Anayasa konusu son yıllarda her toplumsal kesimin gündeminde olan bir konudur. Bu konu üzerine yazılı ve görsel medyada onlarca makale ve televizyon oturumları yapılmıştır. Bunca konuşulmaya rağmen niye bir yol alınamıyor? Bu konu her birimimizin üzerinde derin derin düşünmememiz gerektiren bir konu olması lazım geldiğidir.
Anayasa konusunu hangi bağlamdan ele alacağımızı ifade etmemiz gerekliliği ile ilgili olarak şunu söyleyebiliriz. Ele alacağımız konunun tarifi ve kısa tarihini vererek daha ziyade ülke insanını oluşturan sosyoloji üzerinde duracağız.
İmparatorluk bakiyesi olan bir coğrafyada yurtlanmış insanlar olarak; birlikte yaşamanın asgari ve azami gerekleri nelerdir ve bunun hukuki şartları nasıl oluşacaktır. Son iki yüzyıllık “Anayasal” tecrübe bize neyi öğretti onu anlamaya çalışacağız.
“Farklı Bakış Sitesi” kurucu arkadaşlar olarak; “MUTABAKAT METNİ” olarak kamuoyuyla paylaştığımız metinde “YENİ ANAYASA” başlığıyla maddeleştirdiğimiz metinde neler önerdiğimizi ve konunun nasıl ele alınması ve sürecin nasıl işletilmesi ile ilgili metnin bize öğrettikleri..
Konuyu fazla uzatmadan Anayasa’nın tanım ve kısa tarihine bakarsak, tanım olarak; “ülke üzerindeki egemenlik haklarının kullanım yetkisinin içeriğinde belirtildiği şekliyle devlete verildiğini belirleyen toplumsal sözleşmelerdir.”[1]
Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirtir. Toplumların ülke üzerindeki egemenlik haklarının, bireylerin temel haklarının hangi koşullar altında devlet tarafından kullanılabileceğini belirleyen temel kanunlardır. Devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirler. Genel olarak genel hükümler, temel hak ve özgürlükler, bireylerin topluma karşı görev ve sorumlulukları ile yasama, yürütme, yargı gibi anayasal devlet organlarını tanımlayan bölümlere sahiptir.
Fransızca “constitution” (konstitüsyon) sözcüğünün karşılığı olarak Türkçe’de “anayasa” kelimesi kullanılır.
Osmanlı döneminde “kanun-u esasi”, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında “teşkilat-ı esasiye kanunu” 1961’de “Anayasa” sözcüğü ilk kez kullanılmıştır.
Tarihsel süreç; Anayasal metinlerin tarihi oldukça eskiye dayanır. Modern Anayasacılık ise 18. Yüzyılda başlar.
Önceki dönemler için verilebilecek örnekler; Lagaş kralı Urukagina‘nın emirnamesi (MÖ 24. yy), Babil‘de ortaya konan Hammurabi Kanunları (MÖ 18. yy), Solon Anayasası[2] (MÖ 6. yy), Roma Hukukunun temelini oluşturan [3] 12 Levha Kanunları (MÖ. 5. yy) sayılabilir. Birleşik Krallık‘ta 1215 Magna Carta ile ilk defa Kralın yetkileri kısıtlanmıştır. Ardından 1628 Haklar Dilekçesi, 1689 Haklar Beyannamesi gibi..
18’inci yüzyıla gelindiğinde kralın mutlak gücüne anayasa adı verilen belgelerle çeşitli sınırlamalar getirildi.[4] 1789’da Fransa’da düzenlenen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, 1776’da ilan edilen Amerikan Bağımsızlık Bildirisi anayasacılık için modern zamanlara geçişin habercisidir.
Osmanlı ve Türkiye’de ise; 1808 Sened-i İttifak ile başlayan Anayasal süreç;
1) Osmanlı’nın ilk yazılı anayasası Kânûn-ı Esâsî 1876’da ilan edildi ve Meclis-i Âyan ile Meclis-i Mebûsan açılarak Meşrutiyet (Meşruti Monarşi) rejimine geçildi.
Osmanlı Meşruti Meclisi, İngiliz Parlamentosundaki yapı örnek alınarak oluşturulmuştur. (İngiliz Parlamentosu bugün de aynı sistemi uygular.)
Osmanlı Meclisi Umumi:
a) Meclis-i Mebusan: Halk tarafından seçilirdi. b) Meclis-i Ayan: Padişah tarafından seçilirdi. |
İngiliz Parlamentosu:
a) Avam Kamarası: Halk tarafından seçilir. b) Lordlar Kamarası: Soylular sınıfının doğal üyeliği. |
2) 1908 – Kanun-i Esasi: (Nedeni: 2. Meşrutiyet) 1876’daki Kanuni Esasi tekrar yürürlüğe koyulmuştur. İstanbul’un işgaline kadar faaliyetlerine devam eden meclis, 11 Nisan 1920 tarihinde işgal güçlerinin baskısıyla tamamen kapatıldı.
3) 1921 – Teşkilat-ı Esasiye: TBMM, 1921 Anayasası‘nı ilan etti. Olağanüstü koşullarda oluşturulan bu Anayasa 1924’e kadar yürürlükte kaldı.
İlk Mecliste Kuvvetler Birliği ilkesi benimsenmiştir.
- Kuvvetler Birliği: Yasama, yürütme ve yargı son karar makamı olarak aynı organdadır (TBMM).
- Kuvvetler Ayrılığı: Yasama, yürütme ve yargı organları ayrıdır. Dünyada ilk kez Fransız düşünür Montesquieu tarafından öne sürülmüştür. (Türkiye’de 1961’de geçildi.)
4) 1924 – Teşkilat-ı Esasiye: Cumhuriyetin ilanının ardından yeni kurulan devlet için yeni bir Anayasaya ihtiyaç duyuldu ve 1924 Anayasası ilan edildi.
1921 Anayasasında TBMM’ye tanınan yargı yetkisi 1924 Anayasası ile bağımsız mahkemelere tanınmıştır.[5]
1923-24 arası 1921 Teşkilat-ı Esasiye geçerli olduğu için Cumhuriyet’in ilk Anayasası olduğunu kabul eden kaynaklar vardır.
– Cumhuriyet İlan Edildiğinde; 1921 Teşkilat-ı Esasiye yürürlüktedir. (1923 – 24 arası)
– Cumhuriyet Döneminde; yapılan ilk Anayasa ise 1924 Teşkilat-ı Esasiye’dir.
1961 anayasası ile Kuvvetler Ayrılığı ilkesine geçilmiştir. Ayrıca yasama iki meclise ayrılmıştır: Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu. Ayrıca ilk kez Anayasa Mahkemesi kuruldu. Eski kurum adları Türkçeleştirildi. Ör: Şura-yı Devlet’in adı Danıştay yapıldı. Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı üzerine yaptığı düzenlemelerle hükûmet sistemi Parlamenter sistem‘e çevrilmiştir.
1982 – Anayasa: (Nedeni: 1980 Askeri İhtilali) Tek Meclisli yapıya geri geçildi (Senato kaldırıldı). Anayasa Mahkemesinin varlığı ise korundu.
Devletin başlıca kurulu organları yasama, yürütme, yargıdır.
Bazı ülkelerde Anayasalar yazılı, bazılarında ise yazısız genel kabul görmüş uygulamalar şeklindedir. Türkiye‘nin de aralarında bulunduğu çoğu ülkede anayasa, yazılı ve bütünsel bir belgedir. Bu tip ülkeler “biçimsel” anlamda anayasaya sahiplerdir. Oysa Birleşik Krallık‘ta yazılı bir anayasa yoktur. Buna ise “teamüli anayasa” denmektedir. Bu ülkede temel kurumların işleyişi yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve belgelere göre düzenlenir.
Yazılı anayasa; yetkili organ tarafından yapılmış ve bir anayasada yer alması gereken kuralları içeren temel belgedir.
Geleneksel anayasa; “Geleneksel”, “teamüli” veya “yazılı olmayan”, sürekli uygulama sonucu ortaya çıkan anayasadır. (Örn: Birleşik Krallık) Bir devletin geleneksel anayasasının olması, anayasa alanında ortaya çıkan hiç yazılı belge olmadığı anlamına gelmez.
Yumuşak anayasa; maddelerinin değiştirilme usullerinin herhangi bir kanunun değiştirilme usulünden farklı olmadığı anayasalardır.
Katı (sert) anayasa; bu anayasalar için özel, değiştirilmesi zor yöntemler benimsenmiştir. Bir anayasanın ‘sert’ olduğunu gösteren özellikler:
- Değiştirilemeyecek maddeler içermesi
- Değiştirilmesi için özel (nitelikli) çoğunluk aranması (3/5, 2/3 gibi)
- Halkoylaması usulüne yer vermesi
Anayasa ilgili hem teorik bilgiyi hem de tarihi süreci verdikten sonra; bir YENİ ANAYASA’ya ihtiyaç var mı ve zorlukları nelerdir onu irdelemeye çalışacağım.
Bizim “Mutabakat Metni”nde yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç olduğunu ve bunun nasıl yapılmasının yol haritasını da veriyoruz. Metne baktığımızda:
“1- Mutlaka yeni bir anayasa yapılmalı ve bu anayasa tüm kesimlerin katılımıyla sağlanacak toplumsal bir sözleşme olmalıdır.
2- Anayasanın genel çerçevesini toplumda var olan her sosyal grup belirlemelidir.
3- Ülkenin ihtiyacına göre Başkanlık, Yarı Başkanlık veya Güçlendirilmiş Parlamenter sistemden herhangi biri tercih edilebilir. Burada önemli olan sistemin adı değil; yetki, sorumluluk, katılımcılık ve denetlenebilirlik açısından temel niteliklerin belirlenmesidir.
Bunun için Sistem, “’Yasama, Yürütme ve Yargı”da esas olarak “Kuvvetler Ayrılığı”na dayanmalıdır:
Sözgelimi ABD Başkanı Kongrenin onayı olamadan tek başına bir büyükelçi bile atayamamakta, silah satışı yapamamaktadır.
4- İfade özgürlüğü ve bağımsız medyanın çalışması güvence altına alınmalıdır.
5- Muhalefet de süreçlere daha etkin bir biçimde katılmalı, faaliyetlerini demokratik bir şekilde özgürce sürdürebilmelidir.
6- Bağımsız ve tarafsız yargı demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Mutlaka tesis edilmelidir.
7- Siyasal ve toplumsal örgütlenmeler tepeden tabana göre değil, tabandan tepeye doğru gidecek bir biçimde yeniden biçimlendirilmelidir.”
Tekrar başa dönersek “Sorunların Anası Anayasa mı?” diye bir soru sorduk ve bunun anlaşılır olmasını izah etmeye çalışıyoruz.
Osmanlı sonrası bu topraklardan kurulan yeni devlet, devleti oluşturan sosyolojinin tabiatını yansıtan gerçeklikten uzaklaşarak bambaşka bir yol izledi ve büyük acıların yaşanmasına sebep oldu.
100 yıllık bunca yaşanmış tecrübe taşların bir türlü yerli yerine oturmadığını gösteriyor. Ülke insanları her bir dönemde, bir kesimi dövülerek veya ötekileştirilerek zoraki bir denge kurulmaya çalışılıyor.
Tam da bu zamanda yani yeni rejimin 100.yılında ülkeyi yöneten siyasi iradenin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Bugün 1921 Anayasası’nın ruhuyla, yine cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına girerken yeni bir toplumsal sözleşmeyi, yine Gazi Meclis’imizin, milletimizin iradesiyle yeni Anayasa ile taçlanacağına olan inancımız tamdır.” Beyanı kekre de olsa bir umudu işaret ediyordu.
Bu umuda rağmen ülkenin asli sorunlarını konuşmak istediğinizden hemen karşınıza “değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez” kırmızıçizgiler çıkıyor. Bu kırmızıçizgileri kim belirledi diye sorursanız; Yıldıray Oğur’un “Değiştirilmesi teklif dahi edilemez”i kim teklif etmişti?” yazısında bu konu tüm boyutuyla analiz ediliyor.
DEVA Lideri Ali Babacan, Nevşin Mengü’yle röportajında sorulan soruya; “Anayasa’nın ilk dört maddesinin uygun iklimde konuşulabileceğini ama bunun kendilerinin gündeminde olmadığını söyledi.” Babacan, “teklif dahi edilemez” deyip kestirip atmadığı, “her konunun üzerine konuşulabilir” gibi liberal ilkesel bir pozisyon almaya çalıştığı için bir anda Cumhuriyet’in temel değerlerini değiştirmeye çalışmak suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
Siyaseten daha nerde duracağı belli olmayan görünürde Kemalist hassasiyetlerin sözcüsü gibi görünen Muharrem İnce Twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Anayasamızın ilk dört maddesi devletimizin mihenk taşıdır. İlk 4 madde ile sorunu olanların Türkiye Cumhuriyeti ile de sorunu vardır. Bu maddelerin tartışmaya açılması bile kabul edilemez. Kim bunları tartışmaya kalkarsa sonuna kadar karşı dururuz” ifadesiyle o da çoklu koroya katılmış oldu. Daha önceden Mecliste grubu olan siyasi partiler (HDP hariç) ve iktidar partisi dâhil “değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez” maddelerle ilgili “kırmızıçizgileri” koymuşlardı.
Sonuç olarak Adalet Bakanı Abdülhamit gibi biz de bir “Yeni Anayasa”nın gerekliliğine inanıyoruz. Dürüst, namuslu ve ülkesini seven her bir insanın bir başkasını öteki görmediği, takiyesiz ve açık yüreklilikle savunacağı, kendi kutsallarının değer gördüğü ve o kutsalları üzerine söz vereceği ve gerçek anlamda müzakere edilmiş böyle bir sözleşmeye ihtiyaç var.
Bugün bize dayatılan “kırmızıçizgi” olarak ifade edilen argümanlar “bir beşer, ideoloji veya bir kavim/Etnisite” bunlar her biri üzerinde konuşulacak ve müzakere edilecek konu/argüman olarak görüyoruz. Bu dayatmalarla bir yol alınamayacağına inanıyor ve tüm çabamız bu iklimin değişmesine yönelik olacaktır.
Bizim ilkemiz, ”onlar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar” bu ilahi sözden mülhem; her toplumsal kesim açık yüreklilikle kendilerini ifade edecek ve kapsamlı bir müzakere sonucunda bu ülkenin irfanı ve aklıselimi maruf üzerinde anlaşacaklardır. Biz buna inanıyoruz, bu inandığımız şeyi görmeyi de Rabbimizden niyaz ediyoruz. Selam ve dua ile…
1. ^http://sozcu.com.tr/2013/gundem/yargitaydan-akpye-cevap.htmlYargıtay (Türkiye) basın açıklaması, 13.03.2013
2. ^Kaya, Mehmet Ali (2016), Ege ve Eski Yunan Tarihi-I, Bilge Kültür Sanat, İstanbul.
3. ^Anayasa Hukuku. Seçkin. ISBN 9789750250781.
4. ^Anayasa Hukuku. Seçkin. ISBN 9789750250781.
5. ^Özbudun, Ergun. 1924 Anayasası. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 2012.
* Farklı Bakış'tan yayınlanan yazı