Her yıl maddi ve manevi kirlerden arınmamız için bizlere bir fırsat ve nimet olarak; Ramazan ayını lütfeden Allah’a hamd olsun. Böyle bir ayda vahiy ile muhatap kabul edilen Hz. Muhammed (sav)’e salât ve selam olsun.
Günümüzde Ramazan denince bir kesimin aklına: “Alışveriş, festival, iftar, iftarlıklar, ramazan pideleri, sahur, bayram, bayram şekeri, bayram tatlısı, şölen ve eğlence” gibi şeyler gelmektedir. Hâlbuki Ramazan denince aklımıza bunların ötesinde: “Çokça tevbe, tefekkür ve istiğfar etmek, saf saf namaz kılmak, zikir etmek, sık sık Kur’an okumak, yardımlaşmak ve sorumluluk bilincine varmak” gelmelidir. Yani bedenimizin yanında ruhumuzun da arınması aklımıza gelmelidir.
Bu anlama mebni olarak Allah Resulü (sav) bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Oruç tutan pek çok kişi vardır ki onlara açlık ve susuzluklarından başka hiçbir şey yoktur. Geceler boyu namaz kılan niceleri vardır ki onların da namazlarından elde ettikleri uykusuzluklarından başka bir şey değildir.” (Darimi)
Bu hadisi şerife dayanarak Mevdudi ise; “Eğer özüne aldırmadan oruç tutarsanız sadece midenize zahmet çektirmiş olursunuz” değerlendirmesini yapar. Evet, ibadetlerinin mesajlarından uzak olanların durumu böyledir.
Ramazan ayı için günümüz insanlarının hazırlamış oldukları bu dünyevi programlar ve yanlış gidişler maalesef her yıl devam etmektedir. Üstelik Ramazanın manevi ve irfani boyutu hiç düşünülmeden! Evet, Yüce Allah’ın neden ve niçin Ramazan ayında orucu kullarına farz kıldığını idrak etmeden! Bundan dolayı tutulan oruçlar bir değişime ve iyileşmeye sebep olmamaktadır. Doğrusu Ramazan ayını vahyin gölgesinde ne kadar iyi kavrarsak; tuttuğumuz orucun ve yaptığımız ibadetlerin tadına da o derece varmış oluruz.
Ramazan ayı; Allah’ın bize verdiği büyük bir nimettir. Zira Ramazan demek; sabretmek, empati kurmak, ibadet etmek, sahurun, orucun, iftarın, verdiği tadı tatmak demektir. Ramazan demek; okuduğumuz Kur’an’ın farkına varmak ve hayatımızda uygulamaktır. Ramazan demek; Yüce Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek demektir. Ramazan demek; hem kendimiz için hem de Mü’min kardeşlerimiz için dua etmek ve kıyama durmak demektir. Ramazan demek; on bir ay boyunca yapılan bütün kötü, yanlış amellerimizin telafisi için sunulan fırsat demektir. Ramazan demek; yılda bir kere Yüce Allah’ın kulları için ilan ettiği genel aftan yararlanmak demektir. Özetle Ramazan demek; ruhun yükselmesi demektir.
Maalesef günümüzde Ramazan ayına: “Ramazan eğlencesi, ramazan ayına özel diziler, ramazan müzikleri, ramazan indirimleri vs.” şeklinde sözüm ona özel programlar tertipleyip idrak edenler vardır. Üzülerek ifade edelim ki bizler de bu ruhsuz tertiplerin peşinden gitmekteyiz. Böylece Allah’ın bize sunmuş olduğu büyük bir fırsatı kaçırmış oluyoruz.
Öte yandan dikkat etmemiz gereken bir başka husus ise şudur: Ramazan ayı; uyumak, dinlenmek, eğlenmek, alışveriş yapmak ayı değildir. Günahlarımız için gözyaşı dökmek suretiyle kendimizi onun huzurunda makbul bir kul haline getire bilme ayıdır. Zira Peygamberimiz (sav): Ramazan ayında gözyaşı akıtmıştır. Sahabiler de onun arkasından gözyaşları döküp, Allah’ın rahmet yağdıracağı bu ayda O’ndan bağışlanma dileyerek Allah’ın verdiği bu fırsatı değerlendirmek istemişlerdir. Zira Allah resulü (sav) bu mübarek ayda sıkça şu duayı ederdi: “Allah’ım! Sen affedicisin, affı seversin beni affet!”
Ramazan ayı Allah’ın Mü’min kullarına bir ikramı ve lütfüdür. Hatalarımızdan sıyrılarak hayatımızda temiz bir sayfa açmak ve yeniden hayata başlamak için sunulan büyük bir imkândır.
Oruç anlamına gelen “siyam” kelimesi, güneşin doğuşundan batışına kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak anlamına gelmektedir. Oruç, vücudumuzu koruyup temizleyen, zararlı yağları eritip, rahat nefes almamızı sağlayan bir ibadet olduğu gibi, kalbimizi, zihnimizi, nefsimizi ve ruhumuzu da arındırmaktadır.
Bu çerçevede düşündüğümüzde Ramazan ayında hem maddi hem de manevi yönden temizlenmiş olduğumuzu görürüz. Özetle; tuttuğumuz oruç ile vücudumuzu sağlığına, nefsimizi ve ruhumuzu huzura, malımızı zekât ve sadakalarla arındırarak berekete ulaştırmış oluruz.
Aslında oruç ile Yüce Allah, bize irade eğitimi vermektedir. İnancımız, bu eğitimde gösterdiğimiz başarı oranında belli olur. Bir insana borç verdiğimizde onun güvenirliğini denemiş oluruz. Eğer güvenimizi boşa çıkarmadıysa sadece sınavdan geçmekle kalmaz gelecekte daha fazla güven gerektirecek işler için yeterince sağlam olduğunu bizlere kanıtlamış olur. Allah bir ay boyunca imanımızı bu zorlu sınavla dener. Bu sınavdan başarıyla çıkmamız halinde diğer günahlara karşı olan dayanıklılığımız da artar.
Yüce Rabbimiz (c.c) Orucun amaç ve gayesini bizlere şöyle ifade etmektedir: “Ey inanlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizede farz kılındı ki isyandan kaçınasınız.” (Bakara:183)
Bu bir aylık eğitim sürecinde; imanımızın ve irademizin ne kadar sağlam olduğunu, nefsimize ve arzularımıza ne kadar sahip çıkabildiğimizi, ne kadar cömert ve paylaşımcı olduğumuzu kanıtlamış oluruz.
Orucu sadece yemekden içmekden uzaklaşmak olarak görüyoruz. Bu konuda en ufak ayrıntıları yerine getirmekte bile titizlik gösteriyoruz. Çünkü Allah’tan korkuyoruz. Ancak aç ve susuz kalmanın orucun amacı olmadığını, yeme ve içmeyi terk etmenin orucun sadece şekilsel yanı olduğunu maalesef idrak edemiyoruz. Oysaki oruç, vücudumuzu aç ve susuz bıraktığımız gibi nefsimizi, ruhumuzu ve bütün azalarımızı kötü amellerden sakındırmak ile tamamlanır.
Ramazan bittiğinde doyurduğumuz ve takva ile beslediğimiz ruhumuzu, arındırdığımız geçmişimizi, kısacası Ramazan da kazandığımız her şeyi tekrar eski hatalara düşerek savuruyoruz. Tıpkı şifa bulmak için içtiği ilacı kusup ilaçtan herhangi bir fayda elde edemeyen hasta gibi.
Oruç da dâhil bütün ibadetleri, büyük bir zevkle, inançla ve umutla yaparsak hem tadını almış oluruz hem de yüce Rabbimizin merhametinden ve rızasından faydalanmış oluruz.
Yüce Rabbim! Hayatımızı ramazanlaştırarak ahiretimizi bayramlaştırsın. Âmin!
Kevser ÇAĞATAY