?Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK PARTİ; yüklendiği misyon itibarıyla gerek misyonu ve gerekse kendi gerçekliği bağlamında çözüm bekleyen birçok problem olduğu bilinmektedir. Bu realitelerden hareketle birkaç doneyi vererek konuyu bir sonraki yazıyla sonuçlandırmak istiyorum.? Demiştik, yazının 2. Bölümünde ve kaldığımız yerde devam edelim;
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan olduğu dönemde; ?O döneme dönüp baktığımızda, gündemde başkanlık sistemi tartışmaları ve Ak Parti hükümetinin, çözüm sürecini HDP ile yürüttüğü günlerdi.?
Başbakan Erdoğan; 30 Mart 2013 tarihinde CNN´de yayınlanan bir programda Taha Akyol, Enis Berberoğlu, Hande Fırat ve Hakan Çelik´in gündeme dair sorularına cevap verirken, aşağıda vereceğimiz açıklamaları yapıyor;
Sn. Erdoğan; ?Dünyada gelişmiş, güçlü ülkelere bakarsanız, bunların hiçbirinde eyalet korkusu, eyalet endişesi diye bir şey yoktur. Tam aksine eyalet yapılanmaları, o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getirir. Ve demokraside özellikle siyasi rekabeti getirir. Bu güçlenme alametidir. Gelelim kendi tarihimize. Osmanlı´ya baktığımız zaman, o güçlü Osmanlı´da çok daha enteresan şey var; mesela Lazistan Eyaleti var, Kürdistan Eyaleti var. İniyoruz güneye, yine orada aynı şekilde eyalet sistemleri var. Niye? Osmanlı güçlü, hiç çekinmeden bunları vermiş. Şimdi ben mesela MHP´ye endişe ile bakıyorum, hadi CHP´yi tamam bu konuda farklı düşünürüm de. MHP bir taraftan biz Osmanlıyız diyecek, öbür taraftan Osmanlı´nın bu devlet yapısındaki yaklaşım tarzını görmemezlikten gelecek!..
Şimdi bakın MHP niye büyükşehirlere karşı çıkıyor? Bundan; acaba farklı bir etnik unsur orda büyükşehir kazanır mı? Ee, güçlen gir, kazan! Eğer sen demokrasiden bu kadar çekiniyorsan, o zaman senin Türkiye´de hiç seçime girmemen lazım. Niye? Her yeri kaybedebilirsin. Çünkü sen etnik mücadele veriyorsun, siyasi mücadele vermiyorsun... Şimdi eyaletlerde de böyle bir endişenin içine girmeye gerek yok. Bu konuda benim söylediğim şu; güçlü bir Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalıdır...?
Ak Parti çözüm odaklı bir parti olduğundan sorunların üzerine risk alarak gidebilmesi onu diğerlerinden farklı kılıyor. Ülke insanının geldiği olgunluk, inandırıcı siyasi kadrolara bu imkânı veriyor olmasıdır.
Yine Ak Partiyi Türkiye partisi yapan, toplumun her kesimince sahiplenilmesini anlamlı kılan, bu kapsayıcı ve çözüm odaklı düşünmesinden ve bu düşünceyi hayata aktarmasını sahihleştiren de ?Partinin ana omurgası? oluşturulurken, Türkiye sosyolojini kendi kadrolarında görünür kılmasıdır.
Ak Parti uzun iktidar yürüyüşünde ülkenin sorunlarını çözme bağlamından her attığı adımdan gerek çözümün bileşeni olan partnerlerinden (HDP/PKK ve Gülen Hareketi/FETÖ) gerekse iç ve dış güç odaklarından dostça yaklaşım görmekten ziyade, Erdoğan´ın ifadesiyle sürece ihanet etmeleri ve düşmanca bir yaklaşımla arkadan hançerlemelerdir. Böyle bir sonuçla karşılaşan Erdoğan çok yönlü bir sıkışmışlığa cevap olarak; Bahçeli tarafından kendisine uzanan eli dost eli olarak sıkmıştır.
Bahçeli´yi Erdoğan´la iş tutmaya iten sebeplere geçmeden, Bahçeli´nin Ak Partinin icraatlarına ve Erdoğan´a yönelik eleştirilerini hatırlamaktan fayda mülahaza ediyoruz; 15.06.2015 tarihli bir makalede, 7 Haziran seçiminde bir hafta sonra, Hürriyet´ten Umut Erdem´in haberine göre, basına kapalı olarak düzenlenen toplantıda edinilen bilgiye göre Bahçeli, muhtemel hükümet olasılıkları üzerinde duruyor ve şunlar kaydediliyor:
?Görüşmelere kapalı değiliz. Değişik alternatifler var. Bu koalisyon alternatifleri olmazsa erken seçim kaçınılmaz hale gelir. En yakın olabilecek tarih ise 15 Kasım´dır. AKP-MHP koalisyonu olur ama şartlarımız var. Bunları yok sayamayız. Ülkücü kıyımı önlemek için hükümet olmamızı isteyenler var ama bunun için ilkelerimizden vazgeçmemiz söz konusu değil, şartlarımızdan vazgeçmeyiz. AKP ile koalisyon kurmamızı istiyorlar. 17-25 Aralık yolsuzluk olaylarını nereye koyacağız. Meydanlar hırsızlardan hesap soracağız dedi. Her bir oyun vicdani sorumluluğu var diye halka seslendik. Öteki dünyada hesabı sorulur dedik. Hırsızları nereye koyacağız? Gece yarısı torba kanunlarla kimler zengin edildi, bunlardan hesap sorulmayacak mı? 17-25 yolsuzluk soruşturmasına ilişkin hassasiyetlerimiz belli. Operasyonun üstü örtülmeye çalışılıyor. Bunu gözardı edemeyiz. Ucu nereye dayanırsa dayansın oraya gider. TÜRGEV´e yapılan bağışları verilen ayrıcalıkları ne yapacağız? Bilal Erdoğan´ın içinde olacağı sıfırlanan paraların hesabını sormayacak mıyız? Bu sürecin bir tarafında Bilal var. Versin Bilal´i alsın iktidarı" dediği öğrenildi.
AKP-CHP koalisyonunu ABD istiyor, sermaye odakları istiyor. Kemal Derviş´in aylar öncesinden Türkiye´ye gelmesi önemli. Bunun zeminini oluşturmak istiyorlar ancak hem AKP hem CHP tabanında bir muhalefet söz konusu. CHP de AKP gibi üst düzeyde bir komisyon oluşturarak görüşmelere başlandığını açıklıyor. MHP ile koalisyon isteniyor algısı yaratmak istiyorlar. Ancak asıl amaçları AKP-CHP koalisyonunu meşruiyet kazandıracak bir zemin oluşturmak.?
Bahçeli, 15 Temmuz 2016´ya kadar Ak Partiye eleştirilerini kesintisiz sürdürmüştür. Bahçeli´nin, bir Kasım seçimlerinde aldığı yenilgi parti içi muhalefeti güçlendirdi ve kongre sesleri yükselmeye başladı.
15 Temmuz FETO/NATO Darbesinin başarısızlığı Bahçeli´nin elini kuvvetlendirdi. Bahçeli, darbe öncesi parti içi muhalefeti, imayla Pennsylvania´nın rüzgarına kapıldıklarını diğer bir ifadeyle Pennsylvania´nın bir eli MHP´nin içini karıştırmakla meşgul olduğunu dillendiriyordu.
MHP lideri Bahçeli, Ak Partinin 1 Kasım seçimlerinde başarıyla çıkması ve 15 Temmuz FETÖ/NATO Darbesini püskürtmesinin oluşturduğu iklim sonucu; Ak Partiye yönelik rezervlerini kaldırdı ve kendisinin daha dominant olduğu ve Ak Partinin dillendirdiği ?Başkanlık Sistemi?ni bir fırsata dönüştürerek iş birliği yapacağını kamuoyuna ilan etti.
MHP, Ak Partiyle yaptığı iş birliği sonucu malum olan ?Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi? anayasal bir kimlik kazanmıştır. Bu sistemin gereği olarak uyum yasaları çıkarılması üzerine iki partinin oluşturdukları heyetler çalışmaktadır.
Bir yandan ?uyum yasaları? için komisyonlar çalışırken diğer yandan 2019 seçimleri için değişik kombinasyonlar tartışılmaktadır. MHP yaptığı atraksiyonlarla siyaseti rehin almış durumdadır. Seçimlere henüz bir buçuk-iki yıl gibi bir zaman varken Erdoğan´ı destekleyeceklerini şimdiden ilan etmiştir.
Ak Parti, MHP ittifakı sonuç olarak kime yarayacaktır, cevaplanması gereken soru bu; Erdoğan´a bir dost olarak, Ak Parti kurulduğundan bu güne çok yakın takip etmiş her bir döneminde destek vermiş biri olarak, bu son süreçle ilgili bazı hatırlatmalarda bulunmak Müslüman olarak sorumluluğumuzdur:
Ak Partinin dayandığı sosyoloji ?Yeni Türkiye? sosyolojisinin ana omurgasını teşekkül ediyor. Bu büyük sosyolojik kütle, birileri vasıtasıyla merkeze çekilmesi lazım eğer merkeze çekilmezse, varoşların öfkesi Türkiye´ye bilinmeyen, tahmil edilemeyen maceralar yaşatabilir sorunsalı statükoyu kendi içinde bölmüştür.
Statüko her seferinde direnç göstererek Ak Partiyi kendi alanı içinde tutmak için tüm imkanlarını pervasızca kullanıyor. Statüko ?Yeni Türkiye? nin sorunlarıyla yüzleştikçe kendi içinde parçalanıyor.
Bir Statüko partisi olan MHP ?Ulus Devlet Paradigma´ sını koruma notasında diğer Statüko partisi olan CHP´den farklı bir kulvara yöneliyor.
Ak Partiyi geriletme veya statükonun kulvarına çekme konusunda hem fikir olan bu iki parti, sorunu çözme noktasında ayrılıyorlar veya dolaylı olarak iş birliği yapıyorlar. Kürtleri Ak Partiden uzaklaştırmak noktasında ise birleşiyorlar. MHP, Ak Partiye yakınlaşarak Kürtleri Ak Partiden uzaklaştırıyor, CHP, Ak Partiden uzaklaşan Kürtlere yakınlaşarak, ötekileştirilmiş olan bu toplumsal kesime güvenli liman olacağını her seferinde beyan ediyor.
Bahçeli son hamleleriyle; sıkışmış ve iş birliği yaptığı kesimlerce(Çözüm Süreci bağlamından HDP, statükoyu gerileteme noktasından FETÖ) ihanete uğramış veya arkasından hançerlendiğini kabullenmiş, Ak Partiyi oksijen çadırına almış veya can suyu olmuştur.
Devlet Bahçeli siyasetini yukarıdaki esaslar üzerine bina etmiştir. Bahçeli gerek 15 Temmuz darbe girişimine karşı tavrından ve gerekse 16 Nisan 2017´de ?Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi? ne geçiş referandumundan, Tayyip Erdoğan´ın yanında yer alması, Erdoğan´ın yaslandığı sosyolojik tabanının gerçekliğidir. Seçim meydanlarından geriletemedikleri veya yenemedikleri Ak Partiyi, sözde iş birliğiyle kendi düşünce iklimine çekerek sıradanlaşması veya katı milliyetçi bir renge büründürmesidir.
Bahçeli´nin bu ataklarını, bu yadsınamaz sosyolojik gerçekliği merkeze çekmenin bir taktiği olduğunu kabullenmemiz gerekmektedir.
?Yeni Türkiye? paradigması bu sosyolojik ana damara bigâne kalamayacağını, nihayetinde ?Devlet?, kodlarını bu sosyolojiye göre dizayn edecektir. Devlet Bahçeli tamda bu görevi üslenmiştir, kendi ideolojik anlayışına ve Türkiye tahayyülüne hizmet ettiği için de taraf olmuştur.
Sonuç olarak; bu ittifak Ak Partinin hayrına olamayacağı kanaatını taşıyor, toplumun çimentosu olan bu kapsayıcı siyasal hareket, MHP´nin dümen ayarına teslim olarak kendi doğal potansiyelini kaybediyor. Bu ittifakın kazançlı tarafı; siyaseten bitmiş, kamuoyu desteğini kaybetmiş, liderliği tartışılır hale gelmiş Bahçeli´nin bir süre de olsa siyaset sahnesinde kalmasını sağlamanın ötesinde bir kazancı olamayacaktır.
Ak Parti açısında da hassaten Erdoğan´ın fiili durumuna hukuki bir zemin hazırlamaktan başka bir şey olamayan ?Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi? bu iki partinin belirlediği ve kendi renklerini taşıyan uyum yasalarını hayata geçire bilmelerinin fırsatını vermiştir.
16 Nisan 2017 referandumundan sonra Erdoğan´ın, fiili ve hukuki olarak sürdürdüğü ?Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi? pratiği göstermiştir ki; Ak Parti ve Sn. Erdoğan, yönetim olarak daha devletçi, daha güvenlikçi, daha otoriter, çevrenin temsilcisi olmaktan ziyade merkezin maslahatlarını gözeten bir resim vermiştir. Bu tutum ve strateji Ak Partinin ontolojisiyle uyumlu olmayan bir gidişattır, ümit ediyoruz ki bir an önce Ak Parti kendini derin bir muhasebeye tabi tutar ve ona göre bir istikamet belirler diye de dua ediyoruz.