Hamd alemlerin Rabbi olan Allah 'a mahsustur.
Bu yazıyı bu düşünceyle yazmama sebep olan şey güzel bir tevafukla karşılaşmam üzerine oldu. Dünyada işini yaparken İslamiyeti de ikinci plana atmayıp her şeyi hakkıyla yapan insanların olması içinde bulunduğumuz bu dünyada bir umut vesilesi oldu benim nezdimde.
Elazığ depreminden sonra yıkımı devam eden evlerin bir tanesi tam karşımızda yer alıyordu. O sırada ikindi ezanı okunurken camdan yıkımı devam eden eve bir süre bakındım ezan bittikten sonra yıkama devam eden kepçe operatörü birden yıkımı durdurdu, ara verdi. Açıkçası başta dinlenmek veya yemek molası için durduğu geçmişti aklımdan. Elindeki kartonuyla indiği kepçenin birden üst kısmına geçip kartonunu kıble kısmına serip Tekbir alarak namaza durması gönlüme bir İNŞİRAH sevinci verdi . Bu görüntü ile karşılaşmam sanki bir çölde su bulma sevinci gibiydi.
Allah için paranıza acımayın, Allah için zamanınıza acımayın, Allah için bedenlerinize acımayın, diyen muhterem bir hocamın sözlerini hatırlattı bana.
Allah için vazgeçmek ne büyük bir nimet.
Sıcak sularımız evlerimizden bir musluk sayesinde akarken abdest almaya üşendik.
Sabahın erken saatlerinde gittiğimiz okullara koşarken, sabah namazı için aynı önemi maalesef ki gösteremedik.
Çalışırken 10 dakikamızı ayırıp kılamadığımız namazı, bir yükmüş gibi algılattık ömrümüz boyunca.
Allah'ın rızası için yola çıktığımız tesettürümüz artık ayetle değil de modayla uyuşur oldu. Müslüman değil de süslüman akımı yayıldı toplumumuzda. Podyumlarda yürüyen tesettür diye adlandırdıklarımız var. Hz. Aişe annemizin yüreğini sızlatmaya bizim ne hakkımız var? Şimdi bir sorgulayın kendinizi Allah için onun rızası için nelerden vazgeçtik.
Oruçlarımızı bozdurmak için bu boyunlarımıza köpek leşi mi asıldı?
Dinimizden vazgeçirmek için çabalayanlar tarafından kızgın taşların altında mı yattık?
Başörtümüzü başımızdan söktülerde baskı içinde mi yaşadık?
Biz bu zulümlerin hangisinin yaşadık ey kardeşim.
Resulullah (s.a.v) buyuruyor ki:
Kim Allah için bir şeyi terk ederse Allahu Teala ona daha hayırlısını verir.
İbn Kayyım (r.a) dedi ki:
Atlar Süleyman (a.s) namazdan alıkoyup geciktirmesine sebep olunca, onları kesti. Allah Teala ona karşılık Rüzgarı onun hizmetine soktu. Ashab-ı Kiram sevdikleri memleketleri, Allah için terkettiler. Allahu Teala onlara Fetih verdi, dünyanın Doğusu ile Batısına sahip kıldı.
Baki olan Allah'ın rızasını kazanmaktır. Üstad Necip Fazıl'ın da dediği gibi:
Ne cennet ne de cehennem tasası, yalnızca Allah'ın rızası için yaşamak ve bu hâl üzere huzuru ilâhiye varmaktır derdimiz...
Allah'ın rızası nerede saklıdır bilinmez. Belki bir vakit namazda, belki şefkatle bir yetimin başını okşamakta, belki Allah için süzülen bir damla gözyaşın da , belki eşe dosta gönülden bir tebessüm de gizli, belki merhametle bir kediye su vermekte kim bilir.
İlahi rahmet her gün üzerimize sağanak sağanak yağarken inatla bizler şemsiye açıp bu sonsuz rahmetten mahrum bıraktık kendimizi. Aramakla bulunmaz ama bulanlar hep arayanlardır der, Arifler. Allah'ın rızası hangi kapıda saklı diye biz kullara o kapıyı itmek düşer. Kapıyı bulduran o kapıdan kovacak değil ya.
Şairin de dediği gibi:
Bir gün olur perdeyi Yâr kaldırır
Seyri cemal ile seni güldürür.
Allah için paranıza acımayın diyoruz .Maalesef ki acımaktan ziyade, en çok sevdiğimiz şey hayatımızın merkezinde olup vazgeçemediğimizdir para. Allah'ın rızası için bu kadar zor durumda olan Müslüman kardeşlerimizin bir damla suya ihtiyaç duyduğu bu dünyada, açlıktan ölmek üzere olan bir Afrikalı bebeğin başında onun ölümünü bekleyen bir karganın duruşunu, ülkemize düşman zulmünden sığınmak üzere gelen bir bebeğin cenazesinin kıyılarımıza vurması, bizim Allah'ın rızasını kazandığımızı ne açık şekilde gösterir değil mi?
İsraf, lüks ve şatafattan çıkıp sıyrılamadığımız ev ve hayatlarımızda, zor durumda olan insanlara kol kanat gerdik mi? Kendimiz için değil Allah için vazgeçtik mi biraz daha lüks yaşamaktan.
Veya çocuklarımızın bilgisayar ve telefon önünde geçirdikleri vakitlerden alıkoyup bir ezan vakti için onları uyandırdık mı içindeki bulunduklari bu gafletten. Bu nesil Allah'ın rızası doğrultusunda gidiyor dedik mi birey ve toplum olarak?
Sosyal medyalarda yaptığımız yemekleri paylaşırken, bununla övünürken, evlerinde bir kuru ekmeğe ihtiyacı olan kardeşlerimizi düşünüp onların nefsini getirelim deyip gerçekten Allah'ın rızasını hesaba katıp öyle mi devam ettik sosyal mecrâlardan.
Okula göndermek için binbir çaba sarfeden anne-babalar, Allah'ın bir ayetini öğretmek rızasıyla gönderdiler mi Kur'an kurslarına?
Biz kimin Ümmetiyiz ey dostlar!!
Bütünüyle Allah'a teslim olmuş bir ümmet olmamız lazım hakikatte.
O'nun huzurunda kangren olan ayağının kesilmesinin acısını bile hissetmeyen sahabinin teslimiyeti ile karşılaştıralım kendimizi. Neden İslamiyet'in zıttı yaşantımızla yaşama konusunda ısrar ediyoruz. Kitap ve sünnette olmayan hangi şey Allah'ın rızasını kazanabilir ki?
Rabbim senden bir birey olarak af diliyorum. Ben ve bütün Müslüman kardeşlerime senin rızanı kazanabilme kabiliyetine bahşeyle Allah'ım.
Yeşil kubbenin altında Hazreti Muhammed'i, ehlibeyti, sahabeyi, boynu bükük Filistinli yiğitleri, Suriye'yi, Doğu Türkistan'ı mutlu etmek için onların bir nebze yüzlerini güldürmeyi biz garip Müslümanlara nasip eyle Allah'ım..
Unutma !!!Allah için vazgeçtiklerin, asla kaybettiklerin değildir. Rabbim cümlemizi ona teslim olmayı nasip eylesin. Davamızın sonu yüce Allah'a hamd etmektir.
Selam ve dua ile....