Bir önceki yazıda Türkiye kamu yönetim sistemi üzerinden kuramsal analizler yapılarak sistemin zayıf ve sorunlu taraflarına yönelik değerlendirmeler bulunulmuştu. İşleyen demokrasilerin en güçlü unsurlarından biri kuşkusuz siyasal partilerdir. Türkiye sosyopolitik gerçekliğinde siyasi partiler ülkenin toplumsal gelişmişlik, kalkınma, ekonomik refah, eğitim, kültür ve sağlık gibi sosyal devlet fonksiyonlarına yönelik strateji, proje ve politikalar üzerinden bir siyaset üretmekten öte ideolojik, dünya görüşü, etnik, mezhebi vb. dinamiklerin polarizasyonları kıskacında siyasal duruş ve söylemden kurtulamadıkları görülür.
Siyasal partilerin sosyopolitik polarizasyonları rehabilite etmek ve ülke geleceğine daha güçlü toplumsal birliktelikler üretmek yerine ideolojik angajmanları kaçınılmaz olarak devlet gücünü elinde tutma odaklı, iktidarı gücünü kendi toplumsal kesimlerinin korunduğu ve nemalandığı, diğer kesimlere yönelik rövanşit döngüler ile ötekileştiren bir Türkiye siyasi serüvenini kaçınılmaz kılmaktadır. Bu durum aynı zamanda yaşamın her alanını kuşatan ahlaki bir çürümeyi de beraberinde müzminleştirmektedir.
Bu çerçevede son dönemde yaşananları kritize ederek geleceğe dair sağlıklı çıkışlar üretilmesine odaklanmak gerekir. 19 Mart’ta İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklu yargılanması ile başlayan süreç yeni gelişmelerle devam etmektedir.
İlk andan itibaren CHP Genel başkanlık düzeyinde saraçhane önünde gerçekleştirdiği protesto mitinglerinde öne çıkan iki önemli konu olduğu görülür. İlki yargının siyasallaşması üzerinden ortaya çıkan güvensizlik, ikincisi demokratik seçim iradesine sahip çıkmayı sokak siyaseti üzerinden kitleselleştirme.
Saraçhane mitinglerinde CHP oy tabanının dışında olan kimi kesimlerin yer aldığı görüldü. Özellikle üniversite gençliği bu kesimin en önemli bölümünü oluşturduğu söylenebilir. Boğaziçi ve ODTÜ gibi alışık olunan üniversitelerin dışında İstanbul üniversitesi gibi üniversitelerden mitinglere katılımın olması, öğrenci hareketlerinin sokak siyaseti üzerinden politize olma durumunu görünür kıldığını ve yaşanan ülke geneli sorunların üniversite gençliğini de içine alan bir tepkiselliğe neden olduğu görülür.
Yargı sürecinin içeriğine ve operasyona konu olan suç isnatları, operasyonun gerçekleşme şekli, zamanlaması ve sonrasında çeşitli kesimlerden gelen iç ve dış tepkileri ayrı başlıklar halinde değerlendirmek gerekir.
İBB başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili yolsuzluklar ve kent uzlaşısı süreci ile ilgili iki ana konuda suçlamalar yönetilmekte. Suçlamaların gizli tanık üzerinden ortaya çıktığı, bu kapsamda daha önce sosyal medyaya yansıyan “para kulelleri” nin önemli kanıtlardan olduğu, tüm hesaplar, iş ve işlemler üzerinden, ihale ve para transferleri ile ilişkili şirketler ve kişi hesapları incelenerek tutuklama halkasının genişletilerek organize suç örgütlülüğü kapsamında ele alındığı görülüyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 99 şüpheli hakkında “suç örgütü yöneticisi olmak”, “suç örgütüne üye olmak”, “irtikâp”, “rüşvet”, “nitelikli dolandırıcılık”, “kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek” ve “ihaleye fesat karıştırmak” suçları ile yine İmamoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan gibi üst düzey yöneticiler hakkında “PKK/KCK terör örgütüne yardım etmek” ile suçlamaları ile gözaltı ve soruşturmalar başlatıldı.
Medya A.Ş. Yönetim Kurul Başkanı Murat Ongun mali yolsuzlukların yöneticisi olarak suçlandığı ve aralarında İBB iştirakleri yanı sıra İBB ihaleleri alan özel şirketlerin bulunduğu 14 kişiye ait 12 şirketin hesaplarına yasal inceleme başlatıldığı ve sürecin yeni ayrıntılarla devam edeceği görülüyor.
Kamuoyunda yaşanan sürecin muhalefeti bastırma ve etkisiz kılma operasyonu olarak görenlerin yanı sıra CHP içi lobilerin bir hesaplaşması olarak da tanımlayanlar var. Nitekim CHP son genel kurulunda delegelere Özgür Özel’in başkanlığına destek için kayda değer hediye ve paralar ödendiği ve bu ödemelerin İBB başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından yönetildiği ile ilgili önemli tanıklıklar medyaya yansıdı. Bu paraların İBB yolsuzluklarından sağlanan paralarla gerçekleştirilmesi iddiaları bu operasyonu tetikleyen en önemli nedenlerin başında geliyor. Hatta ihbarların bu süreçte kaybeden CHP lobileri tarafından yapıldığı ve gizli tanıklıkların bu iç muhalif lobiler tarafından yönlendirildiği belirtiliyor.
Yasal operasyonun Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını parti içi seçimler üzerinden deklare etmesi sürecinde gerçekleşmesi yargının siyasallaşması eleştirileri kapsamında iktidar partilerinin bir hamlesi olarak görülmesini de beraberinde getiriyor. Sürecin yargının siyasallaşması bağlamında eleştiri getirenlerin bir diğer dayandığı hususu ise tüm yerel yönetimlerde benzer yolsuzlukların olduğu ancak iktidar partisinin bulunduğu belediyelere benzer denetim ve yasal süreçlerin işletilmediği yönünde ifade edilmesini ayrıca önemli bir değerlendirme olarak görmek gerekiyor.
Yasal sürecin zamanlamasının adaylık ilanı ile paralellik göstermesi dışında seçilmiş Büyükşehir belediye başkanının sabahın erken saatlerinde gözaltına alınması ve tutuklu yargılanmasının devam etmesi yargısal sürecin şekilselliği bağlamında da bir olumsuzluk olarak not etmek gerekir.
Özgür Özel’in olağanüstü genel kurul çağrısı bir yandan şaibeli genel başkan imajını düzeltemeye yönelik bir hamle iken diğer taraftan büyükşehir kayyum atanmasını engelleme hamlesi olarak gerçekleştirildiği söylenebilir. Ancak Kentsel uzlaşı suçlamaları teröre destek kapsamında yargısal suç olarak tescil edilirse İBB’ye kayyum atmasının önü açılacağı ve ayrıca Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı gelme ihtimalinin yüksek olduğu öngörülebilir.
Dış dünyanın operasyonlarla ilgili ilk günkü ekonomide görünür olan tepkisi sonrasında bir iç mesele olarak yasal sürecin sınırlarında görülmesi iktidar bloğunun ABD ve Avrupa merkezli desteğini aldığını gösteriyor.
Genel olarak yaşananların oluşturduğu Türkiye fotoğrafına zarar verdiğini, toplumsal polarizasyonları derinleştirdiği görülüyor. Ayrıca Kürt meselesi ile ilgili süreci zayıflatan etkilerinin görülerek rehabilite edilmesine yönelik çabalara ihtiyaç olduğunu belirtmek gerekir.
Kürt meselesi bağlamında DEM CHP ile ilgili sokak siyasetine kitlesel destek vermemesi ve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İmralı heyetinin görüşmesinin gündeme gelmesi bu sürecin İBB yargı sürecinin olumsuzluklarından arındırma çabaları olarak okunabilir.
Toplumsal beklentiler bağlamında yolsuzluklardan uzak temiz siyaset yanında tüm kamu yönetim kültüründe ahlaki değerlerin yaşamsallaştırılmasına yönelik toplumcu siyaset temelinde bağımsız yargı, etkin yasama organı ve yürütmede tüm toplumsal kesimlerine yönelik kamu yararı hassasiyetinin gözetilmesi esası dikkate alınmalıdır. Temiz ve ahlaki değerleri merkeze alan siyaset yapma hassasiyeti tüm toplumsal kesimlerin ortak temel beklentileri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sosyal devletin bir gereği olarak adalet merkezli, hak ve özgürlüklere odaklı, eşitlikçi uygulamalarında üst düzey şeffaflık, denetim ve güven beklentilerine odaklanılmalıdır. Ayrıca devlet organizasyonunun tüm toplumun sosyal refah ve ekonomide adil paylaşım beklentilerine karşılık oluşturan bir duyarlıkla tüm kamu kaynaklarının değerlendirilmesi ve eşitlikçi, adil paylaşımına yönelik stratejilerin ancak devlet-toplum bütünleşmesini sağlayacağı görülmelidir.
Kaynak: farklı Bakış