‘Asas’ gece bekçisi demek.
Osmanlı döneminde Arapçadaki ‘asas’ kelimesi Türkçeye ‘ases’ olarak geçmiş.
Allah selametini versin 1990’larda Refah Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı yapan Hacı Nafiz Yüce Ağabey daha özel ve gizli kalması gereken bir işle ilgili paldır küldür konuşarak kendini açığa çıkaran ve zanlı duruma düşüren birini gördüğünde;
“Bu akılsız ne yapıyor? Kendi kendini ihbar ediyor!
Asas asas gel beni as diyor” derdi.
Ardından da ellerini öfkeyle iki yana açarak “Cahil ile cennete gitmek külliyen hatadır!” Diyarbekir deyişini mırıldanırdı.
2-3 yıldır ara verilmiş olan Suriye‘nin kuzeyine yapılan operasyonlar Mersin ve Taksim eylemlerinden sonra tekrar gündeme gelince Hacı Nafiz ağabeyi sıkça yad etmeye başladım.
Olan bitenleri üst üste koydukça, PKK-PYD siyasetini düşündükçe;
Dilimden “Asas asas gel beni as!” sözü düşmüyor.
“Niye?” diyecek olursanız anlatayım.
Bildiğiniz gibi, Kürt siyaseti yıllardır bir ikilem içinde.
Sol, sosyalist, Ali’siz Alevi, PKK ve ulusalcı Kürtlerin başını çektiği önemli bir grup öteden beri Kürtlerin haklarını ancak Türkiye’ye karşı yürütülecek bir ‘devrimci halk savaşı’ ile elde edebileceklerini ve bunun için de gerekirse bir iç savaştan bile kaçınılmaması gerektiğini savunuyorlar.
Stratejilerinin özü Türkiye ile savaşan silahlı mücadeleye dayanıyor.
Bu siyasetlerinin doğru bir yol olduğunu kabul ettirmek için de 100 yıllık olumsuzlukları baskı, inkar ve zulümleri tek tek sıralayarak; bu devletin asla demokratik bir devlet haline gelemeyeceğini, ulusalcı ve faşist özünün değişmeyeceğini, zordan başka bir yolun yol olmadığını ispatlamaya çalışıyorlar.
Bu savaşta gerektiğinde ABD, İran, BAAS Partisi, Rusya ve AB ülkelerini de doğal müttefik olarak görüyorlar.
Benim de içinde olduğum bir kesim Kürt ise; Kürtlerin 1400 yıllık İslami dönemde Türkler, Araplar ve Farslarla birlikte yaşadıklarını ortak bir tarih, coğrafya, kültür ve inanca sahip olduklarını;
Bu halklarla savaşmanın sadece Kürtler için değil, hepsi için bir felaket olacağını,
Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti içinde de ABD, İran, BAAS Partisi, Rusya ve AB ülkelerine güvenerek şiddete başvurarak değil ancak Türkiye ve Türk halkıyla anlaşarak bir yere varabileceklerini;
Bu yolun (demokratik mücadelenin) adeta mermeri yontmak kadar zor, çok zahmetli ve uzun bir yol olmasına rağmen ‘en kestirme’ yol olduğunu savunuyor.
Birinci gruptakiler bizim gibilere demediklerini bırakmıyorlar; “gerici”, “yobaz”, “uzlaşmacı”…ağızlarına ne gelirse söylüyorlar.
Hele, hele medeni cesaretleri klavyedeki tuşlar kadar bile olmayan bir troll orduları var ki her türlü edep ve haysiyetten yoksunlar.
Bugünlerde yine coşmuş durumdalar!
Avrupa, Irak ve Suriye’den yayın yapan “devrimci halk savaşçısı” Kürt televizyonları bangır bangır Türkiye devletinin ne kadar işgalci, emperyalist ve Osmanlıcı olduğunu anlatıyor;
Kürtleri Avrupa, Türkiye, Irak Kürdistan’ı ve Rojava’da sokaklara çıkmaya, eyleme, direnmeye davet ediyorlar.
Birgün “Biji serok Obama” derken ertesi gün ABD’nin Türkiye’nin askeri harekatlarına göz yuman yüzünü gördüklerinde “Kahrolsun emperyalist ABD, sattın bizi” diyorlar.
ABD, İran, BAAS Partisi, Rusya ve AB ülkelerinin kendilerini kaç kez yalnız bırakarak sattıklarını unutuyorlar.
Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu’da Türkiye’nin razı olmayacağı bir durumun söz konusu olmayacağı reel-politiğinden hareketle ısrarla;
“Suriye’de Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alın” uyarılarına asla kulak asmıyorlar.
“ABD, Rusya, İsrail…gelsin bir Kürdistan kursun ve bize teslim etsin” hayalinden vazgeçmiyorlar.
Aynı çıkmaz sokağa defalarca girmelerine rağmen akıllanmıyorlar.
Ha! Bir de ilginç bir durum söz konusu!
“Devrimci halk savaşı” naraları attıkça her ne hikmetse! “işgalci emperyalist” dedikleri Türkiye daha da ilerliyor ve adım adım Afrin, Kobani, Tel Abyad, Seré Kani’den Ayndiwar’a; Zaxo’dan Kandil’e kadar tüm bölgeye, Kürt coğrafyasının kalbine yerleşiyor.
Karakollar, kışlalar, üsler, üniversiteler… kuruluyor.
Bu iş böyle devam ederse Şengal’in de eli kulağında.
Bu durumda insanın aklına ilginç şeyler geliyor:
Bu “devrimci halk savaşçıları” ya hiç siyaset bilmiyorlar,
Ya da;
Belli bir misyon icra ediyor ve “Asas asas gel beni as!” diyorlar.
Sizce hangisi?
Kaynak: farklı bakış