Ferhat Özbadem

Tarih: 27.08.2018 07:34

Allah´ım Beni İmandan Kur´an´dan ve Romandan Mahrum Eyleme (1)

Facebook Twitter Linked-in

Allah´ım Beni İmandan Kur´an´dan ve Romandan Mahrum Eyleme

5-10 Ağustos tarihleri arasında Afyon´da ?İslam dünyası birliktelik modelleri ve gelecek perspektifi? üst başlığı ile yapılan beş günlük programda birbirinden değerli onlarca hoca sunum yaptı. Her biri kendi alanında ihtisas sahibi olan hocalar farklı pencerelerden farklı başlıkları ele alıp dinleyicilerine bu konuda bir yol haritası sunmaya çalıştılar. Her katılımcı, her sunum, her konu mutlaka önemli olmakla birlikte özellikle dinledikten sonra ufkumun genişlediğini fark ettiğim, dinlemekten büyük bir zevk aldığım birkaç katılımcı vardı. Bunlardan biri de Mustafa Özel Hocaydı.

Mustafa Özel, ?Roman Diliyle Emperyalizm ve İslam Dünyası? başlıklı bir sunum yaptı. İki başlık bir sunum yaptı Mustafa Hoca. Birinci bölümde yerli ve yabancı bir kısım romanların tahlil ve analizini bizimle paylaştı. İkinci bölümde ise Roman ve Emperyalizm ilişkisini irdeledi. Bu yazıda sunumun birinci bölümü ile ilgili notlarımı ve düşüncelerimi paylaşacağım. İkinci bölüm ile ilgili ise müstakil bir yazı kaleme alacağımı da haber vermiş olayım.

Mustafa Hoca sözlerine Roman türü ile ilgili birkaç cümle ile giriş yaptı. Kendisini canlı olarak ilk defa dinliyor olmanın verdiği dikkatle üslubu ve konuları ele alış şeklinin hem öğretici hem rahatlatıcı hem de etkileyici olduğunu söylemeliyim. Bu dibaceden sonra Mustafa Hoca´nın sunumuna geçebiliriz.

?Roman, Modernliğin Trajik Öyküsüdür.? Edebi bir tür olarak Roman diğer edebi türlere nazaran modern çağa en yakın zamanda ortaya çıkmış bir türdür. Genel kabul gören görüşe göre ilk roman 1600´lü yılların başında Cervantes´in kaleme aldığı ?Don Kişot? romanıdır. Mustafa Hoca´nın ve Don Kişot ile ilgili tahlil ve analizlerini birazdan paylaşacağım. 1700´lü yılların başında Daniel Defoe´nin kaleme aldığı ?Robinson Crusoe? romanı ikinci dönem en önemli romanlardandır. 1800´lü yıllarda roman türü özellikle de tarihi romanlar oldukça popüler olmuştur. 1900´lü yıllara geldiğimizde ise daha çok psikolojik romanlar öne çıkmıştır.

Roman türü Türk edebiyatında ise 19. Yüzyılda Tanzimat edebiyatı döneminde Batılı romancıların eserlerinin tercüme edilmesi ile görülmeye başlamıştır. Tercüme çalışmalarının hemen akabinde Batılı romancılardan esinlenen romanlar yazılmaya başlanmıştır.

Roman türü, modern çağın çıkmazlarını, sosyal, siyasi, iktisadi, psikolojik sorunlarını en ince detaylarına kadar irdeleyen ve bunlara yönelik farklı bakış açıları ortaya koyan bir türdür. Modernliğin kendisinden kaynaklı ortaya çıkan trajedileri farklı bir dil ile topluma ileten araçlardır.

Son çeyrek asırda farklılık ve gelişim göstermeye başlayan Roman türü esas itibari ile trajediler üzerinden etkisini devam ettirmektedir.

?Gerçeklerle dolu, hakikatsiz bir dünyanın hikayesidir.? İlk bakışta karmaşık gibi gelen bu yorum aslında iyi bir roman okuyucusu için gayet yerinde ve anlaşılır bir yorumdur. Nihayetinde bütün romanlarda bir gerçeklik vardır fakat kurgu olması hasebi ile içinde çok az hakikat barındıran bir türdür. Hayal aleminde gerçekleri aynaya tutmak olarak tanımlayabiliriz romanı. Son dönem fantastik ve bilim-kurgu romanlarda dahil hemen bütün romanlarda gerçeklikler üzerinden hayali bir kurgu inşa edilir. Mustafa Hoca konuşmasının ilerleyen kısımlarında bu yorumunu şöyle ifade etti: ?Roman kurgudur yani uydurarak gerçeği anlatmaktır.?

?Vasat bir Müslüman dua ederken; ?Allah´ım beni imandan Kur´an´dan mahrum eyleme? olmalı entelektüel bir Müslüman için ahir zamanda ?Allah´ım beni imandan Kur´an´dan ve romandan mahrum eyleme? olmalı.? Tebessüm ettiren bir tespit olmak ile birlikte modern çağın bir gerekliliği olarak Roman türünün önemine vurgu yapan Mustafa Hoca bu konuda gelebilecek eleştirilere hemen bir sonraki cümlede cevabını verdi. ?Romanı yüceltmiyorum ama çok önemsiyorum.? Bu cevap durmamız gereken yeri işaret eden bir yaklaşım.

Romanı önemsememiz gerekiyor. Modern çağda insanlara bir şeyler anlatmanın üç ana yolundan biri romandır. Sinema ve internet ile birlikte roman düşünülenden çok daha fazla kitleleri etkilemektedir. Bu romanın kendisinden kaynaklandığı gibi zamandan ve kitlelerin tercihi olmaktan da kaynaklanmaktadır. Roman kendi teknikleri ve dili ile etkileyici olmak ile birlikte modern çağ insanının ruhunu okşayan yönü ile yakın dönemde her zaman en çok okunanlar listesinin başında romanlar yer almıştır. Çevrenizdeki insanların ve dünyadaki kitap okuma türü oranlarına baktığınızda en çok okunan türün roman olduğunu göreceksiniz. İnternet ortamında herhangi bir arama motorunda ?Dünyada en çok okunan kitaplar? yazdığınızda karşınızda popüler romanlardan klasik romanlara tarihi romanlardan yerli romanlara onlarca romanın adını göreceksiniz. Bu bile roman türünü çok önemsememiz için yeterli bir sebep.

Roman ile ilgili böyle tespitler yaptıktan sonra Dünya edebiyatından ve Türk edebiyatından bazı romanların tahlil ve analizlerine geçti Mustafa Özel Hoca.

Don Kişot-Cervantes

?Çocukluğumun üç şövalyesi vardı. Evdeki şövalyem Hz. Ali´ydi. Diğeri Battal Gazi. Okuldaki şövalyem Don Kişot´tu. Don Kişot, hiç pes etmemenin adıdır.?

?Don Kişot, son dört yüz yılın en güçlü kurgu romanıdır.?

?Don Kişot bir adalet savaşçısıdır. Haramın ve haksız kazancın egemen olduğu bir dünyada hakikati ancak bir meczup dile getirebilirdir.?

Don Kişot her insan için farklı bir kahramandır. Benim için Don Kişot, yenilenlerin ama hep yenilenlerin ?Bismillah? diyerek yeniden başlamasının kahramanıdır. Okuyan hemen herkesin sevdiği ve kendisinden bir şeyler bulduğu, ezilenlerin direncini arttıran bir simgedir. Bunu, kutsal kitaplardan sonra en çok basılan ve satılan kitap olmasından anlıyoruz.

Asil bir direnişçidir Don Kişot. Her yenilgi yeniden başlamanın yeni sebebidir. Zaferle değil seferle yükümlü olduğumuzu hatırlatır Don Kişot. İyi bir tahsili olmamakla birlikte çokça kitap okuyan ve kendisini idealine adayan adamdır. Yenilgi yenilgi kendi zaferini büyüten bizim mahallenin hem en dobra hem en kaliteli hem de en güzel delikanlı adamıdır Don Kişot.

Modern çağda içinde yaşadığımız toplumda birçok sorunun çözümsüz kalmasının arka planında Cervantes´lerimizin ve Don Kişot´larımızın azalması olduğunu düşünenlerdenim. Kitap delisi, mücadeleci, yılmayan, yorulmayan, itiraz eden, yenildiğinde vazgeçmeyen, direncini ve umudunu daima diri tutan güzel adamlar ve bu adamları yazan romancılarımız arttıkça sorunlarımız tek tek çözüme kavuşacaktır diye umut ediyorum.

Faust-Goethe

?Şeytan da yorulabilir. Metafor olarak böyledir. Metafor olarak diyorum ki, şeytan diyor ki modern çağda nedir böyle insanlarla tek tek uğraşmak. İnsanlarla tek tek uğraşmaktansa sistemi şeytanileştirmek gerekir diyor.  Bunun ana unsuru kâğıt paradır. Kâğıt para sadece para değildir, simyadır, büyüdür.

Bir bilgin birçok okumalar yapar ama varlığın sırrına eremez. Emin bilgi, bitmez haz yok mudur? Sorusunu sorar. Şeytan içeri girer ve bu mümkündür der. Şeytan bunu sana veririm ama bu olduğu an ruhunu bana vereceksin der. Faust´un 1. Cildi şeytanının insanla akit imzalamasıdır. Asıl mesele 2. Cilttedir. İmparatorluk çökmüştür ama bir karnaval havası vardır. İmparatorluk büyük sıkıntı içindedir. Asker isyan etmek üzeredir. Maliye bakanlığı çözüm bulamıyor, simya ile çözüm bulunamıyor. Şeytan elinde bir kâğıt parçası ile geliyor. Hükümdara bunu imzala bütün sorunları halledeyim diyor. Hükümdar imzalıyor. Fakat ayık değil. Goethe şunu diyor: Modern çağın siyasi hükümranları asıl hükümdarlar değildir. Kâğıt paraya hükmedenler asıl hükümdarlardır. Kâğıt para devlet ile şeytan arasında halkın aleyhine imzalanmış bir akittir. Hükümdarın borcunu halkın borcu haline getirir.?

Şeytanın sistemleri şeytanileştirmesi ifadesi modern çağda özellikle de kapitalizmin insanların hücrelerine kadar işlediği bu zamanda kullanılabilecek en yerinde ifade olması ile birlikte bir roman üzerinden bu ifadenin ortaya konulması ayrı bir derinlik ve birikim gerektirmektedir. Mustafa Hoca bu ifadesi dinleyicilere hem yeni bir bakış açısı verdi hem de kendisinin konuya ne kadar vakıf olduğunu ortaya koydu.

Aslında kâğıt paranın sadece kâğıt para olmadığını bilmek şeytanileşmiş dünya sistemini daha iyi tanımamızı ve ortaya çıkan her alandaki sorunların arka planını bize göstermektedir.

Bildiğiniz üzere parayı Lidyalılar bulmuştur. Milattan önce yaklaşık 7. Yüzyılda bulmuşlardır. Kâğıt parayı ilk bulan ve kullananlar ise Çinlilerdir. Milattan önce yaklaşık 100 yılında kullanmaya başlamışlardır. Avrupa´da ise kâğıt paranın ilk kullanımı 17. Yüzyıla tekabül eder. Faust´ta parayı Avrupa´da tedavüle koyan Şeytan aslında o dönemin para babaları, burjuva ve elit insanlarıdır.

Faust´ta anlatılan Şeytanın kâğıt parayı bir sömürü aracı olarak ortaya koymasının gerçek dünyadaki karşılığı tahminimce şu olaydır. ?1694 yılında, İngiliz Kraliyeti Fransa ile giriştiği mücadelede nakit sıkıntısına düştü. Bu kaynağı halktan sağlayamayacağını anlayan kral, finansörlerin Bank of England adıyla yeni bir banka kurmasına ve bu bankaya birtakım ayrıcalıklar sağlanmasına razı oldu. Bank of England zamanla bu ayrıcalıklarını arttırarak bugünkülerine benzer bir merkez bankası haline geldi. Bankanın tarihindeki dönüm noktası, 1844 yılında banknot basma hakkının diğer bankalardan alınarak, yalnız kendisine tanınmasıdır. Bu şekilde Bank of England günümüzün klasik merkez bankalarına örnek olmuştur.? [1] Romandaki hikâye ile bu yaşanmış olay nerdeyse birebir örtüşmektedir. Gerçek olayın tarihi ile Faust´un yazıldığı tarihlere bakıldığında da bu fark edilebilir. Olay 1694´te meydana gelirken Faust 1770-1771 yıllarında yazılmış 1808´de yayınlanmıştır.

?Modern çağın siyasi hükümranları asıl hükümdarlar değildir. Kâğıt paraya hükmedenler asıl hükümdarlardır. Kâğıt para devlet ile şeytan arasında halkın aleyhine imzalanmış bir akittir. Hükümdarın borcunu halkın borcu haline getirir.? İşte herkesin bilmesi gereken bir gerçeklik. Dünyadaki gelişmelere baktığımızda şeytanileşmiş dünya sisteminin başında para babalarının, tüccarların, burjuvanın olduğunu görmekteyiz. Bugün egemen olan şeytani sistemin köklerini anlatan Faust, roman türünün ne kadar önemli bir tür olduğunu bu yönüyle de ortaya koymaktadır.

Sağlam adam- Herman Melville

?Bu tür yazarların kitaplarının çok çeşitli versiyonları vardır. Genelde çocuklar için hazırlanmış versiyonları okuruz. Bunlar gerçeği vermezler. Avrupalılar, dünyanın o kitabın hangi kısmını görmelerini istiyorlarsa o kısmını verirler. Entelektüeller, bütününü okuması lazım.

Sağlam adam, beş dakikada beş kişiyi aldatan, aynı kişiyi beş dakikada beş kere aldatan, bul karayı al parayı yapan, otel odaları satan, hangi adalarda bilmem neler satanlar türünden bir adam. Melvil böyle bir tip anlatıyor. Fakat bir gemide 8-10 tane sahteleri çıkıyor. Aynı adam çeşitli kılıklara giriyor. Sürekli insanları aldatıyor. Melvil bunu teolojik bir zemine oturtuyor.  Şunu söylüyor, insanları aldatan tek hayvan insan değildir. Birçok kurnaz hayvan vardır.  Bunun yanında birçok aldanan ahmak hayvan vardır. Ama bu aldatan kurnaz hayvanın bir numarası vardır. Her ahmak hayvanda hep aynı şekilde tufaya gelir. Sonsuz aldatma ve sonsuz aldanma sadece insan denen hayvanda vardır. 

Roman içinde teoloji, felsefe, iktisat, sosyoloji ve siyaset bilimi barındıran harman yeridir. Biz de roman çok hafife alınır. Aslında ciddi romanların hepsine roman bilim dememiz gerekiyor. Yani bilimden beklenen her ne ise roman size onu verir.?

Çok önemli bir bilgi veriyor Mustafa Hoca. Avrupa/Batı bazı kitapların kısaltılmış şeklini okuyucuya sunarken algıları yönetmek amacıyla istediği formatta okuyucuya sunuyor. Bu durum kitaplar tercüme edilirken de aynı şekilde işleniyor. Popüler olmuş Batı´nın sömürgeci zihniyetine muhalif olan kitapların orijinallerini mümkünse kendi dillerinden okumanın en sağlıklı yol olduğu gerçeğini hatırlatmış olalım.

Sağlam adam romanının analizini dinlerken dindar kisvesi altında insanları onlarca kez aldatan adam tipleri aklıma geldi. Bu analizler bir romanın sadece bir roman olmadığı gerçeğini de gözler önüne seriyor. Yaşadığımız dünyada insanın kalbini kirleten ve dahası insanı fıtratından uzaklaştıran sebepleri ve bunların sonuçlarını romanlarda çok kolay bulabiliriz. Eğer romanları okurken iyi bir analiz ve tahlil yapabilirsek hayatın hemen her alanı ile ilgili bilgileri bulabiliriz.

Sonsuz aldanma ve sonsuz aldanmanın sadece insanda var olan bir özellik olduğu tespiti üzerinde epeyce kafa yormak gerekiyor. Ne kadar aldanıyoruz? Neden aldanıyoruz? Aldatan insan neden aldatır? Aldanmak ve aldatmak bir hastalık mıdır? Bunlar üzerinde durmak gerekiyor.

Her toplumda ?Sağlam adam? vardır. Biz bu sağlam adamları iyi tanımalı ve onlara aldanmamalıyız. Bir romanda yüzlerce mesaj vermeye çalışmak okuyucuyu mesaja boğacaktır. Ama ?Sağlam adam? romanın da olduğu gibi bir veya birkaç mesaj ile okuyucunun düşünce dünyasında büyük değişimlere sebep olunabilir. Dini kavramlar üzerinden proje isimleri üreterek insanların paralarını iç eden adamlar hep olacaktır. Aldatanların ifşası, aldananların azalması için daha çok roman okumamız gerekiyor.



[1] http://gercekekonomi.org/para-ve-enflasyon/kagit-para-nasil-ortaya-cikti-karsiligi-nereye-gitti/


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —