslam yolcularının seferleri elbette hep bahar olmayabilir; kışa göre de hazırlık yapmak gerekir. Yola çıkan bunun bilincinde olmalı ve hazırlığını tam yapmalıdır.
Günümüzde insanlık âleminin çoğunluğu, rotasını dünyevileşme üzerine oluşturmuştur. Bir kısım insanlar da bilinçsizlik yüzünden bu geminin dümenine tabi olmaktadır. İstikameti hakikat üzere olması gereken vicdanlar, batılın karanlığında ışığını kaybedince, insanlık onurunu ve umudunu hedef almaktadır. Bu nedenle insanlık vicdanı, akıttığı gözyaşı ve kan içinde çırpınıp durmaktadır. İnsan olma değerini yaşatacak ilkeleri bozarak ve yıkarak, çürümüşlüğün derinliklerine batmaya devam etmektedir.
İnsanlık gemisini selamete çıkaracak olan ilahi çağrıya karşılık veren aktif vicdanlardır. Batanlardan, batıranlardan ve batıranlara sessiz kalanlardan arınmış olanlar, “batanları sevmem” diyen İbrahim (as) gibi düşünüp, gerekirse Nuh (as) gibi karada gemisini hazırlayanlar selamettedir ve selametin vesilesidirler. Müslüman toplumlar, bu görevi yapacak bir devlete sahip olmalı; değilse bulundukları yerleri İslam kılma çabası içinde olmalıdırlar. Kendi aralarında kuracakları dayanışmalar ile bu vazifeyi yerine getirmelidirler.
Rasulullah (sav) buyurmuşlardır ki: “Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlal edenler, bir gemiye binmek üzere kura çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmiştir. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: ‘Hissemize düşen yerden bir delik açarsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz’ dediler. Eğer üstte oturanlar, bu isteği yerine getirirse, hepsi birlikte batar, helak olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar.” (Buhârî, Şirket 6; Şehâdât 30)
Bu örneklemede, toplumun kurtulması ve korunmasında iyiliğe önderlik ederek yanlışa düşenleri uyarmanın gerekliliği öğretilmiştir. İyi niyetle başlayıp kötü sonuçlar doğuracak davranışların engellenmesi önemlidir. Bu engelleme, durum ve konuma göre farklı şekillerde gerçekleşir. İnsanlık gemisinin yanlış dağlara çarpıp ziyan olmasının en önemli sebebi, ifsada sessiz kalınmasıdır. Kendi nefsimizden başlayarak ifsadın her türlüsünden iman kalkanı ile korunmak gerekir. Yanan ateş söndürülmezse, her yeri hem yıkar hem de yakar.
İnsanlık ailesinin her ferdinin insanlık gemisine katkıda bulunduğu gibi zarar verenler de olmuştur. Nuh (as)’ın gemisine binenler olduğu gibi, küfrün gemisine binip boğulanlar da olmuştur. Şimdi geminin farklı yerlerinde bizler varız. Gemiye katkımız nedir, bunu düşünmeliyiz. Dünyanın çivisi çıkarken şikâyet edenler, gemi batmasın diye çaktıkları çivilere bakmalıdır. Nasıl ki gemileri korsanlar basıp yönüne ve içindeki yolculara müdahale ediyorsa, insanlık gemisine düşmanlık edenler de olmuştur. Allah’a inanmayanlar, yanlış Allah tasavvurunda bulunanlar ve inancı yanlış anlayanlar, kasten ya da kusurlu olarak gemiye zarar vermişlerdir.
Soru ve sorun şudur: Gemi batsın mı? Bizi anacaklar “batan geminin insanları” diye mi ansınlar? Yeryüzünde zulmün ayyuka çıktığı 21. yüzyılda “batan insanlık gemisinin” onarımını kim yapacak? Gemiyi delen zalimlerin zulmüne kim dur diyecek?
İbrahim (as) gibi zulmün karşısında duracakların arasında olmak gerekir. Batan gemiden kurtulmak isteyenlerin elinden tutmalı ve ayetlere sarılmalıyız. Müminlerin en büyük düşmanı öncelikle cehalet, kâfirler, münafıklar ve müşriklerdir. Bütün insanlık İslam’ın emrine girmeyebilir. Ancak İslam askerlerinin görevi, şeytanın askerlerine fırsat vermemektir. Zalimin ırkı, inancı ya da milliyeti fark etmemelidir. Zulüm kendimizden de olsa, zulme karşı durmak gereklidir. Bindiği gemiyi oğlu batırsa, baba razı olur mu? Bu nedenle İslam askeri, zulmü işleyen oğlu bile olsa, imanı gereği mazlumun yanında yer alır. Mazluma da ırkı veya inancı sorulmaz. Bütün gözyaşları aynı renktedir; bütün acılar aynı lisanda hissedilir. Zulümle beslenenler, mazlumun yoldaşını sevmezler. Ancak geminin yolcularını ahiret limanında karşılayacak hesap çetin olacaktır. “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O, sadece onların işini bir güne erteliyor; o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış, başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşacaklardır.” (14/İbrahim, 42-43)