Türkiye’nin bir türlü bitmeyen kutuplaşma sorununu ele aldığım eski yazılarımdan birinde, göç literatüründeki ‘nöbetleşe yoksulluk’ terimine nazireyle ‘nöbetleşe zorbalık’ diye bir terim uydurmuştum. Nöbetleşe yoksulluk, köyden şehre göç eden, belirli bir dönem boyunca yoksul kaldıktan sonra nisbeten zenginleşen grupları ve onları izleyen yeni yoksulları birlikte anlatmak için kullanılan bir kavramdı. Bu terim aklıma ‘nöbetleşe zorbalık’ı getirdiğinde doğrusu bu keşfimden çok mutlu olmuştum.
Gerçekten de Türkiye’de iktidarların işleyiş biçimini çok esaslı bir biçimde açıklayan çok işlevsel bir kavram bu. İktidarda olanın kendisine benzemeyene zorbalık uyguladığı, fakat zorba iktidardan düşünce bu kez iktidara gelen mazlumun eski iktidar sahiplerine zorbalık uyguladığı bir rejimi ‘nöbetleşe zorbalık’tan daha iyi tarif edecek bir kavram, sanmam ki bulunabilsin.
Bu kısır döngünün bir türlü kırılamamasının başlıca nedenlerinden biri de, uygulanan zorbalığın dozunun seyrelmeden, hudut tanımayan bir biçimde artması… Üzerine baskı uygulananlarda öç alma duygusu yaratacak seviyeye gelmeden bitmeyen, bitirilemeyen bir zorbalık biçiminden söz ediyoruz; böyle olunca, iktidarın el değiştirmesi durumunda ‘nöbetleşe zorbalık’ mekanizması kendi devridâimini bir kez daha yeniden başlatıyor ve toplum bu deli gömleğini üzerinden bir türlü atamıyor.
Toplumun yarısında, “burası sadece bize ait; hak iddia edeni, sözümün üstüne söz edeni kahrederim” algısı yaratan bir iktidarın, iktidarı kaybetmesinden sonra rövanşist tepkilerle karşılaşması, temenni edilmese de şaşırtıcı olmamalı.
Bu iktidar etme biçimi ve onun karşı tarafta körüklediği öç alma duygusu, tahammülsüzlüğü ve iktidar zorbalığını “nöbetleşe” hale getirip içinden çıkılmaz bir kısır döngüye yol açıyor. Bıçağı saplamakla yetinseydi belki öç alma duygusuna yol açmayacaktı; fakat yetinmiyor, sapladıktan sonra bir de çeviriyor.
Geri dönüşü imkânsız kılan duygu: Korku
Baskıcı iktidarların baskılarının bir kartopu gibi durmaksızın büyümesi kaçınılmaz mı? Bir noktadan sonra, evet. O nokta, baskıcı iktidarın, iktidarı kaybettikten sonra öç duygularının harekete geçireceği rövanşist hamlelerle karşılaşmasının kaçınılmaz olduğuna inanmaya başladığı noktadır. O noktadan sonra başlayan şey varoluş (beka) kaygısıdır çünkü.
Buraya kadar iktidarı bir kavram olarak kullandık. Bundan sonrasını mevcut (somut) iktidar üzerinden konuşacağız.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) o noktaya geldi mi? İktidarın bir tür varoluş kaygısı yaşadığını ve bu koşullarda istese de mevcut kartopuvari baskı mekanizmasını durduramayacağını söyleyebilir miyiz?
Bence evet.
İktidarın bu noktadan sonra, hissettiği korkuyu kendisini destekleyenlerin de korkusu haline getirmekten başka yapabileceği bir şey yok. Bu da iktidarın en iyi bildiği, başarıyla uygulayabildiği bir şey.
İktidara yakın eski arkadaşlarımdan bazılarının, bugün onayladıkları şeyleri gerçekten onaylamalarının imkânsız olduğunu biliyorum. İşte o zaman onların tavırlarını belirleyen şeyin de yukarıda anlattığım korku olduğuna inanıyorum. Böyle anlarda onların da bir varoluş kaygısı yaşadığını, iktidarın gitmesinden sonraki hayatlarını ‘karanlık’ olarak tahayyül ettiklerini ve iktidarın bütün baskılarını bu nedenle onayladıklarını düşünüyorum.
Artık şu noktadayız; Erdoğan yakın destekçilerine de, kendisini destekleyen geniş kitlelere de şöyle soruyor: Bugüne kadar elimden geldiği kadar korudum, kolladım sizi. Ben olmasaydım, benden önceki 80 yılda nasıl yaşasaydınız öyle yaşayacaktınız. Onlardan aldım, size verdim. Şimdi ise verecek bir şey kalmadı. Şu anda sizin de benim de en büyük zenginliğimiz, elimde gördüğünüz şu çekiçtir. İktidarda kalabilmek için onu kullanmak zorundayım ve önümdeki çiviyi kımıldayamayacak kadar derine çakmak zorundayım. Beni destekleyin, yoksa bu cendereden çıkamayız.”
İktidar, önüne hangi çivi gelirse onu en derine çakmak için elindeki çekici kullanacak; bundan sonra başka bir ihtimal yok.
Epeydir belliydi bu, fakat Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik son seferberlik, ortada hiçbir ‘acaba’ bırakmadı.
Türkiye halkı, zulmünü öç alma duygusu yaratmadan bitir(e)meyen bir iktidarı daha idrak ediyor…