Ömer Naci YILMAZ

Tarih: 06.08.2024 00:16

1776’da Gelen Şeytan

Facebook Twitter Linked-in

İnsanın öz benliğini ayartan varlık olarak tarif edilen Şeytan’ın pabucunun dama atıldığı günlerdeyiz. Bu şeytanla baş etmenin yollarını biliyoruz; istikametimizi koruduğumuz müddetçe de bu iblis bize bir şey yapamayacaktır. Sadece dua ederek bununla baş edemeyeceğimizin de bilincindeyiz. Rabbimize olan teslimiyetimize halel getirdiğimiz anda, şeytan kazanacak demektir. Mel’un şeytanı kazandıran ve sevindiren olmamak için Rabbimiz yardımını ikram eylesin.

 

 

1776’da Amerika kıtasında bir şeytan zuhur etti ve şeytanın iktidarına –tüm şeytan ve dostlarına lanet olsun– ortak olmaya başladı. Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar dünyanın siyasal tanrılığı görevini İngiliz şeytanları üstlenmişti. Savaştan sonra İngilizlerin çocuğu ABD, babasının iktidarına önce ortak olma, sonra da tek başına iktidar/muktedir olma heveslerine kapıldı. İblis, bireysel olarak insanları bıraktı. Kendisine yeni kurumsal bir alan açarak, devletleri ayartmayı kendi uhdesine aldı. Dünyanın neresinde bir problem varsa, altında bu kurumsal şeytanın imzası vardır. Öyle ki, onun için kendisine olan uzaklığın, yakınlığın, kendi inanç sisteminden olmasının veya olmamasının, aynı renkten olmasının veya olmamasının hiçbir şey ifade etmediğine tanıklık ettik, ediyoruz. Ne yazık ki insanlık, bu şeytanla baş edebilecek kurumsal bir yapı oluşturamadı. Bu şeytanın her türlü mağduriyetini yaşamış olan milletlerin de bu kurumsal yapıyı oluşturmakta hiçbir gayreti olmadı. Oysaki tarih, dünyanın siyasal tanrılığı iddiasında bulunan nice devletlerin, imparatorlukların ve medeniyetlerin yer ile yeksan oluşuna şahit oldu. İnsanlık uyandığında ve aklını başına aldığında, bu şeytanın da iktidarı son bulacaktır. Dünyanın kurumsal, örgütlü şeytanı kuşkusuz ABD’dir. Nefsimizi ayartan şeytanın anlatıldığı kadar, bu şeytan insanlığa anlatılabilseydi belki durum farklı olabilirdi. ABD’yi tanımlamak için ilk defa “Büyük Şeytan” ifadesini Humeyni, 5 Kasım 1979 tarihli bir konuşmasında kullanmıştır. Zaman zaman İngiltere için de bu ifadeyi kullanmıştır.

Gazeteci Hadi Önal üstadımızın konuyla alakalı bir tespitine yer vermek isterim: “Ne demişti yeşil anahtarların sahibi Büyük Şeytan’ın 56. Dışişleri Bakanı Henry Kissinger; ‘Biz ABD olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz? Bizler Amerika olarak aramızdaki vatan hainlerini çabuk öldürürüz. Dünyanın diğer birçok ülkesindeki vatan hainlerini ise kahramana dönüştürerek ülkelerinde önemli yerlere getiririz.’ İşte bu mantıkla hareket eden ABD, önce hâkimiyeti altına alacağı ülkede geniş çaplı bir çalışma yaparak servet, şöhret, şehvet düşkünü birtakım insanları tespit etmekte, ihanete yatabilecek bu tipleri kullandığı metotlarla ülke yönetimine getirmektedir. Bu kişilerin zaaflarını kullanarak kendisine mecbur ve mahkûm hale getirmek ise çocuk oyuncağı...” (Hadi Önal, Büyük Şeytan’ın Yeşil Anahtarları, Malatya Söz Haber Sitesi, 26 Aralık 2019).

İslami Terör Örgütü diye tanımlanan örgütlerin tamamı ne yazık ki büyük şeytana hizmet etmektedir. Bu manada, Orta Doğu ve Afrika örgüt çöplüğü gibidir. Haşdi Şabi, IŞİD, Boko Haram, Taliban, El Kaide vs. diye Müslüman öldürmekten başka hiçbir halt etmeyen bir sürü örgüt vardı. Bunlar neredeler? Gazze’de yaşananlarla alakalı olarak bunların hiçbir sözü veya tek bir eylemi duyuldu mu? Görüldü mü? Yoksa ben mi duymadım? Ben mi görmedim. İnsanlığın iyiliği için çalışan bir tane örgüt veya yapı var mı? Bunların tamamı niçin Batı’nın hoşuna gidecek işler yapıyorlar? Müslümanların ve insanlığın duasını almış bir tane örgüt veya yapı var mı? Batı her zaman ve zeminde bizim içimizden devşiriyor ve kendi hesabına çalıştırıyor. Biz bir tane olsun onların içinden insanlığın hesabına çalışacak bir yapı oluşturabildik mi, bir adam devşirebildik mi? Ama biz Müslümanları bölmeye gelince çok mahirizdir. Yeni bir mezhep mi kurulacak, o iş bizde. Yeni bir meşrep mi oluşturulacak, o iş bizde. Tarikat mı kurulacak, o iş bizde. Yeni bir cemaat mı oluşturulacak, o iş bizde. Parti mi kurulacak, o iş bizde. Dernek mi kurulacak, o iş bizde. Vakıf mı kurulacak, o iş bizde. Camilere muhalif mescitler mi kurulacak, o iş bizde. Birbirine rakip yardım dernekleri mi kurulacak, o iş te bizde. Ondan sonra dönüp ağlaşacağız: “Allah bize niye merhamet etmiyor.” diye. Birbirine rahmet nazarıyla bakmayanlara Rabbimiz niye merhamet etsin ki?

Müslümanların birliğine ve dirliğine zarar veren davranışların sahiplerine dinine, diline, rengine bakmadan hadlerini bildiren Yavuz Sultan Selim Han hazretlerini şimdilerde daha bir başka ve daha bir doğru anlıyorum. Sultanım! Sen haklıymışsın. Rabbimizin rahmeti seninle olsun.

Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Türkiye’mizin önünün hep kesilmek istenmesinin yegâne gerekçesi, işgalci İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıymış. İşgalci ve yayılmacı düşüncelerinin önündeki herkesi İsrail’in geleceğinin önündeki engel olarak görmüşler ve darbelerle bertaraf etmişlerdir. Ülkemizin savunma sanayi alanında yerinde saydırılmasının da tek gerekçesi İsrail’in güvenliğiymiş. 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminin bu açıdan da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu coğrafyada Müslümanların başına getirilen her sıkıntının tek amacı, İsrail’in güvenliğini sağlamak ve yayılmasını kolaylaştırmaktır. Her kim ki buna engel olmak gibi bir pozisyon alırsa akıbeti Saddam gibi olur demeye getiriyorlar. Bunu görmeyen, bunu anlamayan bizim mahallenin ahmakları acaba ne zaman uyanacaksınız. Uçuran, kaçıran, deprem erteleyen ahmaklar neredesiniz?

...

Rabbimiz! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak etme.

Rabbimiz!

Zalimlere karşı şuur ve bilinç ikram eyle.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —