Yozlaşmış bir Hristiyanlık teolojisinin üç argümanı baba, oğul, kutsal ruhtur. Bu tahrif olmuş teolojide üç büyük dinin temel direği olan Allah’ın birliğinin uluhiyet anlayışının paramparça olmuş parçalanmış halini görmekteyiz. Burada birinci Tanrı haşa İsa-Mesih’in babası olarak atfedilen Allah’tır ki peder, baba tanrıdır. İkinci tanrı Kuran-ı Kerimden ayan beyan İsa Mesih’in Abdullah yani Hz. Âdem gibi Allah’ın yaratmış olduğu kulu olduğuna şahitlik eden ayet ve delilere rağmen yabancıların the saviour kurtarıcı olarak bildikleri çarmıha girdirdikleri sandıkları İsa Mesih’tir ki bu da tanrı oğuldur. Ve bunların arasında rabıtayı sağlayan (ruhul kudus) kanatlı melek ya da kutsal ruh hiyerarşide üçüncü tanrıdır.
Buradan anlaşıldığı üzere ne bir baş var ne bir düzen ne bir istikrar ne de sağlıklı bir akide. Fakat ortada ortak bir payda var üç büyük kavram ve üç büyük ortaklık, şeriklik var. Bu üç kavram Hristiyan aleminde hiçbir zaman ne sağlıklı bir dini bütünlüğü ne sosyal düzen ve adaleti ne de siyasal birlikteliği sağlamıştır. Hristiyan teolojinde bu ortaklıklar peyda olduğu günden beri kargaşa ve kaoslar haksızlık ve adaletsizlikler başını aldı gitti. Hatta bu dini sapmalar yüzyıl sürecek savaşlara bile sebebiyet vermiştir. Bu durumu şuna misal vermek için anlatıyoruz.
Geçen günlerde vuku bulan İmamoğlu davasında yargı iyi bir şey mi yaptı kötü mü onu da anlamadık gitti. Ama anladığımız Türk siyasi tarihine bir teslis anlayışı kazandırdığı aşikardır. Bu durum biraz şuna da benzer hani Hz. Musa inzivaya çekildiği Tur dağından ininceye kadar Samiri adında birisi altından bir buzağı yapmış rüzgâr estiğinden heykelin ağzından girip böğüründen bir ses yankısı olarak çıkarmış böylece bu sizin tanrınızdır diye İsrail oğullarını yoldan çıkarmış. İşte o misal sayın Kılıçdaroğlu helal para peşinden dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da mahrum oldu.
İşte siyasi teslisin (üçleme) ilk neşvu nema bulduğu yer burasıdır. Sayın Kılıçdaroğlu aylardır biz dilinden ırak ben, ben, ben diye boy göstermeye çalışırken bir çırpıda üçüncü çoğul kişiler meydanlarda biz biz diye boyunun ölçüsünü alıyorlardı. Dolayısıyla geçin altılı masayı CHP halk partisi bu tavrıyla bir baba oğul, veraset taht, hal, ahval partisine döndü. Durumu toparlama için Kılıçdaroğlu sen gel buraya bi sen dercesine tuttu İmamoğlu’nun elinden grup toplantısına getirdi. Yüzyıl vizyonu baba, oğul, abla arsında sıkıştı kaldı. Ve yeni vizyonunu ey dünya Türkiye senin çöp depolama alanın olmayacak dese de evet çöp deposu alanı değildir ama bu topraklar jeopolitik konum itibarıyla kalu beladan beri göç yolu alanıdır. Ve tarih boyunca bununla önem atfetmektedir.
Abla ise yeni evlat edinme arayışı içinde sanırım çünkü grup toplantısında gerekirse Mansura da yardım edeceğini söyledi. Kılıçdaroğlu ise benim İmamoğlu’yla ilişkim baba oğul ilişkisidir dedi. Erdoğan’ın İmamoğlunu ağzına alabilmesi için önce gitsin ağzını yıkasın, ağzını diye kendini kabullendirme çıkışlarında bulundu. Yahu oğlan evden kaçmışsa Reisicumhura niye çatıyon. İmamoğlu bugünden sonra Erdoğan’ın en büyük kabusuyum dedi. İmamoğlu eğer aday olamayacaksa neden Erdoğan’ın en büyük kâbusu olsun ki.
Her neyse Kılıçdaroğlu kendi kendine gelin güvey olmaya çalışırken sürekli kendini altılı masanın tam da göbeğine konumlandırırken hala egolar savaşında İmamoğlu bir oyuncu olarak sahaya her an çıkartılabileceğinden dem vuruyordu. Ama anlayana aşk olsun. İmamoğlu gene aynı tas aynı hamam futboldan bahsediyordu, sahaya inmeden bahsediyordu. Anlaşılan aklı dünya kupasında kalmış. Tamam da siyaset başka spor başka tango başka, lambada bambaşka.
Bişi diyim hepimiz bu aralar birer Messi hayranıyız, Nusret kasap kadar olmazsak da. Jilet gibi takım elbisesi ile siyah yuvarlak gözlükleri, arkada bağlı topuz saçlarıyla biraz salaş jest ve mimiklerle çakma bir Latin Amerika tiplemesiyle Messinin peşinden koşmaz mı. Al sana FIFA’dan bir şamar. Hata ve hatta kolundan çekiştirip onu döndürmeye çalışır ama Latin Amerikalı Messi tın. Hele ki ayağının tozuyla dünya kupasını alırken ama Allah kahretmesin olan gene bize oluyor.
Her neyse kendi futbolumuza döndüğümüzde bizim burada yanlış yorumladığımız bir teknik direktör algısı var galiba. Aslında burada İmamoğlu’nun teknik direktörden kastı yine Kılıçdaroğlunun kendisi değil Meral hanımın şahsında altılı masanın ta kendisidir. Bu teslis seçimlere çok az kalan bir süre içerisinde kendi arasında bir birlik ve bütünlük sağlamazsa baba bildiğini okur, oğul çarmıha girilir ve partinin rant devşirilen kutsal ruhu hak, hukuk, adalet kavramları da baba, oğul arsındaki veraset kavgasında güme gider. Böylece teslisin karşısına samimi bir birlik bütünlük vahdet anlayış ve inancı yine ayyuka geçip üstün gelebilir.
Tüm herkes bunları konuşurken. Geçen günlerde Cumhurbaşkanın Mardin gezisinde içinden geçeni okudu ve rica edercesine millete eğer rızanız varsa ben Mardin havalimanının isminin Aziz Sancar olmasından yanayım deyip kabul edenler reddedenler. Halkın kabul sesinden sonra hayırlı uğurlu olsun karar bir anda sözlü olarak onandı. Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır. Bizim meselede biraz öyle. Yok efendim Mardin gibi kadim bir şehre böyle bir isim verilir mi? Ne de kıymete binmişiz haberimiz yokmuş. Dünya Nobel ödülünü alan Aziz Sancar gibi gurur duyulacak bir bilim adamı hemşerimiz tenezzül etmiş ismini bize vermiş biz ise istemez üstü kalsın modunda başka derdimiz can sağlığı diyeceğim ancak Katarda Fransa milli takımı dünya kupasını kaybetse Paris’te sözüm ona özgürlükler diyarında Ahmet kaya kültür evinde acısı Kürtlerden çıkar. İşte dünyada öyle de bir can güvenliği var Kürtlerin maalesef. Zannımca Fransa’da da Kürt sorunu doğuyor.
Yeniden refah partisi genel başkanı Fatih Erbakan ise muhalefet ile iktidar arasında şöyle bir karşılaştırma yaptı
Sayın Kılıçdaroğlu Jeremy Rifkin adında bir danışmanla çalışmaya başladı. Ak parti kanadı efendim ithal müfettiş getiriyorsunuz küreselcilerin adamıdır dedi. Evet doğru ama siz de 2018 de McKinsey danışmanlık firmasından danışmanlık aldınız. Diğer taraftan millet ittifakı biz gelir gelmez İstanbul sözleşmesini geri getireceğiz diyor e geri getirmenize gerek yok mevcut iktidar bunları uyguluyor zati o zaman farkınız kalmıyor. İyi partinin Kılıçdaroğlunun Londra Amerika gezisine kızıyorlar lakin sizin de dışarıyla bağlantı bakımından millet ittifakından farkınız yok. Dünya sağlık örgütüne tam teslimiyet aynı şekilde. Pandemi döneminde görüldü. Sayın Akşener nakitsiz toplum hedefini gerçekleştireceğim dedi. Nakitsiz toplum dış güçlerin uzun zamandır planladığı kredi kartları simülasyonu denedikleri bir sistem. Yani diyorlar ki bizim sistemimiz dışında kimsenin elinde bir maddi değer para kalmasın. Dolayısıyla biz bir düğmeye bastığımız zaman istediğimiz şahsın, şirketin, ülkenin ekmek ve su dahi alamayacak noktaya getirelim. Sayın Akşener ben bunu gerçekleştireceğim diyor bu dış güçlerin projesidir. Peki iktidar kanadı en son G 20 zirvesinde bir deklarasyona imza attılar. O deklarasyonun bir maddesi nakitsiz toplum inşa edilmesi için üye ülkelerin üzerine alması gerektiğini söylüyor. E usulsüzlükler konusunda da yine hiçbir fark yok deyip hatta iktidarla muhalefet aynı masaya oturup 6’lı masa dokuzlu olabilir diye sıraladı durdu.
Tüm eksi artı karşılaştırmasıyla bunları sayarken Ak partililerin sayıp da bitiremedikleri Çanakkale, Yavuz Selim köprüsünden, Marmaray metro hattından, İstanbul havalimanı, Ayasofya’dan, Çamlıca Camisinden, Çamlıca kulesinden, şehir hastanelerinden, kültür merkezlerinden, Silivri nükleer tesisten, bölünmüş yollardan, viyadüklerden, barajlardan sihalardan, ihalardan, TOOG’dan, kızıl elmadan hiç bahsetmedi. Rahmetli Erbakan Hoca da koalisyonlara dahil olmuştu işin ilginç yanı ne bu koalisyonun feshinden bahsetti. Ne Rahmetli Erbakan’ın vefatına kadar evinde bir kilim bırakmayacak kadar ev haczinden, ne ev hapsinden ne 28 şubattan ne Beyazıt meydanından ne türban üstü peruktan ne ikna odlarından. Ne askeri vesayetten ne Sincan’dan. Ne bu kadına haddini bildirin diyen meclisten bahsedildi. Ne Erbakan hocaya karşı İslam köyü kurup savunanlardan. Ne kalbinde iman elinde Kuran geldi Nurlu Süleyman diyenlerden bahseti. Tabiki bunlar şimdi havada kalan birer acıtasyon olarak kalakaldı ama bunların her birisi birer ibretlik tarihi vakadır. Rahmetli Erbakan’ın Kılıçdaroğlu çarşaf da giyse iflah olmaz, sözlerini hatırladıkça gülmeden edemiyor insan. Bu çocuklar ise Türkiye’ye kötülük yapmak istemezler Tayyip, Abdullah, aslında temiz iyi niyetli çocuklardır. Talebelerimdir. Malum peşinden eleştiri gelse de bu da hocalığın tabiatından olsun hem severler hem döverler.
Aklım bir zamanlar bizim mücahitlerin cihada gider gibi okudukları marşlara takıldı kaldı.
Şirki imha etmek için, Küfre karşı duran gelsin! Gerçek dosta gitmek için, Şevk ile put kıran gelsin!
Kıyamlara kalkmak için gözü kara olan gelsin, müşrikleri yıkmak için gönlü yara olan gelsin..
Kaynak: farklı bakış